Nisâ 94, Nûr 63 ve Ahzâb 36 âyetlerini açıklayarak bizleri aydınlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Nisâ 94, Nûr 63 ve Ahzâb 36 âyetlerini açıklayarak bizleri aydınlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nisâ 94, Nûr 63 ve Ahzâb 36 âyetlerini açıklayarak bizleri aydınlatır mısınız?

Nisâ-94’te diyor ki Allahû Teâlâ:
 
4/NİSÂ-94: Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâ(mu’minen), tebtegûne aradal hayâtid dunyâ, fe indallâhi megânimu kesîrah(kesîratun). Kezâlike kuntum min kablu fe mennallâhu aleykum fe tebeyyenû. İnnallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ın yolunda (savaşmak üzere) sefere çıktığınız zaman artık (mü’mini kâfirden ayırt etmek için) iyice araştırıp açığa çıkarın. Ve size selâm verip (teslim olan) kimseye, dünya hayatının geçici metaını (çıkarını) isteyerek: “Sen mü’min değilsin.” demeyin. Oysa Allah’ın katında ganimet çoktur. Daha önce siz de öyle idiniz, o zaman Allah (lütufta bulunup) sizin üzerinize ni’met verdi. O halde iyice araştırıp açığa çıkarın. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır.


“Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâ(mu’minen): Ey âmenû olanlar! “(Ne zaman diyor Allahû Tealâ?) Allah yolunda sefere çıktığınız zaman çıkarsanız.
fe tebeyyenû:  Beyan olsun, ortaya çıksın, araştırıp ortaya çıkarın, beyan edin.
ve lâ tekûlû: Demeyin.
li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâ(mu’minen): Mü’min değilsin demeyin (diyor). Size selâm veren yani teslim olan kimselere ‘Sen mü’min değilsin.’ Demeyin. (diyor Allahû Teâlâ.)
tebtegûne: ibtiga ederek, isteyerek.
aradal hayâtid dunyâ: Dünya hayatının çıkarlarını.”

“Öyleyse insanları (diyor) ‘Sen mü’min değilsin.’ demeyin (diyor). Size gelen, ulaşan, mülâki olan ve üzerinize selâm veren kişiye ‘Sen mü’min değilsin.’ demeyin.” diyor Allahû Tealâ. “İyice araştırın.”
 
“tebtegûne aradal hayâtid dunyâ: Dünya hayatının ibtiga ederek dünya hayatının geçici çıkarını gözetmeyin (diyor Allahû Tealâ).
fe indallâhi megânimu kesîreh(kesîretun): Allah yolunda birçok (‘megânimu’ ganimetler,
‘kesîreh’ çok) Allah'ın katında çok ganimetler vardır.
kezâlike kuntum min kablu: Bundan evvel siz de öyleydiniz.
fe mennellâhu aleykum: Ve Allah üzerinize ni’met verdi.
Siz de bir zamanlar öyleydiniz ama Allah üzerinize ni’met verdi.
fe tebeyyenû: Öyleyse iyice araştırıp açığa çıkarın, beyan edin.
innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran): Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.”

Nasıl o insanlar henüz Allah'a ulaşmayı dilememişlerse Allahû Tealâ sahâbeye diyor ki: “Siz de bir zamanlar öyleydiniz Bize ulaşmayı dilememiş olduğunuz devrede siz de öyleydiniz.” diyor. “Ama Allahû Tealâ sizin üzerinize ni’met verdi.” diyor.

Ne oldu? Sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V) onlara tilâvet ettiği için öğrettiği için Allah'a ulaşmayı dilediler. Dileyince Allah tâbiiyetlerini sağladı. Hem Kur'ân-ı Kerim'i ni’met olarak verdi onlara hem de Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhunu başlarının üzerine Allahû Tealâ bir ni’met olarak verdi.

“Allah sizi ni’metlendirdi.” diyor. Bu, Âli İmrân-103’te Allahû Tealâ’nın sahâbeye söylediği şey, gene bununla alâkalı. Âli İmrân-103, diyor ki Allahû Teâlâ:
 
3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.


“Siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız Allah sizi oradan kurtardı ve sizi ni’metlendirdi. Ve ni’metiyle kalplerinizi müzeyyen kıldı. Bu ni’metiyle birbirinizin can düşmanıyken can dostu oldunuz.” diyor.

Böyle bir statüde Allah'ın dizaynı anlatılıyor, hidayete erdirme dizaynı ve âyet-i kerime genel anlamda: “İnsanlar hakkında sakın zanlara dayalı olarak onların küfürde olduğunu, dalâlette olduğunu düşünüp hele hele ona söylemeyin.” diyor Allahû Tealâ.

