Allah’a ulaşmayı dilediğimizi nasıl anlarız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Allah’a ulaşmayı dilediğimizi nasıl anlarız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’a ulaşmayı dilediğimizi nasıl anlarız?

Sayın Hocam! Allah’a ulaşmayı dilediğimizi nasıl anlarız?

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse ibadetleri birden bire ona zevk vermeye başlar. Namazını zevkle kılar. Zikir yapmaktan da zevk alır. Hayatı değişir. Hangi ibadeti Allah’a ulaşmayı dilemeden evvel bir noksanlık gösteriyorsa Allahû Tealâ mutlaka bu noksanlığı giderir. Meselâ namaz kılmak bir kardeşimizin hoşuna gitmiyor diyelim, ağır geliyor ona, namazı bir yük gibi görüyor, bir angarya gibi görüyor. Böyle bir insan Allah’a ulaşmayı diledi; dilediği zaman artık namazın kendisine angarya gibi gelmediğini, zor olmadığını, namazdan zevk almaya başladığını hisseder. Oruç tutmak çok fena açlık veriyor, kişi sigara da içiyor ve de oruç tutmak çok büyük bir dert onun için. Ama Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah oruç tutmayı o kişiye zevk haline getirir.

Biz ve bize bağlı olanlar, her Perşembe mutlaka oruç tutarız. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünneti bu. Onlar da her Perşembe tutarlardı. Bir de bütün kandil günlerinde ayrıca tutarız. Allahû Teâla’nın dizaynı, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu tarafa gelen dizayn böyle. Ama oruç tutmak, o zaman göreceksiniz ki sadece bir zevk olur. İftara kadar acıkmazsınız. Ama iftarda Allahû Tealâ büyük bir iştah verir. Yemekler size çok lezzetli görünür. Allah bunları gerçekleştirir. Öyleyse bir kişi Allahû Teâlâ’ya yalvarıyor: "Yarabbi! Ben Sana ulaşmayı diliyorum. Lütfen ruhumu Sana ulaştır." diyor. Kalpten dilediğini düşünüyor. Ama davranışlarında değişiklik yok. Oruç tutmayı sevmiyor bu kişi. Allahû Teâla’dan hiç yardım gelmiyor ona. Ayrıca bu kişi namaz kılmayı da sevmiyor o güne kadar. Ama ne oruçta bir yardım geliyor ne de namaz kılması ona angaryadan çıkıp zevk haline geliyor. O zaman bu kardeşimiz Allah’a ulaşmayı dilememiştir. Neden? Dileseydi, Allahû Tealâ ona mutlaka yardım edecekti.

Sevgili kardeşlerim! Allah’a bir insanın ulaşabilmesi için bütün ibadetlerini gerçekleştirmesi lâzım. Namaz kılacak, oruç tutacak, zekât verecek, hacca gidecek (hacca gitmek para işi olduğu için herkes için mümkün olmayabilir) kelime-i şahâdet getirecek ve de bütün bunlardan daha önemlisi, zikir yapacak ve Allah’a ulaşmayı dileyecek kişi. Eğer bu kişi zikir sevmiyorsa o zaman zikrini yapamaz. Zikrini yapamazsa nefsini tezkiye edemez. Tezkiye edemezse (nefsini temizleyemezse) ruhunun Allah’a ulaşması mümkün değildir. Oysaki Allah’ın sözü var: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştıracağım." diyor. Yani o kişinin ruhunun 1. gök katına ulaşabilmesi için bu kişinin nefsinin kalbinde %7 nur birikimi lâzım. E zikir yapıyor kişi ama zikirden zevk almıyor? Lâzımgelen boyutta zikir yapmıyor. O zaman bu kişinin ruhu Allah’a ulaşamaz. Ulaşması için zikrini yükseltmesi, yükseltmesi, yükseltmesi, 33 bin zikre kadar (günde) çıkması lâzım. Eğer yapmıyorsa, yapamıyorsa bu kişi, Allahû Teâla’dan ona yardım gelmiyor demektir. Yardım gelmiyorsa bunun mânâsı, o kişi Allah’a ulaşmayı dilediğini zannediyor. Gerçekte dilememiş. Öyleyse derhal belli olur. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi birden bire ibadetlerden büyük zevkler almaya başlar. Yeni bir dünyada yaşamaya başlar. Ruhunu Allah’a ulaştırana kadar da çok mutlu bir devre (5-6 aylık bir devre) geçirir.

Allah’a ulaşmayı diledikten sonra zikir çekmek gerekir mi? Yoksa bu dilek yeterli mi?

Allah’a ulaşmayı dilemek yeterlidir. Mutlaka Allahû Tealâ size mürşidinizi gösterir. Tâbiiyetinizden sonra ne kadar zikir çekeceğiniz size tebliğ edilir ve 7 bin zikirden başlanır günde. Böyle bir muhtevada zikir çekmek, irşad makamından alınacak emrin arkasından başlayan bir olaydır. Ama "Ben daha evvel de zikir yapmak istiyorum." diyene engel olunmaz. Zikir, Allahû Teâla’nın ibadetlerinin en büyüğüdür.

Allahû Tealâ Ankebut Suresinin 45. âyet-i kerimesinde Allah’ı zikretmenin (zikrullahın) namaz kılmaktan da Kur’ân-ı Kerim tilavetinden de daha büyük yani ibadetlerin en büyüğü olduğunu söylüyor.    

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salâte, innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.


Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği andan itibaren zikir yapmak da gelebilir içinden, yapabilir ve de bu bir zevktir.

Kişi ibadet yapıp İslâm’ın 5 şartını yerine getirince Allah’a ulaşmayı diledik zannediyor.

Evet sevgili kardeşlerim! Hatta bir profesörün de bu konuda söylediği bir husus var. "Kim namazını kılıyorsa, İslâm’ın 5 şartını yapıyorsa o, Allah’a ulaşmayı dilemiş demektir." diyor. Baştan aşağı yanlış bir ifade sevgili kardeşlerim! İslâm’ın 5 şartı hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz. Ama bu konu insanlara böyle empoze edilmiş; insanlar da kabul etmişler. Bu, dîndeki bu büyük yanlışları sizlere öğretmek mecburiyetindeyiz.

"Bu dileğin kalpten istenmesi ve bu dileği dilin tercüme etmesi niçin gerekli? Anlatabilir misiniz?"

Çünkü Allahû Tealâ sizin iradî yapınıza bakar. Sureta, bir kişinin: "Yarabbi! Ben Sana ulaşmak istiyorum." demesi, gerçek bir talebi, gerçek bir isteği aksettirmiyorsa, Allahû Tealâ o zaman onu talep olarak kabul etmez. Çünkü Allahû Tealâ kulunun iradesine büyük değer verir. Cüzî irade (kulun iradesi) Allah katında değerli bir müessese ve iradenizle bunu mutlaka istemek mecburiyetinizdesiniz. İradenizin devreye girip, talebi Allah’a ulaştırması lâzımdır. İradenizin devreye girdiğini ise kalbinizden yapılan bir taleple ancak gösterebilirsiniz. Allah razı olsun.

Benzer konular