Bakara 38, Tâhâ 123 ve Yûnus 62'e göre hidayetçiye tâbî olanların Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahibi, Allah'ın evliyaları olduklarını söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Bakara 38, Tâhâ 123 ve Yûnus 62'e göre hidayetçiye tâbî olanların Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahibi, Allah'ın evliyaları olduklarını söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bakara 38, Tâhâ 123 ve Yûnus 62'e göre hidayetçiye tâbî olanların Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahibi, Allah'ın evliyaları olduklarını söyleyebilir miyiz?

Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 38. âyet-i kerimesinde şöyle söylüyor:

2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”


kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan): Hadi hepiniz oradan aşağıya inin.
fe immâ ye’tiyennekum minî huden: Size Bizden bir hidayetçi geldiği zaman.
hudenfe men tebia hudâye: Kim hidayetçiye tâbî olursa.
“Size bizden bir hidayet geldiği zaman kim hidayetçiye tâbî olursa.”

Yani bir hidayet var, bir de hidayetçi var. Hidayetçi, o hidayeti getiren ve kendisine tâbî olunan kişidir.  

hudâye fe lâ havfun aleyhim: Onlara korku yoktur.
ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Ve onlar mahzun olmazlar.

Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ gene aynı şeyi söylüyor:

20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”


“Size bizden hidayetimiz gelecek. Kim hidayetçiye tâbî olursa onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.”

Şimdi kardeşimiz sualini soruyor: “İnşaallah bu âyet-i kerime ve Yûnus Suresinin 62 ve 63. âyet-i kerimelerine göre hidayetçiye tâbî olanların Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahibi, Allah'ın evliyaları olduklarını söyleyebilir miyiz?”  

Baştan hemen söyleyelim ki evet, sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler hidayetçiye tâbî olmak imkânın sahipleridir. Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insan bir hidayetçiye tâbî olsa ne yazar? Hiçbir şey yazmaz. O kişi hidayetçiye tâbî olmuş değildir.

Hidayetçiye ihsanla tâbî olunur. Bu, Allahû Tealâ’nın 12 tane ihsanına dayalıdır. Allah'a ulaşmayı dileyenin üzerinde Allah, Rahîm esmasıyla tecelli ediyor. Gözlerindeki engelleri kaldırıyor, görme hassasının engellerini kaldırıyor. Kişiyi gören yapıyor. Kulaklardaki engelleri, işitme hassasının mührünü açıyor, kişiyi işiten yapıyor. Kalpteki ekinneti alıyor, kalbin mührünü açıyor ve kalbin içine ihbat koyuyor. 7 tane ihsan oluştu bile.

Kimlerde oluşuyor bu? Sadece Allah'a ulaşmayı dilediği takdirde kişi, onun üzerinde Allahû Tealâ Rahîm esmasıyla tecelli ediyor ve kişiye 7 tane ihsanda bulunuyor. Sonra kalbine ulaşıyor kişinin, sonra kalbinin nur kapısını Allah'a çeviriyor, sonra göğsünü yarıyor kişinin, göğsünden kalbine nur yolu açıyor. O açtığı yerden kişinin kalbine nur gönderiyor Allahû Tealâ. Ve o gönderdiği nur, kişinin kalbine ulaşıyor. Sonra %2 rahmet nuru kişinin kalbinde yerleşiyor ve kişi huşû sahibi oluyor. Sonra bu kişi mürşidine ulaşıyor. Mürşidine ulaştığı zaman bu 12 tane ihsanı almış durumdadır. Başlangıçtaki aldığı 7 ihsandan sonra kişinin kalbine ulaşması, kişinin göğsünün yarılması yani kalbine yol açılması, kalbine Allahû Tealâ’nın nurlarının girmesi ve Allah'ın kişinin kalbine ulaşarak kalbini Allah'a çevirmesi, kişinin kalbine Allah'ın nurlarının girmesi ve bu nurların huşû oluşturması; 5 tane daha ihsan oluşturuyor. 12 ihsanla bu kişi mürşidine ulaşıyor. Sadece onlar tâbî olanlardır. Eğer kişi Allah'a ulaşmayı dilememişse herhangibir mürşide değil devrin imamına bile tâbî olsa netice değişmez. O kişi tâbî olmuş kabul edilmez. Allahû Tealâ tarafından da orada hazır bekleyen arşı tutan melekler tarafından da gene devrin imamı tarafından da o kişi tâbiiyete kabul edilmez. Herhangi bir mürşidin önünde tövbe eden herhangibir kişi, eğer bu vasıfların (12 tane ihsanın) sahibi değilse ki her şey Allah'a ulaşmayı dilemesiyle başlar. Hepsi Allah'ın ni’metidir, ihsanıdır. Bu ihsanlar yoksa kişi, ihsanla tâbî olmuş değildir. O zaman o kişi tâbî olmamış hükmündedir.

