Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesini ve Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi ve Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesini başlangıç ve son itibariyle açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesini ve Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi ve Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesini başlangıç ve son itibariyle açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesini ve Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi ve Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesini başlangıç ve son itibariyle açıklar mısınız?

Kasas-47:

28/KASAS-47: Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü’minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik).


“Eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musibet isabet ederse: ‘Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin. Böylece biz Senin âyetlerine tâbî olur ve mü'minlerden olurduk.’ diyecek olmasalardı, Seni Resûl olarak göndermezdik.”

Yani bütün insanlar hatalarını yapıyorlar ama onlara resûl gönderilmemiş olsaydı, böyle diyeceklerdi: “Keşke bize bir resûl gönderseydin de Senin Resûl’üne tâbî olsaydık. Böyle dememeleri için Seni resûl olarak gönderdik.” diyor Allahû Tealâ.

Bakara-156:

2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.


“Onlar ki kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman: ‘Biz muhakkak ki Allah içiniz ve O’nun için yaratıldık ve muhakkak ki O’na döneceğiz.’ dediler.”

İşte Allahû Tealâ diyor ki âyet-i kerimesinde: “Onlar bilmiyorlar mı ki, Biz her sene birkaç tane musibetle hepinizi imtihan ederiz?”

Bu âyet, onun devamıdır. Ardı ardına gelmiyor âyet-i kerimeler fakat ide olarak, düşünce yapısı olarak, fikir olarak onun devamı. “Musibet gönderdiğimiz kişilere musibet isabet ettiği zaman onlar derler ki: innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn: Muhakkak ki biz Allah için yaratıldık, Allah içiniz, mutlaka Allah'a ulaşacağız.” İşte kendilerine musibet isabet edenlerden kurtulanlar bunlar. Bir sonraki âyet-i kerimede: “İşte hidayete erecek olanlar onlardır.” diyor zaten Allahû Tealâ.

İşte başlangıcı; o kişilerin kendilerine musibet isabet ettiğinde bunu söylemesi, sonucu; onların mutlaka Allah'a ulaşması.

Zumer-71’de Allahû Tealâ diyor ki:

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın?” (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.


“Cehenneme zümre zümre sürülürler. Cehennem kapılarına ulaştıkları zaman cehennemin kapıları açılır. Cehennem bekçileri onlara derler ki: Size Allah'ın resûlleri gelmedi mi? Size Allah'ın âyetlerini okuyarak buraya geleceğinizi söylemediler mi?” Yani ne olmuş? Allah'ın âyetlerini okumuşlar resûller ve onlara demişler ki: “Bakın siz Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz. O zaman gideceğiniz yer mutlaka cehennemdir.”

Biz Allah'ın Resûl’üyüz. Âmenû olanları, Allah'a ulaşmayı dileyenleri müjdelemek için buradayız ama bu durumda Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri uyarmak için buradayız.

En’âm Suresinin 48. âyet-i kerimesinde:

6/EN'ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.


“Biz resûllerimizi müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz.” diyor.

Gördük ki, Zumer-71 ile Mulk-8, 9, 10’u karşılaştırdığımız zaman Allah'ın nezirleriyle Allah'ın resûllerinin aynı kişiler olduğu sonucuna ulaşıyoruz. O zaman Allahû Tealâ bir başka âyet-i kerimesinde diyor ki: “Biz nezirlerimizi âmenû olanları müjdelemeleri için ve âmenû olmayanları uyarmaları için gönderirirz.” diyor. Öyleyse olay bir bütün olarak tamamlanıyor.

Bu âyetlerin ışığı altında bir sonuç çıkıyor ortaya: Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler cehennemden kurtulurlar. Yoksa 29 âyet-i kerime gereğince onlar cehenneme girerler ve ebediyyen cehennemden çıkamazlar. Allah'a ulaşmayı dilemeyen herkesin gideceği yer mutlak olarak cehennemdir ve cehennemden ebediyyen çıkması da mümkün değildir. Cehenneme, cehennemde cezalanmak üzere giren kişi asla cehennemden çıkamaz.

Benzer konular