Ra’d-27 ve Zumer-23'teki Allah’ın dilediğini hidayete erdirmesi ve dilediğini dalâlette bırakmasına göre Allah’a yönelen, Allah’a ulaşmayı dileyenlere hidayetçi vardır diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Ra’d-27 ve Zumer-23'teki Allah’ın dilediğini hidayete erdirmesi ve dilediğini dalâlette bırakmasına göre Allah’a yönelen, Allah’a ulaşmayı dileyenlere hidayetçi vardır diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ra’d-27 ve Zumer-23'teki Allah’ın dilediğini hidayete erdirmesi ve dilediğini dalâlette bırakmasına göre Allah’a yönelen, Allah’a ulaşmayı dileyenlere hidayetçi vardır diyebilir miyiz?

Allahû Tealâ Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde diyor ki:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


ve yekûlullezîne keferû: Ve kâfirler derler ki.
lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi: O’na (O’nun üzerine) Rabbinden âyet indirilmesi, indirilse olmaz mıydı?
kul: De ki.
innallâhe yudillu men yeşâu: Muhakkak ki Allah, dilediğini dalâlette bırakır.
ve yehdî ileyhi men enâb: Ve kim Allah’a yönelirse onu Kendisine ulaştırır.

Şimdi 1. suali; buna göre; Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesini vermiş. Onu okuyalım:

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâhi, zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.


“Allah, ihdas ettiği yani nurların ahsen olanlarını ikişer ikişer; salâvât-rahmet ve salâvât-fazl olarak Kitab'a müteşabih olarak indirdi. Rablerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir (o inen nurlardan ürperir). Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur, yatışır. İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.”

Allahû Tealâ böyle söylüyor. Şimdi suale geliyoruz:

“İnşaallah bu âyet-i kerime yani Ra’d-27 ve Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesine göre Allah’ın dilediğini hidayete erdirmesi ve dilediğini dalâlette bırakmasına göre Allah’a yönelen, Allah’a ulaşmayı dileyenlere hidayetçi vardır diyebilir miyiz?”

Evet, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlere hidayetçi yoktur. Ama Allah’a ulaşmayı dileyenlere hidayetçi vardır. Burada Allah’ın dilediğini dalâlette bırakması, dilediğini hidayete erdirmesi sözü bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilir. Yani Allah hidayeti hak etmesine rağmen bir kişiyi dalâlette de bırakabilir gibi bir sonuca ulaşıyor ifade. Öyle değil. “Allahû Tealâ dilediğini dalâlette bırakır.” diyor. O kişi zaten dalâlettedir. Allah, onu dalâlete sokmamıştır; Allah onu dalâlete ulaştırmamıştır. Allah onun dalâlette kalmasına sebebiyet vermemiştir. Kişi zaten dalâlettedir. Bütün insanlar doğuşlarından itibaren dalâlettedirler. Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e bile diyor ki:

93/DUHÂ-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.


“Seni dalâlette bulup da hidayete erdirmedik mi?”

Herkes dalâlettedir. Öyleyse “Allah dilediğini dalâlette bırakır.” ifadesi, Allah’ın dilemesiyle bu işin tahakkuk etmediğini herkesin dalâlette olduğu vakıasından hareketle değerlendirilmesi lâzımgelen bir konudur.

Öyleyse Allah’a ulaşmayı dileyenlere hidayetçi vardır. Onların hidayete ermesi söz konusudur; sadece onlar için. Ama dalâlette kalanları, Allah dalâlette kalmalarını istiyor diye dalâlette olanlar olarak kabul etmek yanlış olur. Kişi, hidayete ermek istememiştir. Zaten dalâlette olan kişi hidayete ermek istememişse hiçbir zaman hidayete eremez.

“Burada kişinin Allah’a ulaşmayı dileyerek hidayet ve hidayetçiyi hak ettiğini ve bunun Allah’ın dilemesiyle çakıştığını söyleyebilir miyiz?”

Kişinin Allah’a ulaşmayı dileyerek hidayet ve hidayetçiyi hak ettiğini görüyoruz. Evet, kişi Allah’a ulaşmayı dilerse hidayeti de hidayetçiyi de hak eder. Allah’a ulaşmayı dilediği an hidayettedir, hidayetçiyi de hak etmiştir. Çünkü yoluna devam edecektir ve nefsinin kalbindeki nurlar %2’yi bulduğu zaman ve %2 rahmet oluştuğu zaman kişi mürşidine ulaşmak için hak sahibi olacaktır.

“Bunun Allah’ın dilemesiyle çakıştığını söyleyebilir miyiz?”

Kişinin hidayeti ve hidayetçiyi, Allah’a ulaşmayı dilediği anda hak ettiği vakıasıyla karşı karşıyayız. Ve kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah da onu Kendisine ulaştırmayı diler.

Allahû Tealâ diyor ki:
 
“fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâmi.”

 
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.


En’âm-125’de böyle söylüyor. Kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse Allah’ın Kendisine ulaştırmayı dilediği kişi, Allah’a ulaşmayı dileyen kişidir. Kişi Allah’a ulaşmayı diler, Allah da onu Kendisine ulaştırmayı diler ve mutlaka Kendisine ulaştırır.

Benzer konular