Cinn 13 ile Bakara 2 arasında işitmekle takva arasında ilişki var diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Cinn 13 ile Bakara 2 arasında işitmekle takva arasında ilişki var diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Cinn 13 ile Bakara 2 arasında işitmekle takva arasında ilişki var diyebilir miyiz?

Allahû Tealâ Cinn Suresinin 13. âyet-i kerimesinde:

72/CİNN-13: Ve ennâ lemmâ semi’nâl hudâ âmennâ bihî, fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rahekâ(rahekan).
Ve gerçekten biz, hidayeti işittiğimiz zaman O’na îmân ettik. Artık kim Rabbine îmân ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden ve zulme uğrayacağından korkmaz.


"Elbette biz, o yol gösterici hidayetçi, elbette biz, muhakkak ki biz, işittiğimiz zaman O’na îmân ettik. Kur'ân-ı Kerim'i işittiğimiz zaman O’na îmân ettik."

fe men yu’min bi rabbihî:
Kim Rabbine âmenû olursa, îmân ederse.
fe lâ yehâfu bahsen: O ne eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.
 
Burada "fe men yu’min bi rabbihî: Kim Rabbine âmenû olursa." ifadesi var. Allah’a ulaşmayı dilerse, o artık hiçbir şeyden korkmaz. Neden? Çünkü Allahû Tealâ onu cennetine alacağına dair kesin bir söz vermiş durumda. Şimdi burada âmenû olan birinin kesin hüviyetini koymuş Allahû Tealâ. Bir defa hiçbir şeyden korkmadığını kesin olarak açıklıyor ve Allah’a karşı, Rabbine karşı âmenû olan bir kişinin durumu, açık bir şekilde ortaya konmuş. Ne ecrinin eksileceğinden korkar, ne de haksızlığa uğrayacağından korkar. Bilir ki o, onun gideceği yer cennettir. 

Cinn Suresinin 13. âyet-i kerimesi ile Bakara Suresinin 2. âyet-i kerimesi arasında bir ilişki var mıdır? İşitmekle takva arasındaki ilişki buyruluyor diyebilir miyiz?

Bakara 2:

2/BAKARA-2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).
İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.


"İşte bu kitaptır ki, bu Kur’ân’dır ki; O’nda şüphe yoktur."
 
huden lil muttekîn(muttekîne): Takva sahipleri için hidayettir. Yani takva sahibi, Allah’a ulaşmayı dileyen kişi için hidayettir, hidayete erdiricidir. 

Rûm-31:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


"O’na yönel ve Allah’a karşı, O’na karşı takva sahibi ol." Ve Rûm-31 arkasından geliyor. Kur'ân-ı Kerim kimin için hidayettir? Takva sahipleri için. Takva sahibi olmanın başlangıç noktası, ikinci sualinde zaten kardeşimiz konuyu getirmiş ortaya.

"Bu âyet-i kerimeler ve Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyenler ve tek fırka olanlar işitenlerdir diyebilir miyiz?"

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


"O’na, Allah’a yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve böylece O’na (Allah’a) karşı takva sahibi ol. Ve namaz kıl. Ve müşriklerden olma. O’na (Allah’a) yönel ve Allah’a karşı takva sahibi ol, namaz kıl ve müşriklerden olma."

"Bu âyet-i kerimeler ve Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesine göre bu tek fırkanın sahibi olanlar işitenlerdir diyebilir miyiz?"

Cinn 13'te işitmek var. Sevgili kardeşlerim, işitmek yani Allahû Tealâ’nın işittirmesi, kulaklardaki vakrayı alması ve işitme hassasındaki mührü açması ama kişi ya ilk seferde, daha Allah’a ulaşmayı dileme talebinde bulun denildiği zaman kabul etmişse bunu, bu engeller zaten yok o kişide. Hiç kimse bu engellerle doğmaz.  Engelleri Allahû Tealâ sonradan koyar. Allah’a ulaşma talebi kişiye tefhim edildiğinde, söylendiğinde, yüzüne karşı söylendiğinde veya televizyondan, başka bir yerden buna muhatap olduğunda kişi, eğer karşı çıkarsa o zaman engeller konur. Ama bunlar kendisine söylendiğinde, ulaştığında, tebliğ edildiğinde "evet" derse, Allah’a ulaşmayı dilerse, engelleri yoktur. Ona sadece, Allahû Tealâ ihbat koyar kalbine ve onun bütün günahlarını örter. Bu kişi kimdir? Bu kişi işitmiş olandır.

