Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra resûl geleceğine dair açıklamada bulunur musunuz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra resûl geleceğine dair açıklamada bulunur musunuz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra resûl geleceğine dair açıklamada bulunur musunuz?

Allahû Tealâ, Âli İmran Suresinin 81. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.


“Ey nebîler! Size kitap verdim ve hikmet verdim. Sizlerden sonra, bir resûlümüz gelecek. Ona yardım edeceğinize dair, Bana söz veriyor musunuz?” diyor.

Söz istiyor, misak istiyor onlardan. Ve o peygamberler arasında, Peygamber Efendimiz (S.A.V) de var. Demin bu konu geçmişti. Ulûl’azm peygamberlerden birisi, Peygamber Efendimiz (S.A.V).  Hepsi Allah'a misak vermişler.

Duhân Suresi 10, 11, 12, 13, 14, 15. âyetlere baktığımız zaman, şunu görüyoruz:

44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.

44/DUHÂN-11: Yagşân nâse, hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.

44/DUHÂN-12: Rabbenâkşif annâl azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.

44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.

44/DUHÂN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.


Allahû Tealâ buyuruyor ki orada: “Habibim! Gelecekteki o günleri gözetle ki; (o günleri sana gösteriyorum ki... Mânâsı var burada aslında) “O gün, gökleri bir Duhân kaplamış olacaktır. Bu duman, aslında bir azaptır.”

Ve Allahû Tealâ buyuruyor: “Onlar diyecekler ki: “Yarabbi! Biz mü'minleriz. Bu azabı bizden kaldır.”

Allahû Tealâ bu istikamette, bu azabın onlardan kaldırılması konusunda diyor ki:
 
“Biz sizden azabı kaldırsak da siz tekrar küfre döneceksiniz. Onlara bir resûl geldi de apaçık bir resûlümüz geldi de:

1. “Ona mecnun (deli) dediler.” diyor.
2. “Ona, şeytan tarafından öğretilmiş (şeytandan vahiy alıyor) dediler.” diyor.
3. “Onun söylediklerinden ibret almadılar ve ona huzursuzluk verdiler.” diyor.

Bu geleceğe bakan kişi; Peygamber Efendimiz (S.A.V). O gelecekte bir resûlün varlığı, sadece ifade edilmiyor (Ceviz Kabuğu olayında, hepiniz bunlara şahit oldunuz). “Onun sözlerinden gerekli dersi çıkarmadılar.” diyor Allahû Tealâ.

Biz tam 3 defa, Ceviz Kabuğu olayında sizlere hitap ettik sevgili kardeşlerim. Dedik ki: “Allah'a ulaşmayı dileyin. Biz buraya bunun için geldik. Eğer dilemezseniz, gideceğiniz yer cehennemdir.” Ve biz bunları söyleyince, kamera değiştirdiler hemen.

Sevgili kardeşlerim! Sözlerimizden ibret alınmadığı kesin. “Allah'a ulaşmayı dileyin, dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir.” Sözünü, 3 defa tekrar ettik. Ama hiç kimsenin kulağına girmedi. Çünkü herkes bizim, deli olduğumuzdan, şeytandan vahiy aldığımızdan emin idiler. Herkes 4 profesörle, Hulki Cevizoğlu’nun sözlerine inanmıştı.

Sevgili kardeşlerim! Onlardan: “Biz onu muayene edersek mutlaka deli raporu veririz.” diyen Profesör Ayhan Songar (Nazım Kıbrısi’ye bağlı olan bir profesördü), rahmetli olurken bizim için çok gözyaşı dökmüştür. Bu büyük yanlışlığı, nasıl yaptığı konusunda etrafındakilere büyük hüznünü anlatmıştır.

Sevgili kardeşlerim! Bu konular, şaka götüren konular değildir. İftira, Allah'ın katında büyük bir günahtır.

Öyleyse Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra, bir resûlün geleceğinin kesin olduğu Duhân Suresi 10, 11, 12, 13, 14, 15. âyetlerinde kesin olarak belirtilmiş durumda. Çünkü gören, Peygamber Efendimiz (S.A.V). Kıyâmet alâmetlerinden olan Duhân zamanında, Duhân’ın çıkacağı zamanda bu resûlün geleceği söyleniyor. Bu resûl Kur'ân-ı Kerim’de açık bir şekilde yer almış durumda.

Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar hile yaptıklarını zannedeler Allah'a karşı ama Allah'ın hilesi daha derindir.” diyor.

10/YÛNUS-21: Ve izâ ezaknân nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne).
Ve onlara bir sıkıntı, bir darlık isabet etmesinden sonra, insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onların âyetlerimiz hakkında tuzakları olduğu zaman (alay ettikleri ve yalanladıkları zaman) de ki: “Allah, tuzak kurmakta daha hızlıdır.” Muhakkak ki elçilerimiz kurduğunuz şey(ler)i (ne kuruyorsanız) yazıyorlar.


3/ÂLİ İMRÂN-54: Ve mekerû ve mekarallâh(mekarallâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).
Ve onlar hile yaptılar, Allah da (onlara) hile yaptı. Ve Allah, (hileye karşı) hile yapanların en hayırlısıdır.


İşte onlar hile yaptılar. Bize; “deli” dediler. “Şeytandan vahiy alıyor.” dediler ve olmadık şeyler söylediler hakkımızda. Ama “Peygamberlik iddia ediyor.” dediler. Daha pek çok şey söylediler. Bunların hepsinin, o devirde mevcut olduğu kesinleşti. Yani Allahû Tealâ’nın hilesi, onların hilesinden daha üstün oldu. Allahû Tealâ elbette böyle olacağını biliyordu, bizi oraya gönderdiği zaman. Ve de Allahû Tealâ’nın risalet müessesesinin bu açıdan, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra da devam ettiğinin açık delili bu.

Bir başka delil, Allahû Tealâ Furkân Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyetlerinde şunları söylüyor:

25/FURKÂN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.

25/FURKÂN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.

25/FURKÂN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.

25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’ân’dan ayrıldı (Kur’ân’ı terketti).” dedi.


“Ah! Keşke o resûle tâbî olsaydım. Keşke o diğer kişinin sözüne inanmasaydım da Allah'ın yolundan çıkmasaydım (fısk). Dalâlete düşmeseydim. Beni, Allah'ın yolundan saptırdı.”

Resûl dedi ki: “Benim kavmim, Kur'ân’ı terk ettiler.”

Buradaki resûl, açık ve kesin bir şekilde, Peygamber Efendimiz (S.A.V) olamaz. Neden olamaz? Çünkü bu resûl diyor ki: “Benim kavmim, Kur'ân’ı terk ettiler.”

Hâlbuki Âli İmrân-119’da Allahû Tealâ diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tu’minûne bil kitâbi kullihi, ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca “Biz îmân ettik.” dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.


“Ey sahâbe! Onlar (düşmanlarınız) size buğz ettikleri halde, siz onlara muhabbet beslersiniz. Çünkü siz, Kur'ân’ın bütününe îmân edersiniz.”

Öyleyse Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde, Kur'ân’ın terk edilmediği, aksine bütününe îmân edildiği kesin bir olgudur. Ama bu resûlün kavmi, Kur'ân’ı terk etmişler. Kur'ân’dan sonra gelecek olan bir kavim ve Kur'ân’ı terk etmişler. Açık bir şekilde, “Mehdi Aleyhisselâm” dan bahsediyor Allahû Tealâ.

Fetih Suresinin 28. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ’nın buyurduğu şey:

48/FETİH-28: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirahu alâd dîni kullihî, ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).
O’dur ki, Resûl’ünü hidayetle ve hak dîn ile bütün dînlere izhar etmesi (açıklaması) için gönderdi ve şahit olarak Allah yeter.


“Resûl’ümüzü tayin ederiz ki; diğer dînlere, gerçek dîni izhar etsin (açıklasın) diye.”

Böyle bir şey olmuş mudur? Evet, olmuştur. Kur'ân-ı Kerim’de dîn, 7 safha olarak görülüyor.
 
1. Allah'a ulaşmayı dilemek. (3. basamak)
2. Mürşide tâbiiyet. (14. basamak)  
3. Ruhun Allah'a ulaşması ve teslimi. (21 ve 22. basamaklar)  
4. Fizik vücudun Allah’a teslimi. (25. basamak)
5. Nefsin teslimi. (26. basamak)
6. İrşad olmak. (27. basamak)
7. İradenin Allah teslimi ve irşad makamına tayin. (7. safha)

İradenin teslimi, 7. safha. Bu, 7 tane safha geçiyor Kur'ân-ı Kerimimizde. Ve Kur'ân-ı Kerim’e bakıyoruz, bütün sahâbenin üzerine bunların hepsi farz. 7 safhanın 7’si de farz Kur'ân-ı Kerim’de. Yetmez, bütün sahâbe Allah'a ulaşmayı dilemişler. Mürşidlerine tâbî olmuşlar. Ruhlarını, vechlerini, nefslerini Allah'a teslim etmişler. İrşad olmuşlar. İradelerini de Allah'a teslim edip, irşad makamına tayin edilmişler.

Yeter mi? Hayır, yetmez. Tevrat’ı alıp inceliyoruz, bakıyoruz ki; Tevrat’ta da 7 safhanın, 7’si de var. 7’si de farz. Hz. Musa ve O’na tâbî olanların hepsi, 7 safhanın 7’sini de yerine getirmişler.

Hz. İsa’ya bakıyoruz, İncil’e bakıyoruz. Orada da 7 safhanın 7’si de farz. Ve Hz. İsa ve havarileri, 7 safhanın 7’sini de gerçekleştirmişler.

Öyleyse? Nereye ulaşıyoruz? Dînler yok. Bütün dînlere, hepsinin aynı dîn olduğunu izhar etsin (açıklasın) diye, onları kesin olarak ispat etsin diye Allahû Tealâ: “Biz o Resûl'ü görevlendirdik.” diyor. İşte o resûl; “Mehdi resûldür.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bütün dînlerin mensuplarıyla, böyle bir dizayn içine girmemiştir. Elçiler göndermiştir, İslâm’a davet etmiştir. Ama aslında onların dînleriyle, kendi dîninin aynı dîn olduğunu, Peygamber Efendimiz (S.A.V) söylememiştir. Ama Allahû Tealâ’nın bize verdiği emir, dînlerin tek bir dîn olduğu, işte Kur'ân’daki âyetlerle, Tevrat’taki âyetlerle, İncil’deki âyetlerle kesin olarak ortaya koydu Allahû Tealâ. Biz de bunun için yaşıyoruz. Bütün dînleri birleştirmek, o bizim işimiz.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın orada: “Bütün dînlere anlatsın da bütün dînlere izhar etsin diye, açıklama yapsın diye, dînlerin aynı dîn olduğunu onlara ispat etsin diye Resûl’ümüzü gönderdik.” diyor.

İşte oradaki resûl, o; biziz. Bu hidayet çağında, bütün dînler birleştirilecektir, dünyadaki bütün savaşlar bitecektir. Bu savaşları bitirdiğimizi göreceksiniz.

Benzer konular