Enfâl 29, Mâide 16, Muzzemmil 19 ve Âli İmrân 145. âyet-i kerimelerini doğru seçimi yapanlar açısından söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Enfâl 29, Mâide 16, Muzzemmil 19 ve Âli İmrân 145. âyet-i kerimelerini doğru seçimi yapanlar açısından söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Enfâl 29, Mâide 16, Muzzemmil 19 ve Âli İmrân 145. âyet-i kerimelerini doğru seçimi yapanlar açısından söyleyebilir miyiz?

Enfâl-29:   

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


“Ey âmenû olanlar, eğer takva sahibi olursanız (Allah'a ulaşmayı dilerseniz; Allah'a ulaşmayı henüz dilememiş bir Allah'a inan kişiye, âmenû olan kişiye sesleniyor Allahû Tealâ), takva sahibi olduğunuz takdirde Allah sizin için furkanlar kılar ve sizin seyyiatinizi (günahlarınızı) örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı bir de sevaba çevirir.) Allah, fazl’ıl azîmin sahibidir.”

Böyle bir şeyin sununda o kişi yolundan sapmazsa mutlaka irade teslimine ulaşır ve fazl’ıl azîmin sahibi olur.Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesi söz konusu. Yani sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler şükrü seçenlerdir, diğerleri küfrü seçenlerdir. Ama kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesi için mutlaka Allahû Tealâ tarafından önce seçilmiş olması lâzım. Enfâl-29’da Allahû Tealâ tarafından seçilmiş olan bir kişi, Allah'a ulaşmayı diliyor. Dilerse Allahû Tealâ ona furkanlar veriyor, günahlarını örtüyor. Sonra ileride günahlarını sevaba da çeviriyor. Ve o kişi kör, sağır ve dilsizken onu gören, işiten ve bilen bir hüviyete sokuyor.

Mâide Suresinin 16. âyet-i kerimesi:

5/MÂİDE-16: Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilân nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm’e hidayet eder (ulaştırır).


yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi: Allah, rızasına tâbî olan kişiyi O’nunla teslim yollarına hidayet eder, ulaştırır.
ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî: Ve izniyle onları zulmetten nura ulaştırır.
ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin): Ve onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
 
Bunlar zulmetten nura çıkanlardır. Allahû Tealâ tarafından zulmetten nura çıkarılıyorlar. Burada Allah'ın rızasına tâbî olan kişiden bahsediyor. Allah'ın rızası ne zaman ortaya çıkıyor? Allah o kişiyi seçtiği an Allah, o kişinin Kendisine ulaşmasından razıdır. Rıza tahakkuk ediyor, kişi seçiliyor; ondan sonra kişi Allah'a ulaşmayı diliyor. Ancak rızasına tâbî olursa Allah'ın rızası, o kişinin seçim hakkını; Allah'a ulaşmayı dileme hakkını kullanması istikametinde. Kişi Allah'a ulaşmayı dilerse Allah'ın, o kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesi konusundaki rızasını gerçekleştirmiş oluyor, rızasına uygun hareket ediyor.

Muzzemmil-19:

73/MUZZEMMİL-19: İnne hâzihî tezkiratun, fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki bu, hatırlatmadır (öğüttür). Artık kim dilerse, Rabbine (ölmeden önce ruhunu) ulaştıran bir yol ittihaz eder (yol edinir).


“Bunlar şüphesiz birer öğüttür. Ve kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar (kim ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol ittihaz eder).”

Neyi dilerse? Allah'a ulaşmayı dilerse.

Âli İmrân-145:

3/ÂLİ İMRÂN-145: Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).
Ve bir kimsenin, Allah'ın izni olmadan ölmesi olmamıştır (olamaz), o (ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır. Ve kim dünya sevabı isterse, kendisine ondan veririz, ve kim ahiret sevabı isterse, kendisine ondan veririz. Ve şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracağız.


ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen): Ve Allah’ın izni olmadan, hiç kimse için ölmek yoktur. (Ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır.
ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ: Kim dünya sevabını isterse kendisine, ona ondan veririz.
ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ: Kim de ahiret sevabı isterse kendisine ondan veririz.
ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne): Şâkirleri yakında mükâfatlandıracağız.

Bunların hepsi, Allah'ın kendilerini seçmesinden sonra bir dilekte bulunuyorlar. Rabb’lerine ulaşmayı diliyorlar. Burada şâkirler geçtiği için Âli İmrân-145’in de Allah'a ulaşmayı dileyenler olduğu kesinlik kazanıyor.

Şimdi sualle geçiyoruz: “Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesi, Mâide Suresinin 16. âyet-i kerimesi, Muzzemmil Suresinin 19 ve Âli İmrân Suresinin 145. âyet-i kerimelerini doğru seçimi yapanlar açısından söyleyebilir miyiz?”

Söyleyebiliriz. Seçimleri doğru seçimdir. Allah'a ulaşmayı dilemişleridir ama Allahû Tealâ onları seçtikten sonra.

Benzer konular