Rûm 31 ve Âli İmrân 198'e dayalı olarak Allah’a ulaşmayı dileyenler cennete girebilecekler diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Rûm 31 ve Âli İmrân 198'e dayalı olarak Allah’a ulaşmayı dileyenler cennete girebilecekler diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Rûm 31 ve Âli İmrân 198'e dayalı olarak Allah’a ulaşmayı dileyenler cennete girebilecekler diyebilir miyiz?

Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31.âyet-i kerimesinde “munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn: O’na (Allah’a) yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol. Ve namaz kıl böylece müşriklerden olma.” buyuruyor.

İnşallah bu âyeti kerimeye ve Ali İmran suresinin 198. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyenler cennete girebileceklerdir diyebilir miyiz?

Rûm-31:
 
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


Âli İmrân-198:

3/ÂLİ İMRÂN-198: Lâkinillezînettekav rabbehum lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ nuzulen min indillâh(indillâhi), ve mâ indallâhi hayrun lil ebrâr(ebrâri).
Fakat Rab'lerine karşı takva sahibi olanlar...Onlar için altlarından nehirler akan, içinde ebediyen kalacakları cennetler, Allah tarafından ziyafet sofraları vardır.Ve Allah’ın katında olan şeyler, ebrar kullar için daha hayırlıdır.


lâkinillezînettekav rabbehum: Fakat Rabb’lerine (karşı) takva sahibi olanlar.
lehu  cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru: Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.
hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.
nuzulen min indillâh: Allah tarafından indirilen şeyler Allah’ın katındadır.
ve mâ indallâhi hayrun lil ebrâr(ebrâri): Ve Allah’ın indindeki şeyler hayırlıdır, ebrar için.

Burada Allahû Tealâ diyor ki: “Rabb’lerine karşı takva sahibi olanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.”

Kimdir takva sahibi? Allah’a ulaşmayı dileyenler, orada ebedi olarak kalacaklardır. Allah için Allah’a ulaşmayı dileyenler, onlar ebrar adını da alıyorlar. Burada “ebrar” kelimesi geçiyor. Ebrar, cennete girecek olanlar. Füccar, cehenneme gidecek olanlar. Allahû Tealâ Muttaffifin-7 ve 18 âyet-i kerimelerinde diyor ki:

83/MUTAFFİFÎN-7: Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn(siccînin).
Hayır, muhakkak ki, füccarın (şeytanın fücuruna tâbî olan kâfirlerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette siccîndedir (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader hücrelerindedir).


83/MUTAFFİFÎN-18: Kellâ inne kitâbel ebrâri le fî illiyyîn(illiyyîne).
Hayır, muhakkak ki ebrar olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin, hidayette olanların) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyin’dedir (zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader hücrelerindedir).


“Füccarın rakamlı kitapları, kader hücreleri siccîndedir. Ebrarın kader hücreleri (rakamlı kitapları; hayat filmleri) illiyyindedir” diyor.

Ebrar ve füccar birbirinin zıttı olan iki tane tarif, cehenneme gidecek olanlar füccar, cennete girecek olanlar ebrar. Ebrar için birr’lerin sahibi mânâsı çıkıyor. Bir de sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerin içine girdiği grubun adı. Yaptığı şeyler ve dizaynları birliği ifade ediyor.
 
Bu âyeti kerimeler ile yine Âli İmrân Suresinin 15 ve 16. âyet-i kerimelerine göre Allah’a ulaşmayı dileyenler mü’min olanlar ve mağfiret edilecek olanlardır diyebilir miyiz?
 
Rûm-31, Âli İmrân-198:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


3/ÂLİ İMRÂN-198: Lâkinillezînettekav rabbehum lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ nuzulen min indillâh(indillâhi), ve mâ indallâhi hayrun lil ebrâr(ebrâri).
Fakat Rab'lerine karşı takva sahibi olanlar...Onlar için altlarından nehirler akan, içinde ebediyen kalacakları cennetler, Allah tarafından ziyafet sofraları vardır.Ve Allah’ın katında olan şeyler, ebrar kullar için daha hayırlıdır.


Âli İmrân-15:

3/ÂLİ İMRÂN-15: Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).
De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için, Rabb'lerinin katında, içinde devamlı kalacakları, altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır." Allah kullarını en iyi görendir.


kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum: De ki: Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi?
lillezînettekav inde rabbihim cennâtun: takva sahipleri için Rabb’lerinin indinde cennetler var.
tecrî min tahtıhel enhâru: Altından nehirler akan.
hâlidîne fîhâ: Orada ebediyen kalacakları.  
ve ezvâcun mutahharatun: Ve tertemiz zevceler hanımlar eşler var.
ve rıdvânun minallâh(minallâhi): Ve Allah’tan rıza var.
vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi): Ve Allah kullarını görendir.

Ve Âli İmrân-16:

3/ÂLİ İMRÂN-16: Ellezîne yekûlune rabbenâ innenâ âmennâ fagfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâben nâr(nâri).
Onlar (takva sahipleri): “Rabbimiz, biz hiç şüphesiz mü’min olduk (îmân ettik), artık bizim günahlarımızı (sevaba çevirerek) bize mağfiret et ve bizi ateş azabından koru.” derler.


ellezîne: Onlar.

Yani kim bunlar (onlar dediği)? Takva sahipleri.
 
ellezîne yekûlune rabbenâ innenâ âmennâ: Onlar (o takva sahipleri) derler ki: ‘Rabbimiz biz muhakkak ki biz âmenû olduk (mü’min olduk).
fagfir lenâ zunûbenâ: Günahlarımızı sevaba çevirerek bize mağfiret et.
kınâ azâben nâr(nâri): Bizi ateş azabından koru cehennem azabından koru.

Şimdi suale dönelim: “Âli İmrân Suresinin 15 ve 16. âyet-i kerimelerinde göre Allah’a ulaşmayı dileyenler mü’min olanlar ve mağfiret edilecek olanlardır diyebilir miyiz?”

Evet, âmenû olan ama Allah’a ulaşmayı diledikleri için mü’min olma seviyesinde âmenû olanlardır bunlar. Mü’min olanlar diyebiliriz ve aynı zamanda mağfiret edilecek olanlar da diyebiliriz. Zaten Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


“Ey âmenû alanlar, takva sahibi olun (ey inananlar, sadece Allah’a ulaşmanız sizi kurtarmaz. Takva sahibi olun, mü’min olun). Ve Allah’a ulaşmayı dileyin ki Allah sizlere furkanlar versin, günahlarınızı örtsün.”

Sonraki aşamada da Allahû Tealâ diyor ki: “Sizin günahlarınızı mağfiret etsin.”
 
İşte iki unsur da burada var. “Günahlarımızı mağfiret et ve bizi cehennem azabından koru.”

Aynı zamanda Allah’a ulaşmayı dileyenler mutlaka mürşidlerine ulaşacaklardır. Eğer hayatta kalırlarsa normal statüde mutlaka mürşidlerine ulaşacaklardır ve Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesine göre günahları örtüldükten sonra bir de sevaba çevrilecektir.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Benzer konular