Muddessir Suresinin 54, 55, 56. âyetleri ile Yûnus Suresinin 57. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mı?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Muddessir Suresinin 54, 55, 56. âyetleri ile Yûnus Suresinin 57. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mı?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Muddessir Suresinin 54, 55, 56. âyetleri ile Yûnus Suresinin 57. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mı?

Ne diyorsunuz? Var mı? Hadi gelin beraber bakalım, var mı yok mu? Muddessir-54:

74/MUDDESSİR-54: Kellâ innehu tezkiratun.
Hayır, muhakkak ki O, bir Zikir’dir (Öğüt’tür).


“kellâ innehu tezkireh(tezkiretun): Evet, O (Kur'ân), şüphesiz bir öğüttür.
tezkireh: Zikirdir. Zikredilendir. Okunandır. Öğüttür.”

Muddessir-55:

74/MUDDESSİR-55: Fe men şâe zekerehu.
Artık kim dilerse, O’nu zikreder.


“fe men şâe zekereh(zekerehu): O, kim dilerse öğüt alır. O’nu zikreder. O’nu okur. Okuduğundan da sonuç çıkarır.”

Muddessir-56:

74/MUDDESSİR-56: Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâhu, huve ehlut takvâ ve ehlul magfirati.
Allah’ın dilediğinden başkası O’nu zikredemez. O (O’nun dilediği kimse), takva sahibidir ve mağfiret ehlidir (günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).


“ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu): Kimse öğüt almaz. Sadece Allah’ın dilediği kişi öğüt alır.
huve ehlut takvâ: İşte o takva ehlidir ve mağfiret ehlidir. Yani onun günahları sevaba çevrilmiştir.”

Ne demek istiyor Allahû Tealâ acaba?

“ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu): Herkes öğüt almaz. Herkes anlamaz (diyor) Kur'ân-ı Kerim’i. Allah’ın dilediği kişi anlar ki onlar; ehlut takvâ’dır. Takva ehlidir.
ve ehlul magfireh(magfireti): Ve mağfiret ehlidir.” Muddessir-54, 55, 56.

Muddessir-54, 55, 56. Ne demek istiyor Allahû Tealâ? “Allah’ın dilediği kişi öğüt alır.” Yani kimdir Allah’ın dilediği kişi? Allah kimi diler? Niçin diler evvelâ? Kendisine ulaştırmak için diler. Kimi Kendisine ulaştırmayı diler? Allah’a ulaşmayı dileyeni.

Peki Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişiyi, Allah Kendisine ulaştırmayı diler mi? Hayır. Onların dalâlette kalmasına müsaade eder. Onlarla ilgilenmez. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi Allah’ın ilgi sahasının dışındadır. Onlar kurtulamazlar. Ama kim Allah'a ulaşmayı dilemişse Allah da onu Kendisine ulaştırmayı diler. Gerçekten Allahû Tealâ insanları Kendisine ulaştırmayı diler mi? İşte En’âm-125:

6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.


“fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi).”
 
Ne diyor Allahû Tealâ, En’âm-125’te?
 
“Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse: fe men yuridillâhu en yehdiyehu: Kimi O’na (Kendisine) ulaştırmayı dilerse.
 
yeşrah sadrehu: Onun göğsünü şerh eder (yarar).
lil islâm(islâmi): İslâm için (teslim için).”

“Allah’a ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini teslim etmesi için yarar.” diyor göğsünü. Yol açar. O açtığı yoldan Allah’ın rahmeti, fazlı ve salâvâtı girecektir, kişinin. Fizik vücudunun kalbine değil, nefsinin kalbine.

Ve kalbine (nefsinin kalbine) gelen bu nurlar, o kişinin nefs tezkiyesi yapmasını, nefsinin kalbinde %51’e kadar nur birikimini sağlar 1. etapta. Ruhu da Allah’a ulaşır kişinin. 2. etapta da fizik vücudun, nefsinin ve iradesinin teslimi gelecektir, diğer safhalarda sırasıyla. Orada da kişinin nefsinin kalbi %100 nurlarla dolar. Ve 19 mertebede kişinin kalbi müzeyyen olur.

