A’lâ Suresinin 10. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Âli İmrân Suresi 7. âyet-i kerimesinde ki huşûnun hangi kademedeki huşû olduğunu açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » A’lâ Suresinin 10. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Âli İmrân Suresi 7. âyet-i kerimesinde ki huşûnun hangi kademedeki huşû olduğunu açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

A’lâ Suresinin 10. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Âli İmrân Suresi 7. âyet-i kerimesinde ki huşûnun hangi kademedeki huşû olduğunu açıklar mısınız?

A’lâ Suresinin 10. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Huşû ile tezekkür müessesesi arasındaki bağlantıyı, Âli İmrân Suresi 7. âyet-i kerimesinde kitabın ancak ulûl'elbab tarafından tezekkür edileceğini sizden öğrenmiştik. Bu huşûnun hangi kademedeki huşû olduğunu açıklar mısınız?

A’lâ-10’da Allahû Tealâ diyor ki:
 
87/A'LÂ-10: Se yezzekkeru men yahşâ.
Allah’a karşı huşû duyan kişi zikir yapacaktır (ve tezekkür edecektir).


“Allah'a huşû duyan tezekkür eder.”

Burada A’lâ Suresi 9. âyet-i kerimeye bakalım:

87/A'LÂ-9: Fe zekkir in nefeatiz zikrâ.
O halde, eğer zikir fayda verecekse zikret (zikri öğret, öğüt ver).


Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e söylüyor: ““fe zekkir in nefeatiz zikrâ: Şu halde öğüt ve hatırlatma bir menfaat sağlayacaksa, bir fayda sağlayacaksa o zaman öğüt verip hatırlat.” diyor.

Daha evvelki âyete bakalım:

87/A'LÂ-8: Ve nuyessiruke lil yusrâ.
Ve kolay gelmesi için Biz (O’nu), sana kolaylaştıracağız.


“Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız.”

Sonra, “Öyleyse eğer öğüt ve hatırlatma bir yarar sağlayacaksa öğüt verip hatırlat.” diyor.

10. âyet-i kerimede de: “seyezzekkeru men yahşâ: Allah'a huşû duyan tezekkür eder.” geliyor.

11. âyette de diyor ki:

87/A'LÂ-11: Ve yetecennebuhâl eşkâ.
Ve şâkî olan, ondan (zikirden) içtinap edecek (kaçınıp zikretmeyecek).


“Mutsuz, bedbaht olan ondan kaçınır.” diyor.

Allahû Tealâ burada, “Sen öğüt versen de bir kısmı senin verdiğin öğüdü almayacaktır. Ancak huşû duyan öğüt alır.” diyor. Bu, başlangıçtaki huşû; Allah’a ulaşmayı dileyenlerin huşûsu. Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi huşû duyabilir. Başkaları huşû duyamazlar. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in söylediği öğütleri de huşû sahibi olmayanlar dikkate alamazlar. Bunca dîn adamına 28 senedir çok şeyler söyledik; ama huşû sahibi değil insanlar. Alamıyorlar söylenen mânâyı.

Âli İmrân-7:

3/ÂLİ İMRÂN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).


huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun: O’dur ki senin üzerine Kitab’ı indirdi. Onda muhkem âyetler vardır.
hunne ummul kitâbi: Bunlar Ümmülkitab’ın esasını teşkil eder.
ve uharu: Ve diğerleri.
muteşâbihât: Müteşabih âyetlerdir.
fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun: Ve kalplerinde zeyg olanlar.
(Onlar; kalplerinde zeyg olanlar.)
fe yettebiûne mâ teşâbehe: Müteşabih âyetlere ibtiga ederler, ittiva ederler, tâbî olurlar.
minhubtigâel fitneti: Fitne ibtiga ederek, fitne oluşmasını arzu ederek.
vebtigâe te’vîlih: Ve onun teviline giderler.
ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh: Onların tevilini ise, açıklamasını ise sadece Allah bilir.
(Müteşabih âyetlerin açıklamasını Allah’tan başka kimse bilmez.)
ver râsihûne fîl ilmi: İlimde rüsuh sahibi olanlar, derinleşmiş olanlar.
yekûlûne: Derler ki.
âmennâ bihî: Buna, bunlara inandık.
kullun min indi rabbinâ: Bunların hepsi Rabbimizin katındandır.
ve mâ yezzekkeru: Ve onlar tezekkür edemezler.
illâ ulûl elbâb: Sadece ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Şimdi okuduk açıklamayı. Kardeşimiz, “Âli İmrân Suresi 7. âyet-i kerimesinde kitabın ancak ulûl'elbab tarafından tezekkür edilebileceğini sizden öğrenmiştik.” diyor. Evet, burada da öyle söylüyor.

“Bu huşûnun hangi kademedeki huşû olduğunu açıklar mısınız?”

A’lâ Suresinin 10. âyet-i kerimesinde, “Allah’a huşû duyan tezekkür eder.” diyor. Bu âyet-i kerimeyle Âli İmrân-7 arasında bir ilişki kurmak söz konusuysa tezekkür edebilenler ancak daimî zikrin sahipleridir, ulûl'elbab olanlardır. Sadece onlar tezekkür edebilirler. Bu sebeple buradaki A’lâ-10’la Âli İmrân-7 arasındaki ilişki açısından gidiyorsak onlar, Allah’ın müteşabih âyetlerinde tezekkür etme özelliğini taşırlar. Fakat A’lâ Suresinde “Eğer öğüt vermen bir hedef sağlayacaksa ona öğüt ver, açıkla.” dediği cihetle burada tezeekür eden kişiler, Allah’ın söylediklerini tezekkür eden daimî zikrin sahipleri değildir. Bunlar; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in henüz öğüt verme devresinde, bu öğüdü alıp da ondan faydalanabilecek olanlar. Allahû Tealâ: “Henüz Allah’a ulaşmayı dileyecek olan özelliği varsa ona ulaş.” diyor ve oradaki huşû, Allah’a ulaşmayı dileme seviyesinde bir huşû.

Benzer konular