Allah’a ulaşmayı dileyenler ve tek fırka olanlar, evet işitenlerdir, işitmişlerdir. Takva sahibi olunca, Allah’a ulaşmayı dileyince, Allah onlara işittirmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i duyan ve o ifadeye dayalı olarak Allah’a ulaşmayı dileyen kişi mutlaka işitecektir, işitenlerden olacaktır.

"Allah’a ulaşmayı dileyenler ve tek fırka olanlar, işitenlerdir diyebilir miyiz?"

Hayır, öyle değil. İşitenler Allah’a ulaşmayı diledikten sonra işitebilirler. İşitme işlemi ondan sonraki safhada olabilir. Eğer kişi başlangıçta kendisine yapılan tebliğe hayır demişse. Ama evet demişse, o zaman zaten kulaklarında vakra yok, işitme hassası engelli değil. O kişi işitendir.

Burada çok açık bir konuyu daha dile getirmiş oluyor kardeşimiz. Kulaklarında, gözlerinde ve kalplerinde engel olmayan insanlar, Allah’ın tebliğiyle karşılaştıkları zaman onu kabul edenlerdir. İşte bu Cinn 13'te o söyleniyor: "Biz o yol gösterici Kur’ân’ı işitince O’na îmân ettik." diyor. "O’na âmenû olduk." Yani işitmiş ve işitince, yani kulağı ona, ses kulağına ulaşınca mânâyı anlamış kişi, Allah’ın davetini anlamış, işitmiş. İşitmiş ve âmenû olmuş (Allah’a ulaşmayı dilemiş). Kur’ân’a bir kişinin îmân etmesi yetmez. Bu îmân eden mutlaka bir vasfı daha kavramalıdır, ihata etmelidir, kuşatmalıdır. Bu, Allah’a ulaşma dileğidir. Öyleyse, tek fırka olanlar işitenlerdir. Yani Kur’ân’ı veya birisinin söylediğini, meselâ Bizim söylediğimizi duyup da Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi, işitmiştir ki Allah’a ulaşmayı dilemiştir.

"Bu âyetlerle En’âm Suresinin 36. âyeti kerimesi arasında ilişki var mıdır?"

En’âm 36:

6/EN'ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem’î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra O'na döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah’a döndürülür.)


"Davete ancak işitenler icabet eder ve Allah ölüleri diriltir, sonra O’na döndürülürler."buyuruyor Allahû Tealâ.

"Bu âyetlerle En’âm Suresinin 36. âyet-i kerimesi arasında ilişki var mı?"

Davete ancak işitenler icabet eder. Yani kişi daveti duyduğu zaman daveti kabul ederse, davete icabet etmiştir. Ama icabet etmesi için mânâsına varması lâzım. Ne diyor davet? Allah’a ulaşmayı dilersen, Allah’ın cennetine gireceksin. Allah sana üçüncü kat cenneti vaadediyor. Dünya saadetinin de yarısını vaadediyor.  Şimdi bize talebini söyle. Eğer kişi bunun arkasında yatan mânâyı anlamışsa ve Allah’a ulaşmayı dilemişse, bu işiten bir insandır. Kabul etmiştir daveti. Kabul etmişse işitmiştir. Zaten insanların başlangıçta kulaklarında, gözlerinde, kalplerinde bir engel söz konusu değil. Davete muhatap olup da kabul etmedikleri taktirde engel konuyor. Bu âyet-i kerimenin, bu suallerin başlangıcındaki Cinn 13. âyet-i kerimesi, işittiği zaman davete icabet eden birisinden bahsediyor. Allahû Tealâ "Ölüleri diriltir." diyor. "Sonra O’na döndürülürler." Bundan sonra o kişi ruhunu Allah’a ulaştırmak konusunda harekete geçecektir. Ruhu vücudundan ayrılacaktır ve Allah’a doğru yola çıkacaktır.

Âyet-i kerime açık. Kişi işitiyor. Ondan sonra Allah ona, onun kalbine ihbat veriyor ve onu bu kalbine koyduğu ihbatla diriltiyor. Ve günahlarını örtüyor ve kişi Allah’a ulaşmayı dilediği için, neticede ruhu vücudundan ayrılıp Allah’a ulaşıyor.

Benzer konular