Öyleyse Allah’ın dilediği kişi. Allah’ın dilediği kişi. Kimi dilermiş? Kendisine ulaşmayı dileyeni, O da Kendisine ulaştırmayı diler. Dilediğini de Kendisine ulaştırır. Kimi ulaştırırmış? Şûrâ-13 bunun işaretini veriyor:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse (Allah'a ulaşmayı dilerse) onları Kendisine ulaştırır.” diyor.  

Öyleyse buraya bir şey daha ilâve edeceğiz. Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi, Allah da Kendisine ulaştırmayı diler. Ve Allah'a ulaşmayı dileyen kişiyi, Kendisine ulaştırmayı dileyen Allah, o kişiyi mutlaka Kendisine ulaştırır. O kişi Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilediği anda ehlut takvâ’dır (takva ehlidir).

Allah'a ulaşmayı dilemeyen, takva sahibi olamaz. Şirkte kalır. Rûm Suresi 31. âyet-i kerime. Ve kişiyi, mürşidine ulaştırdığı zaman onun günahlarını sevaba çevirir. Önce günahlarını örter. O gün de günahlarını sevaba çevirir. Şimdi Rûm-31 ve 32’ye bakıyoruz:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne): Allah’a yönel, Allah'a ulaşmayı dile ve O’na karşı (Allah’a karşı) takva sahibi ol. Ve namaz kıl (yani hacet namazı kıl). Ve müşriklerden olma.”

Ne demek o müşriklerden olma? Yani Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi müşrik midir? Evet, müşriktir. Rûm-32 bunu anlatıyor:
    
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


“O müşriklerden olma ki:” diyor Allahû Tealâ. “O müşriklerden olmayın ki; onlar fırkalara ayrılmışlardır. Her biri ayrı bir grup oluşturur (hizip oluşturur). Ve her hizip kendi elindekiyle ferahlanır.” Kim bu insanlar? Allah'a ulaşmayı dilemeyenler. Müşterek hüviyetleri şirk. Müşrikler.

Yûnus Suresinin 57. âyet-i kerimesi:

10/YÛNUS-57: Yâ eyyuhân nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).
Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü’minlere hidayet ve rahmet gelmiştir.


“Ey insanlar! Size Rabbinizden öğüt (vaaz) geldi. Ve kalbinizin içinde olan şeye. Göğüslerinizin (sinelerinizde olana) yani nefsinizin kalbindeki hastalıklara şifa geldi.”
 
“Ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne): Ve mü’minler için hidayet ve rahmet olan.”

Sevgili kardeşlerim! Bu iki grup âyet arasında yani 74, Muddessir Suresi (74 numaralı sure). Muddessir-54, 55 ve 56 ile Yûnus Suresinin 57. âyet-i kerimesinin arasında bir ilişki var mı?

Her ikisinde de aynı şey geliyor: Kur'ân, zikir ve öğüt geliyor her ikisinde de. Birinde “vaaz” diyor. Birinde “zikir” diyor Allahû Tealâ. “mev'ızatun” Her ikisi de kişinin hedeflerini gösteriyor.  

Yûnus-57’de de Allahû Tealâ: “Rabbinizden size vaaz geldi (açıklama geldi).” diyor ve “Şifa geldi.” diyor. “Sadırlarınızda olana (sinelerinizde olana) şifa ve huden ve hidayet olarak geldi.” diyor. “Ve rahmet geldi.” diyor. “Ama mü’minler için.”

İşte kişi Allah'a ulaşmayı dilediği anda zaten hidayet üzeredir. Zaten mü'mindir. Zaten takva ehlidir. O aynı zamanda Allah'ın dilediği kişidir. 1. grup âyetlerle 2. âyet yani Muddessir-54, 55, 56 ile 1. grup Yûnus-57 arasında yakın bir ilişkiden bahsetmek rahatlıkla mümkün.

Benzer konular