Allahû Tealâ’nın bütün ümmetler için tek bir yol, tek bir şeriat kılmış olmasının, Tevbe 33'de ki hidayetle vazifeli kılınan resûllerin açıklamalarıyla nasıl bir ilişkisi var?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Allahû Tealâ’nın bütün ümmetler için tek bir yol, tek bir şeriat kılmış olmasının, Tevbe 33'de ki hidayetle vazifeli kılınan resûllerin açıklamalarıyla nasıl bir ilişkisi var?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allahû Tealâ’nın bütün ümmetler için tek bir yol, tek bir şeriat kılmış olmasının, Tevbe 33'de ki hidayetle vazifeli kılınan resûllerin açıklamalarıyla nasıl bir ilişkisi var?

Öyleyse burada zamanımızın panoraması da çizilmekte, Tevbe Suresinin 33. âyet-i kerimesinde. “O, resûlünü hidayetle göndermiştir, gönderir.”, diyor Allahû Tealâ.

“Ve hak dîn ile, hidayetle ve hak dîn ile resûlünü gönderir; müşrikler kerih görseler bile.”

Şu anda sevgili kardeşlerim, bırakınız başka ülkeleri, bizim ülkemizde insanlar Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar. Hak dînin temel özelliğini bilmiyorlar ve bu sebeple Allah’ın Resûl’ünün söylediklerini kabul etmiyorlar. Kabul etmemekle kalsalar, sadece onların cehenneme gitmesi söz konusu olacak; ama başka bir sonuçla da karşı karşıyayız. Onlara dîn adamıdır diye güvenerek soran insanlara da aynı telkinde bulunuyorlar:

“Allah’a ulaşmayı dilemek diye bir şey yoktur.”, diyorlar. Kur'ân-ı Kerim’de ruhun, ölmeden evvel Allah’a ulaşması diye bir şey yoktur.”, diyorlar. “Ruh vücuttan ayrılınca insan ölür.”, diyorlar ve bir korkunç yanlışlıklar dizisi üzerinde insanları helâke sürükleyen bir dîn anlatımını veriyor Allahû Tealâ burada.

Tevbe Suresinin 33. âyet-i kerimesinde, her devirde var olan Allah’ın resûllerinden bahsediyor Allahû Tealâ. “O, resûlünü hidayetle gönderir.”, diyor. Resûlün görevi hidayete davet etmektir; yani insanların ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştırmasına insanları davet etmektir. Ve hak dîn, kâinatın tek dîni; o dîndir, hanif dînidir, Arapça adıyla İslâm dînidir ve dîn Allah içindir. Dîn Allah’a davet eder.

İşte zamanımızda dînin bütün özellikleri yok olmuş. İslâm, İslâm’ın beş şartına oturtulmuş ve insanların kurtuluşa tamamen yok edilmiş. Dîn adamları asırlardan beri bunu öğrenmişler: “İslâm’ın beş şartı vardır. Biz de beş şartı tamamlarız. Tamamladık mı da doğru Allah’ın cennetine gireriz.”, diye düşünürler. Hiç kimse İslâm’ın beş şartıyla Allah’ın cennetine giremez. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi, hiçbir kurtuluşu olmayan bir insandır:

1. O kişi dalâlettedir.
2. O kişi küfürdedir.
3. O kişinin gideceği yer cehennemdir.
4. O kişi tagutun dostudur.
5. O kişi tagutun kuludur.
6. O kişi Allah’ın âyetlerinden gâfildir.
7. O kişi hüsrandadır.
8. O kişi şirktedir.

Sevgili kardeşlerim düşünebiliyor musunuz; dîn adamlarının şu anda % 90’dan fazlası reddediyorlar Allah’ın Resûl'ünün söylediklerini, Kur’an âyetleriyle söylediklerini ve bütün insanları bu standartlar içinde kalmaya mahkum ediyorlar. Vaziyetin feceatini düşünebiliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Bir nefs uğruna, nefsin afetleri uğruna. “Biz, bugüne kadar bunları söyledik, gene bunları söylemeye devam ederiz.”, diyorlar. Ama insanları kendileriyle beraber, altmış milyondan fazla insanı cehenneme sürüklediklerini idrak etmekte olarak.

O zaman nefsin nasıl korkunç bir canavar olduğunu düşünebiliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Doğruyu Kur'ân-ı Kerim’den teker teker tetkik edip kabul etmek yerine ve insanlara öğretip o büyük iç huzuruna kavuşmak yerine, asırlardan beri kendilerine eksik ve yanlış öğretilen şeyleri hâlâ insanlara öğretmekte devam ediyorlar. Ağır bir vebal yüklenmişlerdir zamanımızın dîn öğreticileri.

Sevgili kardeşlerim, onun için ihtarları gönderiyoruz. Onun için Türkiye’nin her tarafında konferanslar veriyoruz ve hayretle müşahede ediyoruz ki, konferansları da önlemeye çalışanlar var. İnanılmaz bir şey sevgili kardeşlerim. Gelip bizimle o konferanslarda açık açık meseleleri tartışacakları yerde, insanların kurtuluşuna başka bir açıdan da engel olmaya çalışan insanlar var. Ellerindeki yetkiyi o konferansı önlemek üzere, üstelikte kanunlara aykırı bir şekilde kullanmak için gayret eden yetkililer görüyoruz.

Bu bizi onlar adına utanca sürüklüyor. Onlar utanmıyorlar ama biz onlar adına utanıyoruz. Doğrusu, tahkik etmek değil mi sevgili kardeşlerim? Doğrusu, tahkik etmek. Acaba hangi ölçüde doğru söylüyoruz? İki tane Kur'ân-ı Kerim yok ki sevgili kardeşlerim; bir tane ve her söylediğimiz o Kur'ân-ı Kerim’i baz alır. Mutlaka bir Kur'ân âyet-i kerimesiyle sözlerimizi noktalarız ve Kur'ân-ı Kerim bütün insanların Allah’a ulaşmasını istiyor ve bir tek dilekleri ile bütün insanların ruhlarını Allah Kendisine ulaştırmaya hazır. Bunu garanti etmiş durumda ve bu insanlar, şu yanlış dîn öğretisinin esiri olan insanlar, bunu bir türlü o düşünce standartlarının içine yerleştiremiyorlar ve de omuzlarına bu kâinattaki en büyük veballeri alıyorlar. Dikkat edin! Bu ülkede söyleniyor bu sözler. Bu devrin açıklamasının yapıldığı bu ülkede.

Benzer konular