Öyle âyetler sıraladınız ki hiçbirinden haberimiz yok. Hocalar uyuyor mu? Cehenneme gideceğim, bunun vebali kimin? Ne yapalım?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Öyle âyetler sıraladınız ki hiçbirinden haberimiz yok. Hocalar uyuyor mu? Cehenneme gideceğim, bunun vebali kimin? Ne yapalım?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Öyle âyetler sıraladınız ki hiçbirinden haberimiz yok. Hocalar uyuyor mu? Cehenneme gideceğim, bunun vebali kimin? Ne yapalım?

İlk defa katılıyorum. Öyle âyetler sıraladınız ki hiçbirinden haberimiz yok. Hocalar uyuyor mu?

Hayır, sevgili kardeşim! Uyumuyorlar ama onlara öğretilen ilim, ne yazık ki onların söylediği kadar. Hatalı değiller be kardeşim! Hep efkârlanıyorum. Bu hocalar bilmiyorlar dînlerini. Ve hep öğrettikleri şeyler yanlış. Ama kabahatleri yok. Okullarda onlara, onların bugün sizlere söylediği şeyler öğretildi sadece. Sanmayın ki bizim muhterem profesörler de o cami hocalarından farklı bir ilmin sahibi. Bu sizlere anlattığımız Kur'ân ilmi onlarda mevcut değil, sevgili kardeşlerim! Onun için korkuyorlar bizden.

Bütün üniversitelerde konferans vermek istiyoruz. Onlarla bu konuları açık açık karşılıklı konuşabilmek, tezekkür edebilmek için. Allah'ın bir tane Kur'ân-ı Kerim’i var. O Kur'ân-ı Kerim’de de herşey yazılı. Onlara oradan açıkladığımız zaman bu konuda hiçbir söyleyecekleri kalmayacak. Hakikatleri görecekler. Ama yanaşmıyorlar sevgili kardeşlerim!

Biz daha isim olarak ortada yokken, daha konunun başlangıcında, İzmir’e İlâhiyat fakültesinden konferans için izin istemiştik. O zaman vermişlerdi. Ve de onlara anlattığımız zaman bir itiraz vücut bulmadı. Sualler soruldu. Cevaplar verildi ve çok güzel bir şekilde ayrıldık oradan. Erzurum Üniversitesi’ne müracaat ettik. Aslında bütün üniversitelere müracaat ettik de sadece bir de Erzurum Üniversitesi lütfetti, bize izin verdi. Konferans günü çok tartışma oldu Erzurum’da. O zaman dedik: “Biz bugün gitmekten vazgeçelim, yarın gidelim ama bu gece beraber olalım.” Olduk. Sonuç mu? Sonuç; bütün söylediklerimizi Kur'ân âyetleriyle birer birer o kardeşlerimize ispat ettik. Ve sabahleyin biz Erzurum’dan ayrılırken, oradaki bütün o muhterem profesörler, artık bizim gibi düşünüyorlardı. Ama sevgili kardeşlerim, şimdi tekrar müracaat ettiğimiz zaman oradan da ret cevabı aldık. Artık hiçbirisi bizimle konuları konuşmak, tartışmak istemiyor. Kaçıyorlar sevgili kardeşlerim!

Bu sevgili kardeşim de soruyor: “Hocalar uyuyor mu?” diyor. Onlara anlatamıyoruz. İhtarlar gönderdik. Daha üst makamlardakiler onlara demişler ki: “O ihtarların sahibi delidir. Siz onun söylediklerine bakmayın. O bilmez.”

Sevgili kardeşlerim! En çok üzüldüğüm şey ne, biliyor musunuz? Dîn adamları! Onlar omuzlarında veballe gidecekler cehenneme. Ne kadar korkunç bir şey, sevgili kardeşlerim! Bunca milyon insan cehenneme doğru yol alırken, onlar hâlâ bizi yalanlamakla meşguller. Hiçbiri, söylediklerimizin hiçbirinin aksini ispat edebilecek olan, hiçbir şey söyleyebilecek durumda değil. Kur'ân’ı karşımıza aldığımız zaman hiçbiri bize bir cevap veremiyorlar. Ama asırlardan beri yazılan, bir takım kitaplardaki insanlara ait sözleri, hem de Kur'ân’a ters olduğunu yüzlerce defa ispat etiğimiz sözleri, bize doğruymuş gibi getiriyorlar. Biz de onlara ispat ediyoruz ki: Hayır! O söylediğiniz yanlıştır, doğrusu budur. Bunun neticesi ne oluyor? Bunun neticesi; kaçıyorlar sevgili kardeşlerim! Mahcup olmak istemiyorlar. İlâhiyat fakültesinden mezun olmamış, Arapça’yı doğru dürüst konuşamayan, Arapça kültürü eksik, Kur'ân’ı doğru dürüst okuyamayan birisi çıkmış karşılarına, onlara ders veriyor.

