Ahzâb-36 ve 38’i açıklar mısınız? Bu âyet-i kerimelerde geçen hüküm sahibi resûlün sadece devrin imamı olduğunu, bunun da onun tasarruf özelliğinden kaynaklandığını ve bu itaati gerçekleştirmeyen kişilerin sonunun Ahzâb-66’da belirtildiğini söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Ahzâb-36 ve 38’i açıklar mısınız? Bu âyet-i kerimelerde geçen hüküm sahibi resûlün sadece devrin imamı olduğunu, bunun da onun tasarruf özelliğinden kaynaklandığını ve bu itaati gerçekleştirmeyen kişilerin sonunun Ahzâb-66’da belirtildiğini söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ahzâb-36 ve 38’i açıklar mısınız? Bu âyet-i kerimelerde geçen hüküm sahibi resûlün sadece devrin imamı olduğunu, bunun da onun tasarruf özelliğinden kaynaklandığını ve bu itaati gerçekleştirmeyen kişilerin sonunun Ahzâb-66’da belirtildiğini söyleyebilir miyiz?

Ahzâb-36 ve 38’i açıklar mısınız? Bu âyet-i kerimelerde geçen hüküm sahibi resûlün... Evvelâ Ahzâb-36 ve 38’e bakalım:

33/AHZÂB-36: Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emran en yekûne lehumul hıyeratu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ(mubînen).
Ve mü’min erkek ve mü’min kadının, Allah ve O’nun Resûl’ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O’nun Resûl’üne asi olursa (itaat etmezse), o taktirde apaçık bir dalâlet ile sapmış olur.


“Mü'min erkek ve mü'min kadının, Allah ve O'nun Resûl'ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O'nun Resûl'üne asi olursa yani itaat etmezse o takdirde apaçık bir dalâlet ile sapmış olur.”

Şimdi bütün devirlerde Allah’ın resûlüne gelip bir şeyler soranlar olur. Sonra Allah’ın resûlüne sual sorarlar. O da Allah’tan aldığı cevabı iletir. Ama bazı insanların, suali kendileri sormasına rağmen aldıkları cevap hoşlarına gitmez. Onlar onun dışında başka bir şeyi tatbik mevkiine koyarlar ve bundan huzursuzluk duymayabilirler. Üstelik de siz bize böyle söylediniz ama biz böyle yaptık, yapabilir miyiz diye de sorarlar.

Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ burada, “Eğer Allah’ın resûlüne bir şey sorarsanız bu Allah’tan ve resûlünden aldığınız bir cevap olur.” diyor.

İfade çok açık: “Allah ve O'nun Resûl'ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği zaman.”  diyor. Sormuşlar. Resûl, Allah’tan sormuş. Zaten yapacağı şey bu. Allah anında ona ne yapması lâzım geldiğini bildirir, o da söyler. Söyledikten sonra bu bazen o kişilerin hoşuna gitmez, değiştirirler. Yetmez, değiştirince gönülleri rahat olmadığı için tekrar sorarlar, “Sen böyle söylemiştin ama biz bunu şu şekle çevirdik. Uygun mu?”

Allahû Tealâ’nın resûlünün yüreğini bu noktada bir hüzün kaplar; Allahû Tealâ’nın onlara bir huzursuzluk vereceğini bildiği için. Ama onlar zaten bunu tatbik mevkiine koymuşlar. Kendi söylediklerini tatbik etmişler. Ondan sonra gelip böyle olur mu, olabilir mi diye soruyorlar. İş olmuş bitmiş. Böyle bir durumda Allah’ın resûlü güç vaziyettedir. Aslında Allah’ın emrine açık bir şekilde isyan söz konusudur. Ama siz öyle yapmışsanız şu andan itibaren yapılacak bir şey yok denir kendilerine. Aslında o insanlar, bu kadar zayıf bir inançla Allah’ın resûlüne sorup da onun Allah’tan aldığı cevabı tatbik mevkiine geçirmezlerse onlar, Allah’a ve resûlüne asi olmuşlardır.

