Nebî ve resûl kavramlarının yanlış anlaşılması sebebiyle bu zamandaki insanlar da kendisini Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in kavmi sanıyorlar. Kavim ve ümmet konularında bizi aydınlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Nebî ve resûl kavramlarının yanlış anlaşılması sebebiyle bu zamandaki insanlar da kendisini Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in kavmi sanıyorlar. Kavim ve ümmet konularında bizi aydınlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nebî ve resûl kavramlarının yanlış anlaşılması sebebiyle bu zamandaki insanlar da kendisini Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in kavmi sanıyorlar. Kavim ve ümmet konularında bizi aydınlatır mısınız?

Kavim kelimesi de, ümmet kelimesi de toplumu ifade eder. Bir insan topluluğu. Eğer bir peygamber varsa, o peygambere tâbî olanlar, onun zamanında yaşayıp da o peygambere tâbî olanlar, o peygamberin ümmetidir. Ama aynı zamanda bütün kavimlerde ümmet adını alıyor. Ümmet kelimesi, millet kelimesi, kavim kelimesi ayrı ayrı âyetlerde farklı değerlenmelere tâbî tutuluyor. Bakalım Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ ne diyor?

16/NAHL-36: Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


Diyor ki:

“ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen: Biz, bütün ümmetlerde, yani milletlerde resûl beas ederiz.” diyor.

Burada, burada ki ümmet kelimesi ayrı ayrı bütün inanışları, bütün milletleri kapsıyor. Allahû Tealâ'nın dizaynında, burada Allahû Tealâ ümmet kelimesini kullanıyor ve “kulli ummetin" diyor, "Bütün ümmetlerin hepsinde resûl beas ederiz.” diyor. Yani şuan yeryüzünde ne kadar ümmet varsa, ne kadar millet varsa, onların hepsinde bir resûl söz konusu. Hiçbir devirde Allahû Tealâ hiçbir kavmi resûlsüz bırakmamıştır. İbrâhîm Suresinin 4. âyet-i kerimesine bakıyoruz. Allahû Tealâ buyuruyor:

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.


“ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî: Biz hiçbir kavme onun lisanıyla göndermediğimiz bir resûl yoktur. Bütün kavimlere resûl göndeririz ve kendi lisanlarıyla göndeririz.” diyor Allahû Tealâ. Ne kullanmış? Kavim kullanmış Allahû Tealâ burada.

Şimdide Mu'minun Suresinin 44. âyet-i kerimesine bakalım:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


"summe erselnâ rusulenâ tetrâ: Sonra Biz resûllerimizi ardı arkası kesilmeksizin bir biri peşinden  göderdik. kullemâ câe ummeten resûluhâ  kezzebûhu: Hangi ümmete resûl gönderdiysek, onların hepsi resûllerini tekzip ettiler yalanladılar.” diyor Allahû Tealâ.

İşte burada da Allahû Tealâ ümmet kelimesini kullanıyor. Öyleyse burada da ümmetlere resûl gönderdiği ifade ediliyor. İbrâhîm-4'de de ümmet kelimesini kullanıyor Allahû Tealâ. Ama Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesinde kavim kelimesini kullanıyor. Burada da ümmet kelimesi geçiyor kavim değil. Nerede Allahû Tealâ ümmet kelimesini kullanıyorsa, bunların ayrı ayrı milletler olduğunu görüyoruz. Ama Hz. Nuh'un kavmine gönderildiği söyleniyor. Hz. İbrâhîm'in kavmine gönderildiği söyleniyor. Öyleyse hiçbir kavim yok ki, hiçbir millet yok ki, orada bir resûl yaşamakta olmasın sevgili kardeşlerim.  

Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın?” (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.


“Kıyamet günü cehenneme ulaşır insanlar ve cehennemin kapıları açılır, orada ki cehennem bekçileri onlara derler ki: "Size Allah'ın resûlleri gelip de Allah'ın âyetlerini söyleyerek, yani siz Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz, dilemediğiniz için gideceğiniz yer cehennemdir, sizi uyarıyoruz demediler mi? Böyle söyleyerek sizi uyarmadılar mı?" diyor. "Buraya, cehenneme geleceğinizi söylemediler mi?” diyor cehennem bekçileri. Cehenneme giren herkese. Ve herkes diyor ki, o cehenneme girenlerin hepsi “Evet geldiler.” "Ama kafirlerin üzerine azap hak oldu." diyor.

Öyleyse burada Allahû Tealâ, üçünde de ümmet ifadesini kullanmış. Kavim ifadesini kullandığı bir çok âyet var, netice değişmiyor. Kavim içinde, ümmet içinde Allahû Tealâ’nın ifadesi aynı, bütün kavimlerde daima Allah'ın resûlleri mevcut. Şu anda da dünyada üzerinde ne kadar millet varsa, ayrı ayrı dilin konuşulduğu millet varsa, hepsine Allah'ın bir resûlü mutlaka şu anda gitmiş durumdadır, orada onların dilleriyle anlatıyor. Bütün ümmetlerde, bütün devirlerde resûller yaşamışlar. İster adına ister adına ümmet deyin, ister adına kavim deyin, ister adına millet deyin netice değişmiyor. Her ayrı dili konuşan, müşterek tarafları olan kesim hem bir millettir, hem kavimdir, hem de ümmettir. Allahû Tealâ, “Bütün ümmetler için resûl tayin ederiz, bütün ümmetlere şeriat veririz.” diyor.

Her halikarda, her devirde yaşayan insanlar bir kavmi, bir ümmeti, bir milleti oluştururlar. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in devrinde yaşayan sahâbe, Peygamber Efendimizin ümmetiydi, aynı zamanda onun kavmiydi. Onunla birlikte yaşadılar ve Arap kavmi hala var. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’de bir Arap’tı. Ama kavimden Allahû Tealâ’nın muradı, bu istikametlerde. En açık ve kesin ifade ile şu anda, dünya üzerinde ne kadar millet varsa, hangi dil konuşulursa konuşulursun, o millette, hangi dilden olurlarsa olsunlar, o milletin içinde mutlaka bir Allah'ın resûlu yaşıyor. O kavmin içinde yaşıyor, o ümmetin içinde yaşıyor, o milletin içinde yaşıyor, mutlaka şu anda yaşıyor.

Benzer konular