Kimin için diyorlar? Allah’ın içlerinden birine vahyetmesi sebebiyle, Allah’ın vahyettiği kişiye, “O muhakkak ki bir sihirbazdır.” diyorlar. Allah’ın Resûlü’nden insanlar mucize ister, eğer Allahû Tealâ Resûl’ü için bir mucize vücuda getirirse mutlaka hepsi “İşte bu bir sihirdir.” derler. Yani resûlün bir mucize göstermesi zaten kendisine ait değildir, Allah’a aittir. Mucize, Allahû Tealâ’nın bir keremidir. Evliya için Allahû Tealâ’nın bu keremi, “keramet” adını alıyor. Resûller için Allahû Tealâ’nın bu keremi, “mucize” adını alıyor.
Allahû Tealâ mutlaka her devirde birilerine vahyeder. Her devirde mutlaka her kavimde Allah’ın bir resûlü yaşar. Onların hepsine mutlaka Allahû Tealâ vahyeder. Yetmez, Allahû Tealâ daimî zikre ulaşıp da ulûl’elbab olanlara da vahyeder. Kim zikrullah yaparak, Allah’ı zikrederek daimî zikrin sahibi olmuşsa o kişi ehl-i zikirdir, aynı zamanda ehl-i tezekkürdür. Müzakere eder, Allahû Tealâ ile karşılıklı konuşur ve burada Allahû Tealâ’nın vahyettiği kişiler dediği zaman, “Rablerinin indinde sıddîklar makamı vardır.” İfadesi, orada Allah’ın Zat’ını görüp sadakatla onu ifade edenler kimlerdir? Orda İndi İlâhi’de huzur namazına arkadan baktığınızda, huzur namazının kılındığı o sonsuz meydanın sol tarafında yerden 4 m yukarıdan başlayan tahtların sahipleri; Allahû Tealâ onlardan bahsediyor burada, “Rab’lerinin yanında (katında) sıddîklar makamı vardır, sıdk makamı vardır onlar için.” diyor.
Ve Kasas Suresinin 36. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:
Elinde tabletlerle; Allahû Tealâ’nın iradesi ile kayalara yazdırdığı tabletlerle Hz. Musa, dağdan (Tur Dağı’ndan) aşağı iniyor. Allahû Tealâ ile 30 gün beraber geçirmesi lâzım. 40 güne çıkarmış Allahû Tealâ. 40 günün sonunda Hz. Musa iniyor Tur Dağı’ndan elinde tabletlerle. O tabletleri gördükleri zaman: “Bu apaçık bir büyüdür. Biz babalarımızdan, dedelerimizden bunu hiç işitmedik.” diyorlar.
Ve Kasas Suresinin 37. âyet-i kerimesinde diyor ki:
Allahû Tealâ, Hz. Musa’yı hidayete erdirici hüviyete sokmuş ve o tabletler de hidayetin temsilcisi, hidayetle, tabletlerle iniyor aşağı.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allahû Tealâ Kur’ân’ı indirdi. Bütün bir Kur’ân. Hz. Musa’ya ise tabletleri. O tabletler, Hz. Musa’ya indirilen mukaddes kitabı ifade ediyor; Tevrat. Hz. Musa’ya indirilenin adı Tevrat, Hz. İsa’ya indirilenin adı İncil, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e indirilen Kur’ân-ı Kerim. Hepsi de şifa, kalplerdeki, göğüslerdeki hastalıklara şifa, hepsi hidayet rehberi, hepsi nur.
Diyor ki: “rabbî a’lemu bi men câe bil hudâ min indihî: Allah en iyi bilir. Katından hidayetle geleni ve bu dünyadaki sonucun (tabii burada hayırlı sonuç demek istiyor) kime ait olacağını daha iyi bilir.”
Ve şöyle bitiyor: “innehu lâ yuflihuz zâlimûn: Ve zâlimler felâha eremezler.” diyor Allahû Tealâ.
Şimdi suale dönelim; Yûnus-2 ile Kasas-36 ve 37 arasında bir ilişki var mı?
Üçünde de Allah’ın Resûlü’nün veya Allah’ın Nebî’sinin söylediklerini yalanlayan kesin bir görüş var. Allah’ın yoluna girmeyenler her devirde çoğunluktalar ve her devirde resûlleri mutlaka yalanlamışlardır; nebî resûlleri de velî resûlleri de. Şu anda bütün kavimlerde velî resûller yaşıyor. Yeryüzünde ne kadar kavim varsa her birinde bir velî resûl şu anda hayatta ve Allahû Tealâ’dan aynı bilgileri alıyorlar. Sizlere öğrettiğimiz bilgileri.
“fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun: Musa âyetlerle geldiği zaman diyorlar ki: Bu bir sihirden başka bir şey değildir hem de iftira edilmiş, uydurulmuş bir sihir.”
Üçünde de (Yûnus-2 ile Kasas-36 ve 37) aynı sonuçla karşılaşıyoruz; çok açık bir şekilde Allahû Tealâ’nın resûllerine karşı çıkanların, onun getirdiği şey fizik ötesi bir şeyse mutlaka “Bu bir sihirdir.” diye hitap etmeleri söz konusu. Peygamber Efendimiz (S.A.V) için de aynı şey söz konusu olmuş. Hz. Musa için de aynı şey söz konusu olmuş. Hz. İsa için de aynı şey söz konusu olmuş.
Hz. Musa âsasını atıp da âsa bütün sihirbazların sopalarını, yılan şekline gelen sopalarını yok ettiği zaman, yediği zaman Hz. Musa için de “Bu bir sihirdir.” demişler. Bu kitabıyla yani tabletlerle beraber geldiği zaman da gene “sihirdir” demişler.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, “Bu ayı fekkedebilirsen, ikiye bölebilirsen biz sana tâbî oluruz.” diyenler, Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allahû Tealâ’dan talepte bulunup da Allahû Tealâ ayı ikiye böldüğünde “Bu bir sihirdir.” deyip olayı bitirmişler.
Burada da Allah’tan gelen, hidayetle gelen birileri var. Hidayete erdirme müessesesi, dikkat edin, hidayetle gelmek; hidayete erdirici bir nitelikle gelmek demek. Allah’ın hidayete erdirmek üzere vazifeli kıldığı kişi; Allah’tan hidayetle gelen kişi. Hz. Musa’da Hz. İsa’da Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz de hepsi böyle gönderildiler. Hidayete vesile olmaya değil hidayete erdirmeye.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîsine şimdi bakalım beraberce, ne diyor hadîs-i şerif? “Her doğan çocuk İslâm fıtratıyla, hanif fıtratıyla doğar. Fakat babası ve annesi onu Hristiyan ve Mecusî yapar.”
Atalarından bunu duymayanlar, hep insanlar atalarından böyle bir şey duymadıklarını söylerler. Allahû Tealâ her seferinde: “Onlar atalarının söylediklerini doğru zannediyorlar. Ama ataları hidayete ermemiş kimselerse de mi?” buyuruyor.
İşte böyle bir dizayn söz konusu. Bu dizayna göre bütün insanlar için bir netice var. Bu neticeye baktığımız zaman anneler ve babalar çocuklarını, kendilerinde hanif fıtratında olan çocukları, o fıtratı kullanamayacak bir hale sokmak isteyebilirler. Lokmân 15’te Allahû Tealâ diyor ki: