Necm Suresinin 26. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Âyette belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Necm Suresinin 26. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Âyette belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Necm Suresinin 26. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Âyette belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?

Necm-26: 

53/NECM-26: Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di en ye’zenallâhu limen yeşâu ve yerdâ.
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah’ın dilediği ve razı olduğu (tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası hariç.


ve kem min melekin fîs semâvâti: Göklerde nice melekler vardır ki.
lâ tugnî şefâatuhum: Şefaatleri bir fayda vermez.
şey’en: Hiç bir şeyle, hiç bir şekilde.
illâ min ba’di: -den sonra.
ba’di en ye’zenallâhu: Allah’ın izin vermesinden başka.
limen yeşâu: Dilediği kişiye.
ve yerdâ: Ve razı olması.

Sevgili kardeşlerim, burada Allahû Tealâ’nın izin verdiği devrin imamından bahsediliyor. Allahû Tealâ diyordu ki Cinn Suresinin 26 ve 27. âyet-i kerimelerinde:

72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).
O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).

72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,


“Allah gaybı bilir, hiç kimseye açıklamaz. Ama resûllerinden rızaya ulaşmış olanlar hariç.”

İşte orada geçen rızayla bu âyette geçen rıza, Necm Suresinin 26. âyetinde geçen rıza aynı rızadır, aynı kişiye olan rızadır. Yani hiç, rızaya ulaşmamış bir resûl düşünülebilir mi? Bütün resuller, yedi tane rızanın sahibidir. Ayrıca o yedi rızanın dışında bir de seçilmişlerdir. Ama devrin imamı sekizinci rızaya sahiptir; tasarruf rızasına sahiptir.

Öyleyse resûllerin içinde tasarruf rızasını esas alırsanız devrin imamının dışındaki bütün resûller rızaya ulaşamamıştır, tasarruf rızasına ulaşamamıştır, ulaşmaları da mümkün değildir. Sadece her devirde o kişi yaşadıkça bir tek kişiye tasarruf rızası Allahû Tealâ tarafından verilir. Her iki âyet aynı dizaynı veriyor; “Resûllerinden rızaya ulaşanlar hariç.” diyor Allahû Tealâ. Cinn Suresinin 26. âyet-i kerimesine bakıyoruz:

“âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ: Allah gaybı bilir. Hiç kimseye gaybı açıklamaz, izhar etmez, açığa koymaz.” diyor.

27. âyet-i kerimesinde de diyor ki:

“illâ menirtedâ min resûlin: Ama resûllerinden rızaya ulaşan kişi hariç.”
“fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ: Öyleyse muhakkak ki O Allah, onların önünden ve ardından muhafız gönderir.”

Devrin imamı önünde ve arkasında melekler olan bir imamdır ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in önünde ve ardında melekler olduğunu söylüyor Allahû Tealâ ve bütün devrin imamlarının önlerinde ve arkalarında mutlaka melekler söz konusudur. Onlar muhafız meleklerdir.

Öyleyse ne görüyoruz? Allahû Tealâ’nın muhafız meleklerini görüyoruz ve bu dilediği kişi; Allahû Tealâ’nın burada dilediği ve kendisinden razı olduğu, şefaatinden başkalarının faydalanabileceği kişi kimdir? Devrin imamıdır. Nisâ 64’te Allahû Tealâ diyor ki:

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


“Habîbim!” diyor, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e), “O nefslerine zulmedenler sana geldikleri zaman ve önünde diz çöküp tövbe etikleri zaman ve Allahû Tealâ’dan bu tövbeyle mağfiret diledikleri zaman, sen de onlar için mağfiret dileseydin (dilediğin takdirde) Allah’ın her iki talebi de kabul ettiğini görecektin.”

Sahâbenin talebi üzerine Allahû Tealâ, sahâbenin günahlarını sevaba çeviriyor; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine sahâbenin günahlarını bir defa daha sevaba çeviriyor. Bu husus günahların, seyyiatin hasenata çevrilmesi olarak net şekilde yer almış Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesinde.

25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Furkân-69’da cehenneme gideceklerden bahseden Allahû Tealâ, Furkân-70’de diyor ki: “Ama kim tövbe eder de mü’min olursa onlar hariç; onlar cehenneme gitmezler. Ve kim böylece nefs tezkiyesine başlarsa onlar cehenneme gitmezler. Kim amilüssalihat yaparsa onların bütün seyyiatini Allah hasenata çevirir.” diyor.

İşte bu şefaattir, dünya üzerinde yapılır.

“Kıyâmet günü kimsenin kimseye şefaati fayda vermez.” diyor Allahû Tealâ.
 
Âyette belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?”

Bu şefaat müessesesi, Nisâ-64’te net olarak anlatılıyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine Allahû Tealâ sahâbeye mağfiret ediyor. Sahâbenin talebi üzerine gene mağfiret ediyor. Günahlarını sevaba çeviriyor onların.

Allah ile sahâbe arasındaki ilişkide bunun adı mağfirettir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile Allahû Tealâ arasındaki ilişkide bunun adı mağfirettir. Ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le sahâbe arasındaki ilişkide bunun adı şefaattir; günahların sevaba çevrilmesi işlemi, iki defa affedilmesi işlemi.

Allah razı olsun.

Benzer konular