Ra'd Suresinin 27. âyet-i kerimesi ile Şûra Suresinin 13. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Dalâlet » Ra'd Suresinin 27. âyet-i kerimesi ile Şûra Suresinin 13. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ra'd Suresinin 27. âyet-i kerimesi ile Şûra Suresinin 13. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?

Elbette vardır. Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesindeki muhtevayı, bu konuyla alâkalı muhtevayı zaten söyledik; ama şimdi Şûrâ Suresinde bütününü beraberce okuyalım. Şirkle de alâkasını ortaya koyalım. Diyor ki Allahû Tealâ:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Dînde Nuh’a vasiyet ettiğimiz şeyi sizin için de şeriat kıldık.”, diyor Allahû Tealâ.

“Ve sana da vahyetmek suretiyle bildirdiğimiz şeyi, İbrâhîm’e de vasiyet ettiğimiz şeyi, Musa’ya da, İsa’ya da vasiyet ettiğimiz şeyi, Nuh’a da vasiyet ettiğimiz şeyi, sizin için de şeriat kıldık.”, diyor Allahû Tealâ.

“Dîni ayakta tutun ve dînde fırkalara ayrılmayın diye.”

Fırkalara ayrılsalar ne olacak? Fırkalara ayrılsalar, şirke düşecekler. Rum Suresinin 31 ve 32. âyet-i kerimeleri gereğince:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


Allah’a ulaşmayı dilemeyenler hem takva sahibi değiller, hem dalâletteler, hem de şirkteler. Fırkalara ayrılmış durumda oluyorlar. Onun için Allahû Tealâ: “Fırkalara ayrılmayın.”, diyor. “Allah’a ulaşmayı dileyenlerin dahil olduğu tek fırkaya dahil olun ve böylece şirkte olmazsınız.”, diyor Allahû Tealâ.

kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi): Onlara söylediğin: ‘Allah’a ulaşmayı dileyin, böylece fırkalara ayrılmayın, şirkte olmayın’, sözü müşriklere, Allah’a ulaşmayı dilemeyip de fırkalara ayrılmış olanlara ağır geldi. diyor Allahû Tealâ.  

allâhu yectebî ileyhi men yeşâu: Allah dilediğini Kendisine seçer.
ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Ve Allah’a yöneleni Kendisine ulaştırır. Allah’a ulaşmayı dileyeni Kendisine ulaştırır.

Aralarında bu açıdan çok yakın bir ilişki söz konusu.

Ra'd Suresinin 27. ve Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimelerine göre seçilmekle, dalâlette bırakılmama arasında bir ilişki var mıdır?

Seçilmekle dalâlette bırakılmama arasında bir ilişki bir ilişki, salt % 100 bir ilişki söz konusu değildir; çünkü seçilenlerin de ne yazık ki % 90’dan fazlası Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar. Bu sebeple seçilenler küçük bir kısmı hidayete erecek olanlardır. Diğerleri seçilmelerine rağmen dalâlette kalmaya mahkumdurlar. Bu sebeple seçilmeyi dalâletten kurtulma açısından bir kurtuluş standardı kabul etmek mümkün değil. Seçilmek, insanların % 90’ının seçilmesiyle noktalanır; ama o % 90’ın da sadece % 10’u, % 10’undan daha azı Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Her devirde inanılmaz bir netice alan iblis, bütün devirlerde insanların çok çok büyük bir kısmını, pek azı hariç çok büyük bir kısmını ne yazık ki tuzağına hep düşürmüştür. Bu olaylar bu kadar açık bir şekilde ortaya konulduğu halde, insanlara bu kadar açık bir şekilde anlatıldığı halde, hâlâ bizim insanımızın da, bu ülkenin insanlarının da % 90’dan fazlası ne yazık ki kurtuluşa ulaşamayacak durumda; çünkü reçeteyi kendilerine mal edemiyorlar. Kitaplardan öğrendikleri bilgilerle kendilerini dîn konusunda otorite sayanlar, Allah’ın bizim vasıtamızla bütün insanlığa duyurduğu, bu Allah’a ulaşmayı dileme konusunu ne yazık ki gerçekleştirmiyorlar. Yetmez; kendilerine müracaat eden insanlara da: “Hayır.”, diyorlar, “Böyle bir şey yoktur.”


Sevgili kardeşlerim nefsin insanları, şeytanın insanları nerelere sürüklediğinin çok acı bir misalini yaşıyoruz zamanımızda. Bu insanlar omuzlarına büyük vebal alıyorlar ve dîn adamı olarak geçinen bu insanlar, o büyük veballe Allah’ın karşısına çıkmak mecburiyetindeler.

Benzer konular