Şimdi “Hidayetçiye tâbî olanların Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahipleri olduğunu mu söylüyoruz?” diyor. Evet.

Yûnus-62:

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?


Yûnus-63:

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.


63’te de bu var. Şimdi tekrar suali soralım: “İnşallah bu âyet-i kerime (Bakara-38) ve Yûnus Suresinin 62 ve 63. âyetlerine göre hidayetçiye tâbî olanların Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahibi, Allah'ın evliyaları olduklarını söyleyebilir miyiz?”

Elbette kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren Allah'ın dostudur yani evliyadır. Sadece onların Allah'a ulaşmayı dilemeleri, o kişinin Bakara Suresinin 38. âyet-i kerimesindeki muhtevaya paralel bir işaret taşıyor. Her ikisinde de Bakara-38’de de Yûnus-62’de de Allahû Tealâ: “Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.” diyor. Her ikisinde de aynı ifade geçiyor ve korku olmayan, mahzun da olmayan bu insanların birincisinde hidayetçiye tâbî oldukları açıklanıyor. İkincisinde onların takva sahibi oldukları ifade ediliyor. Hidayetçiye tâbî olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyen takva sahipleridir. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemedikçe takva sahibi olamaz. Rûm-31 bunu söylüyor.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

   
“O’na (Allah’a) yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve Allah’a karşı takva sahibi ol.”

Bu âyet-i kerimeler ve Bakara Suresinin 112. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır?

Bakara-112:

2/BAKARA-112: Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Hayır, (öyle değil), kim vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim ederse o, muhsinlerden (olur). Artık onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Onlara (onların üzerine) korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.


belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî: Hayır, (öyle değil), kim fizik vücudunu Allah’a teslim eder ve muhsinlerden olursa onların ecri Rabb’lerinin katındadır.
ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

Bu birincisinden daha sonraki kademedir. Başlangıçtaki tâbiiyettir. Bakara-38 olsun, Yûnus-62, 63 olsun; âyet-i kerimelerin hüviyeti tâbiiyeti ifade ediyorlar. Fakat Bakara-112’de ruhunu teslim ettikten sonra fizik vücudunu da teslim eden bir insanın özelliği var.

2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”


10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.


Bu âyet-i kerimelerle (Bakara-38, Yûnus-62,63, Bakara-112) Bakara Suresinin 262. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır? Kalp kırmamak ve insanlara dost olmak ancak Allah'ın dostu olmakla mümkündür, diyebilir miyiz?   

Şimdiden söyleyelim, diyebiliriz. Âyete bakalım.

2/BAKARA-262: Ellezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi summe lâ yutbiûne mâ enfekû mennen ve lâ ezen lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Mallarını Allah yolunda infâk ettikten (verdikten) sonra verdikleri şeyin arkasından minnet ettirmeyenlerin (başa kakmayanların) ve onlara eza etmeyenlerin ecirleri (mükâfatları), Rab’lerinin katındadır. Ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.


ellezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi: Onlar ki Allah yolunda mallarını infâk ederler.
summe lâ yutbiûne mâ enfekû mennen ve lâ ezen lehum ecruhum inde rabbihim: Allah yolunda mallarını infâk edenler, minnet olarak harcadıkları şeyi başa kakmayanlar ve eziyet etmeyenler yani kalp kırmayanlar, onların mükâfatları ise Rabb’leri katındadır.
ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Onların üzerine korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
Üçünde de aynı işareti görüyoruz. “Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”

Bakara-38’de de Yûnus-62’de de Bakara-112’de de Bakara-262’de de aynı sonuç: “Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”

2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”


10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.


2/BAKARA-112: Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Hayır, (öyle değil), kim vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim ederse o, muhsinlerden (olur). Artık onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Onlara (onların üzerine) korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.


Öyleyse kalp kırmamak ve insanlara dost olmak ancak Allah'ın dostu olmakla mümkündür, diyebilir miyiz? Öyle değilse insan zaten bunu başaramaz; çünkü nefsi ona mutlaka mâni olur.

Benzer konular