Câsiye 23'de Allahû Tealâ nefsini ilâh edinenlerin dalâlette olduğunu belirtiyor. Nefsine tâbî olanlar dalâlette olduğuna göre dalâlette olanların mürşidine tâbî olmadıklarından şirk içinde olduklarını da söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Dalâlet » Câsiye 23'de Allahû Tealâ nefsini ilâh edinenlerin dalâlette olduğunu belirtiyor. Nefsine tâbî olanlar dalâlette olduğuna göre dalâlette olanların mürşidine tâbî olmadıklarından şirk içinde olduklarını da söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Câsiye 23'de Allahû Tealâ nefsini ilâh edinenlerin dalâlette olduğunu belirtiyor. Nefsine tâbî olanlar dalâlette olduğuna göre dalâlette olanların mürşidine tâbî olmadıklarından şirk içinde olduklarını da söyleyebilir miyiz?

Zaten Allahû Tealâ, şirki açıkça açıklıyor Câsiye Suresinin 23. âyet-i kerimesinde. Şimdi gelin bakalım, nerede açıklıyor:
 
45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


efe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu:  O, hevalarını, nefslerinin afetlerini kendilerine ilâh edinenleri görüyor musun?

Ne demek bu? Allah’tan başka bir ilâh daha edinmişler, 2. ilâh devreye girmiş. İşte bu gizli şirk! “O, hevalarını kendilerine ilâh edinenleri görüyor musun?” diyor Allahû Tealâ. Hevalarını, nefslerinin afetlerini (yani şeytanın hâkim olacağı standartları) kendilerine ilâh edinenler.

Ve edallehullâhu alâ ilmin: Allah, onları ilim üzere dalâlette bırakır.
ve hateme alâ sem’ihî: Onların işitme hassasını mühürler Allahû Tealâ.
ve kalbihi: Kalplerini mühürler.
ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten): Ve görme hassalarının üzerine gışavet adlı bir perde kılar.
fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi): Bundan sonra, o kişiyi kim hidayete erdirebilir?
e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne): Tezekkür etmez misiniz?

Burada Allahû Tealâ: “Hevalarını kendilerine ilâh edinenler…” diyor. Bir başka ilâhı kişi devreye sokmuş. Nefsini ilâh edinenlerin dalâlette olduğunu belirtiyor.

“Nefsine tâbî olanlar dalâlette olduğuna göre, dalâlette olanların mürşidine tâbî olmadıklarından şirk içerisinde olduklarını söyleyebilir miyiz?” Yani sadece nefslerini ilâh edindiklerinden dolayı değil, mürşidlerine tâbî olmadıklarından dolayı da şirk içinde olduklarını söyleyebilir miyiz?

Tabiî. Eğer mürşidlerine tâbî olsalardı ne olacaktı? Nefs tezkiyesine başlayacaklardı ve de ondan sonra artık nefslerinin hevalarına tâbî olmamaya başlayacaklardı, adım adım bundan kurtulacaklardı. Kişinin gizli şirkten kurtulmasının arkasında yatan asıl sebep mürşidine tâbî olması değildir, o ikinci sebeptir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah şirkin gerçek sebeplerini yok ediyor. Derhal o kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı, kalplerindeki ekinneti, görme hassalarının üzerindeki gışaveti, işitme hassalarının mührünü, kalplerinin mührünü alıyor. O zaman o kişi, Allah’a ulaşmayı dilediği anda, mürşidine ulaşmadan evvel, hevasını kendisine ilâh edinmekten kurtuluyor aynı anda.  

Çünkü o böyle yaptığı zaman, Allah’a ulaşmayı dilediği zaman tagutu devre dışı bırakmıştır. Taguttan içtinap etmeyi, insan ve cin şeytanlardan içtinap etmeyi başarmıştır. Taguttan içtinap etmeyi başaran, insan ve cin şeytanlardan kendini kurtarabilen herkes şirkten kurtulmuştur. Şirkin ölçüsü taguttur; insan ve cin şeytanların kişiye tesiri.

Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi:
 
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


Diyor ki: “Onlar Allah’a ulaşmayı dilediler, taguta kul olmaktan kurtuldular. Onlara müjdeler vardır, kullarımı müjdele.”

Kişi böylece şeytana (insan ve cin şeytana, taguta) kul olmaktan kurtuluyor, Allah’a kul oluyor. Allah’a kul olduğu noktadan itibaren de artık şirkte değil. Allah’a ulaşmayı dilediği andan itibaren kişi şirkte değil. Mürşidine tâbî olduğu noktadan daha evvel kişi şirkten kurtuluyor. Mürşidine tâbî olduğu zaman; nefs tezkiyesine başlayacağı için, şirkten daha üst seviyede kurtulması söz konusu.

Benzer konular