Sevgili kardeşlerim! Bu bizim kimliğimiz değil. Bize bunu öğreten Allah! Öyleyse biz O’nu temsil ediyoruz. Eğer Allahû Tealâ bizi ilim sahibi yaptıysa, bu insanların hidayete ermesini Allah bize vasiyet ettiyse, bu görevi bize teslim ettiyse o zaman biz bu görevimizi şartlar ne olursa olsun yerine getiririz. Şimdi onun için onları suçlamıyorum sevgili kardeşlerim! Yani söyledikleri ilimleri o kadar olduğu için. Ama bu noktadan itibaren bunca ihtarların onlara gitmesine rağmen hâlâ aynı şeyleri söylüyorlarsa, o zaman onlar Allah'ın katında lanetlenirler. Neden? Sadece kendileri cehenneme gitmeyeceği için. Yanlış ilimlerle mücehhez kıldıkları insanlar da onlar sebebiyle, onlara güvendikleri için, dîn adamı olarak onları tanıdıkları için, Allah'ın emirlerini yerine getirmeyecekleri cihetle, gidecekleri yer cehennem olduğu için bu insanlar vebal alıyorlar omuzlarına.

Ahzâb Suresinin 67 ve 68. âyetlerinde Allahû Tealâ diyor ki:

33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptırdılar.”

33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel’anhum la’nen kebîrâ( kebîran).
“Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.”


Cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi! Biz devrimizin küberasına ve sâdatlarına itaat ettik. Bu yüzden cehennemdeyiz. Yarabbi! Onlara 2 kat azap ver. Onları en büyük lanetinle lanetle.”

İşte bu gruptan bir tanesi kübera; büyükler. Kimler olduğunu siz düşünün. O konuda bir açıklama yapmayız. Ama sâdatlar deyince orada durun. Sâdatlar, her konunun ileri gelenleri. Tabiî burada da dîn adamları. İşte onlar görevlerini yapmadıkları sürece, bu muhtevada bu milletin çok çok büyük bir kısmı cehenneme doğru yol alıyor. Ve sonuç öyle olacak.

Sevgili kardeşlerim! Bu yüzden ülkemizin her yerinde, dünyanın her yerinde konferanslar veriyoruz. Ve herkese tavsiye ediyoruz ki; alın bir tane uydu. Nur TV’yi izleyin ve doğruları öğrenin. Gidin, sorun onlara. Nerede bir problemle karşılaşırsanız bize haber verin, biz orada bir konferans verelim. İtiraz eden kişi gelsin karşımıza, bize sorsun sualini de siz şahit olun verdiğimiz cevaplara.

Şimdi kardeşimiz diyor ki: “Hocalar uyuyor mu?” diyor. “Cehenneme gideceğim.” diyor. “Bunun vebali kimin?” diyor. Bunun vebali; onlara dînlerini öğretmedikleri gibi öğrenmelerine de mâni olanların. Bizim gönderdiğimiz ihtarları okumamaları için Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan mektuplar gidiyor dîn adamlarına. Sevgili kardeşlerim! Düşünebiliyor musunuz? Allah'ın karşısında olmanın derecesini düşünebiliyor musunuz? Doğruların hocalar tarafından, cami hocaları tarafından öğrenilmesine mâni oluyor Diyanet İşleri Başkanlığı. Vaktiyle bizim için de çok şeyler yazmışlardı. Gazetelerde çıkmıştı. Biz de onlara bir cevap verdik. Risalet Nurları’nda o cevap var. Ondan sonra birden bire Diyanet İşlerinin dîn kurulu, yüksek dîn kurulu sustu. Her ithamlarına Kur'ân-ı Kerim âyetleriyle cevap verdirdi Allahû Tealâ.

“Ne yapalım?” diyor kardeşimiz.

“Bize böyle anlatmadıkları için gittiğim caminin hocasından Allah'a şikâyetçiyim. Ne olur, bunu tüm dîni öğretenler öğrensin. Bizi aydınlatsınlar. Allah razı olsun.” diyor kardeşimiz.

Sevgili kardeşlerim! Dîninizi öğrenmeniz için bir uydu almanız gerekecek. Biz Türkiye’nin her tarafında, dünyanın her tarafında konferanslar veriyoruz. Bu konferansın sayısını unuttuk. Kaç yüzüncü konferans, bilmiyorum. Daha buraya gelmeden evvel Türkiye’deki konferansların sayısı 500’ü geçmişti.

“Onlar öğrensinler de bizi aydınlatsınlar.” diyor. Ne güzel söyledin be kardeşim! Allah senden razı olsun! Bizim de istediğimiz bu. Öğrensinler, ne güzel! Bir Diyanet İşleri Başkanıyla, Yazıcıoğlu’yla konuşmuştuk. Söylediklerimizin bir ziyafet olduğunu söylemişti. Ve de antant kalmıştık. Dîn adamlarına seminer verecektik. Bir gruba 1 ay, bir gruba 2 ay ama sonra Dîn İşleri Yüksek Kurulu onu önledi. Diyanet Vakfı da bunda, önlemekte yardımcı oldu. Ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın elemanları, Allah'ın bütün güzelliklerini öğrenecek yerde, bizim karşımızda oldular sevgili kardeşlerim! Allah taksiratlarını affetsin.

Benzer konular