Ama gözle görülür emareleri var dalâlette olmanın ve hidayette olmanın. Allah'a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse dalâletten kurtulamaz.

Nûr Suresinin 63. âyet-i kerimesi:
 
24/NÛR-63: Lâ tec’alû duâer resûli beynekum ke duâi ba’dıkum ba’da(ba’den), kad ya’lemullâhullezîne yetesellelûne minkum livâzâ(livâzen), felyahzerillezîne yuhâlifûne an emrihî en tusîbehum fitnetun ev yusîbehum azâbun elîm(elîmun).
Resûlün çağırmasını, aranızda, birbirinizi çağırmanızla eşit tutmayın! Sizden, (birbirini) siper ederek gizlice çıkanları Allah biliyordu. Bundan sonra O’nun emrine karşı gelenler, onlara bir fitne veya elîm azap isabet etmesinden hazer etsinler (sakınsınlar).


“Lâ tec’alû duâer resûli beynekum ke duâi ba’dıkum ba’da(ba’den):  Resûl’ün davetini bir kısmınızın bir kısmınıza olan davetiyle bir tutmayın, eşit tutmayın.
kad ya’lemullâhullezîne: Allah onları biliyordu.
yetesellelûne minkum livâzâ(livâzen): Sizden birbirini siper ederek gizlice çıkanları Allah biliyordu (diyor).
fel yahzerillezîne yuhâlifûne an emrihî: Bundan sonra O’nun emrine karşı gelenlere, O’nun emrine muhalif olanlar hazer etsinler, kaçınsınlar, sakınsınlar.
yuhâlifûne an emrihî: O’nun emrine muhalefet etmekten,
en tusîbehum fitnetun: Onlara bir fitne isabet etmesinden,
ev yusîbehum azâbun elîm(elîmun): Veya onlara bir azap isabet etmesinden hazer etsinler.”

Öyleyse Resûl’ün çağırması, daveti derhal icabeti gerektirir. “Arkadaşlarınızın çağırmasıyla, davetiyle Resûl’ün davetini eşit tutmayın.” diyor Allahû Tealâ. “Onlar birbirine eşit değildir.” diyor.

Burada Resûl’ün emrine rağmen toplanın demesine rağmen bir kısım kişilerin başka insanları siper ederek usulca sıvıştığını Allahû Tealâ burada anlatıyor. “Emre itaat etmeyenler için her zaman üzerlerine bir fitnenin gelmesi, bir azabın gelmesi, isabet etmesi söz konusudur.” diyor Allahû Tealâ.

“Arkadaşlarınızla Resûl’ü bir tutamazsınız.” diyor Allahû Tealâ. Hem dua açısından bu böyledir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah’ın nebîsiydi, tasarruf altındaydı. Duası kabul olunurdu  Allahû Tealâ tarafından. Allahû Tealâ o zamanki sahâbe toplumunun bir kritiğini yapmış burada.

Ahzâb Suresinin 36. âyet-i kerimesi:
 
33/AHZÂB-36: Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emran en yekûne lehumul hıyeratu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ(mubînen).
Ve mü’min erkek ve mü’min kadının, Allah ve O’nun Resûl’ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O’nun Resûl’üne asi olursa (itaat etmezse), o taktirde apaçık bir dalâlet ile sapmış olur.


“Allah ve Resûl’ü bir hüküm verdiği zaman mü’min erkekle mü’min kadın için Allah'ın ve Resûl’ünün, fikrine aykırı olanı seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Resûl’üne isyan ederse andolsun ki o apaçık bir dalâlettedir. Allah ve Resûl’ü bir hükme vardığı zaman bir hüküm ulaştırdığı zaman, mü’min kadın ve mü’min erkek için, Allah'ın Resûl’ünün emrine aykırı olanı seçme hakkı yoktur.” diyor Allahû Tealâ.

Neden yoktur? Çünkü kişi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olurken, biat ederken söz veriyor; emirlerine itaat edeceğine dair söz veriyor.

Öyleyse peygamberler Allah'ın hükümranlığında hâkimlik görevini de yapmışlardır, Allah'ın emrini tebliğ etmişlerdir. “Ve Allah'ın Resûl’ü Allah'ın emrini tebliğ ettikten sonra o insanlar beğenmiyor diye bu emri değiştirmek hakkı onlarda mevcut değildir.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e bir şey sorulur, Allah derhal O’na o sualin cevabını indirir. O da sualleri üzerine çözümü onlara ulaştırır ama ondan sonra o kişinin cevabı almasına rağmen vazgeçmesi, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in emrini yerine getirmemesi hiçbir zaman söz konusu olmamalıdır.

Benzer konular