Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesi, Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesi ve Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesi, Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesi ve Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesi, Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesi ve Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?

Hadi gelin, beraber bakalım. Ne diyormuş Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesi?

28/KASAS-47: Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü’minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik).


ve lev lâ en tusîbehum musîbetun: Onlara eğer bir musîbet isabet ederse.
bimâ kaddemet eydîhim: Ellerinin takdim etmesi sebebiyle
(Yani ellerinin vücuda getirdiği bir olay sebebiyle, kendilerinin vücuda getirdiği bir olay sebebiyle.)
fe yekûlû rabbenâ: Derler ki: Rabbimiz.
lev lâ erselte ileynâ: Eğer bize bir resûl gönderseydin olmaz mıydı?
fe nettebia: Ve biz onun.
fe nettebia âyâtike: Ve böylece biz Senin, o resûle tâbî olarak Senin âyetlerine tâbî olsaydık,
ve nekûne minel mu’minîn: Ve mü’minlerden olsaydık, diyecek olmasalardı.

Ne diyorlar? Resûle tâbî olmamaları sebebiyle ve kendilerinin vücuda getirdiği olaylar sebebiyle, onlara bir musîbet isabet ettiğinde diyorlar ki: “Bize de bir resûl gönderseydin de böylece Senin âyetlerine tâbî olsaydık.” Yani burada duyulan bir pişmanlık söz konusu. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de diyor ki:

9/TEVBE-126: E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah’a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah’ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).


“Her sene iki üç defa herkesi musîbetlerimizle imtihana tâbî tutarız.” diyor Allahû Tealâ.

Üzüntü veren olaylar, isabet eden olaylar; her musîbetin sebebini de Allahû Tealâ burada anlatıyor. Kendi ellerinin hazırladığı, kendilerinin sebep olduğu musîbetler. Ama bir pişmanlığın oluştuğu kesin. “Bir resûl gönderseydin de biz ona tâbî olsaydık, âyetlere tâbî olsaydık, resûle tâbî olsaydık.”

Tâbî olunca da ne olur? Kalbine îmân yazılır. “Ve böylece mü’minlerden olsaydık.” diyor ifade. Tâbiiyet, arkasından on tane ni’met;

1- Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine geliyor.
2- Allahû Tealâ o kişinin kalbinin mührünü açıyor.
3- Kalpteki küfür kelimesini alıyor.
4- Kalbin içine îmânı yazıyor.
5- O kişinin bütün günahlarını sevaba çeviriyor.
6- Ruhunu vücudundan ayırıyor, devrin imamının verdiği emirle
7- Ve Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor.
8- Nefsi, nefs tezkiyesine başlıyor.
9- Fizik vücudu şeytana kul olmaktan kurtulmaya, Allah’a kul olmaya başlıyor. İradesi güçlenmeye başlıyor.
10- Allahû Tealâ, o kişiye 1’e 10 verirken 1’e 100 vermeye başlıyor.

On tane ihsan almış kişi; Allah’a ulaşmayı dilemiş, irşad makamına Allahû Tealâ onu ulaştırmış, tâbiiyetini gerçekleştirdiği an, on tane de bu saydığımız ni’metleri alıyor kişi. Bu ni’metlerden bir tanesi kalbindeki küfür kelimesi alınarak, kalbin içine îmân yazıldığı için kişinin mü’min olması. Kasas Suresinin 47. âyet-i kerimesi ondan bahsediyor: “Böylece mü’min olsaydık.”

Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesi:

64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâhi, ve men yu'min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.


mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh: Kimseye Allah'ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez.
ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu): Kim Allah’a âmenû olursa onun kalbine ulaşırım.
vallâhu bikulli şey'in alîm: Ve Allah, her şeyi bilir.

Öyleyse burada ne söylüyor Allahû Tealâ? Musîbetlerin gelişinde Allah’ın izni esas. “Allah izin vermedikçe kimseye bir musîbet isabet etmez.” diyor Allahû Tealâ.

Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.


“Onlara bir musîbet isabet ettiği zaman onlar derler ki: ‘Muhakkak ki biz Allah içiniz ve muhakkak ki O’na rücû edeceğiz (Ruhumuzu ölmeden evvel O’na ulaştıracağız).”

Bu üç âyet-i kerime arasında bir ilişki var mı? Üçünde de bir musîbetin isabet etmesi yer almış.

Birinde “al lev lâ en tusîbehum musîbetun.” diyor Allahû Tealâ. 
en tusîbehum musîbetun; bir musîbetin isabet etmesi.

Tegâbun-11:

mâ esâbe min musibetin: Bir musîbet isabet etmez.
illâ bi iznillâh: Allah’ın izniyle isabet eder.

Gene musîbetin isabet etmesinin şartlarından birini veriyor.

Kasas 47’de: “Kendi ellerinin takdim ettiği sebebiyle, kendi ellerinden oluşan, ellerinin vücuda getirdiği, kendi iradeleriyle yaptıkları bir takım sebepler oluşturur onlara musîbet etmesini.” diyor Allahû Tealâ ve Tegâbun-11’de her musîbetin mutlaka Allah’ın izni ile oluştuğu ifade ediliyor. Bakara 156’da da: “Onlara bir musîbet isabet etiği zaman” diyor. İsabetin, musîbetin sebebi açıklanmamış Bakara 156’da. Ama üçü de bir musîbetin isabeti halinde neler olacağını anlatıyor.

Öyleyse bakıyoruz Kasas-47’de kişinin pişmanlığı var ve Allah’ın resûllerine tâbî olmadıkları için ölümden sonra duyacakları pişmanlıkları anlatılıyor. Tegâbun-11’de, musîbet isabet edenlerin arasında kim Allah’a âmenû olmuşsa onların nefsinin kalbine Allahû Tealâ’nın ulaştığını ifade ediyor. Ulaşıp ne yapıyor Allahû Tealâ? Kişinin kalbinin nur kapısını şeytana dönük konumdan Allah’a dönük konuma çeviriyor.

Bakara-156’da Allahû Tealâ musîbetlerden negatif etkilenmeyenleri söylüyor. Ya insanlar musîbet başlarına gelir; hiç etkilenmezler musibetten, ya insanlar musîbet isabet ettiği zaman bir büyük pişmanlığa dûçar olurlar, yaptıkları hatayı anlarlar, resûle tâbî olmanın temel faktör olduğunu anlarlar; ya da musîbet isabet etiği zaman mü’min olmak gereğini duyarlar. Mü’min olmak gereğini duyanların ifade edildiği Kasas-47 ile Tegâbun-11. Âmenû olmanın muhtelif standartları söz konusu. Tegâbun-11, 8. basamağı ifade ediyor. Kasas-47’de bahsedilen kişiler, her şey elinden kaçtıktan sonra mutedil bir şekilde ölümden sonra: “Rabbimiz keşke bize resûl gönderseydin de ona tâbî olsaydık, âyetlerine tâbî olsaydık, (aslında) resûle tâbî olsaydık, mü’minlerden olsaydık.” diyorlar.

Üçü arasındaki ilişki musîbetin isabet etmesi standardı, ayrı sonuçlardan bahsediyor. Ama konunun merkezinde bir musîbetin isabet etmesinin ilerisinde kişilerin farklı davranış biçimleri var. Birisi pişmanlık duyuyor resûle tâbî olamadığı için, “İmkân olsa da tekrar gönderilse.” diyor. İkincisi musîbet isabet ettiği zaman Allah’a âmenû oluyor ve Allah onun kalbine ulaşıp kalbinin nur kapısını Allah’a çeviriyor. Üçüncüsünde ise kişi Allah’a ulaşmak üzere kesin kararını beyan ediyor. Bir ilişki mevcut aralarında.

Benzer konular