Ve Ahzâb-38; kardeşimizin ikinci suali:

33/AHZÂB-38: Mâ kâne alân nebiyyi min haracin fîmâ faradallâhu lehu, sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve kâne emrullâhi kaderan makdûrâ(makdûran).
Nebî için, Allah’ın O’na farz kıldığı şeyi (yerine getirmesinde) O’na bir güçlük yoktur. Daha önce gelip geçenler için de Allah’ın sünneti buydu. Allah’ın emri, taktir edilmiş bir kader idi (yerine getirildi).


“Nebî için, Allah'ın O'na farz kıldığı şeyi (yerine getirmesinde) O'na bir güçlük yoktur. Daha önce gelip geçenler için de Allah'ın sünneti buydu. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kader idi yani yerine getirildi.”

ve kâne: Oldu.
emrullâhi: Allah’ın emri.
kaderen: Kader olarak.
makdûrâ: Takdir edilmiş bir kader oldu (oluştu, neticeye vardı).

Ahzâb-36 ve 38’de Allahû Tealâ bunları söylüyor. Şimdi sualde; “Ahzâb-36 ve 38’i açıklar mısınız?” diyor. Zaten âyet-i kerimelerin mânâsı açık.

“Bu âyet-i kerimelerde geçen hüküm sahibi resûlün sadece devrin imamı olduğunu, bunun da onun tasarruf özelliğinden kaynaklandığını ve bu itaati gerçekleştirmeyen kişilerin sonunun Ahzâb-66’da belirtildiğini söyleyebilir miyiz?”

Burada Allahû Tealâ, “Allah’ın ve O’nun resûlünün hükmettiği.” diyor. Burada açık bir şekilde tasarruf altında olan birisinden bahsediliyor. Allah ona, kararın ne olması lâzım geldiğini  bildiriyor.

Şimdi Ahzâb-66’ya bakıyoruz:

33/AHZÂB-66: Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ ata’nâllâhe ve ata’nâr resûlâ(resûlen).
Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.


“Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: ‘Keşke biz Allah'a ve Resûl'e itaat etseydik.’ diyecekler.”

Allah ve O’nun Resûl’ü; bu da devrin imamı olması kuvvetli bir ihtimal ama Allahû Tealâ kavim resûllerinden de bahsediyor olabilir burada. Yalnız kavim resûlleri de kavimlerdeki resûller de aynı şeyi söylerler. Emir, hangi kavimdeki resûl Allah’tan bir şey sorarak tebliğ etmişse durum aynı hüviyete girer. Ama burada “Allah ve Resûl’ünün söylediği” ifadesi, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le de alâkalı, kavim resûllerinden ziyade devrin imamıyla alâkalı.

“Gerçekleştirmeyen kişilerin sonunun bu olduğu belirtiliyor.” diyor kardeşimiz.

Ahzâb-67’de Allahû Tealâ diyor ki:

33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptırdılar.”


“Ve derler ki: Rabbimiz, muhakkak ki biz devrimizin sâdatlarına ve küberasına; her konunun ileri gelenlerine ve dîndeki ileri gelenlerine ve büyüklerine itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan saptık.”

Ahzâb-68:

33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel’anhum la’nen kebîrâ( kebîran).
“Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.”


“Rabbimiz, onlara iki kat azap ver. Azaptan iki kat ver ve onları büyük lânetle lânetle.”

“Ahzâb-67, 68’de belirtildiği üzere emaniye ilim sahiplerine itaat ettiklerini ve bu itaatin sonucunun hüsran olduğunu söyleyebilir miyiz?” diyor kardeşimiz.

Evet, aynen öyle. Devrin küberası -hangi açıdan bakarsanız bakın kübera; büyükler- bir de burada geçen sâdatlar kelimesi var. Her konunun ileri gelenleri, ön seviyede olanları. Bu zamanda da şu televizyonu parsellemiş olan dîn açıklayıcıları. Allahû Tealâ, onların sözlerine itaat edip de ancak cehenneme gittiği zaman akılları başlarına gelen insanlardan bahsediyor.

“Bu itaatin sonucunun hüsran olduğunu söyleyebilir miyiz?”Elbette hüsran. Neticede gidecekleri yer cehennem. Allah razı olsun.

Benzer konular