Allah ile insan arasında aracı kabul etmeyen insanlar nasıl ikna edilebilir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Allah ile insan arasında aracı kabul etmeyen insanlar nasıl ikna edilebilir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah ile insan arasında aracı kabul etmeyen insanlar nasıl ikna edilebilir?

Kur’ân’la ikna edilebilir. Allahû Tealâ Mâide Suresinin 35. âyet-i kerimesinde diyor ki: (Yanınızdaysa not defteriniz, yazın.)  

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olan, Allah’a ulaşmayı dileyen kişi! Allah’a karşı takva sahibi ol yani ikinci takvanın sahibi ol. Seni Allah’a ulaştırmaya vesile olacak kişiyi Allah’tan iste.

Allahû Tealâ mürşidi Kur’ân-ı Kerim’de farz kılmış. Bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmuş. Ondan sonra Hz. Ebû Bekir’e tâbî olmuşlar. Sonra Hz. Ömer’e tâbî olmuşlar. Sonra Hz. Osman’a tâbî olmuşlar. Sonra Hz. Ali’ye tâbî olmuşlar. Ondan sonraki nesiller de sahâbeye tâbî olmuşlar. Bunlara ‘tâbiîn’ deniyor. Tâbiîne de ‘tebei tâbiîn’ tâbî olmuş. Ondan sonra asırlar boyunca insanlar hep tâbiiyetlerle devam etmişler.

Öyleyse böyle söyleyenlere “Tâbiîn kimdir?” diye sorun. Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesini onlara verin:

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

İster muhacirîn olsun yani Mekke’den Medine’ye göç edenler ister Medine’deki yardımcılar olsun (ensar), her iki gruba da daha sonrakilere tâbî olmuşlardır. Adlarına “tâbiîn” deniliyor. Bütün sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmuş.

Öyleyse “Allah ile insan arasında aracı kabul etmeyen” diye bir olay gerçekleşemez. Herkes Allah’ın söylediğini işitemez. Biz, O bize işittirdiği için, Allahû Tealâ bize öğrettiği için bu makamdayız. Biz hiçbir şeyin sahibi değiliz. Sadece Allah bize bu ilmi öğretti ve bu yetkileri verdi. O, O’nun işi. Biz Allah’ın emrini alırız, söylettiklerini de söyleriz, yaptırdıklarını yaparız. Dikkat edin! “Emrettiklerini söyleriz.” demiyoruz. O bize; “Şöyle şöyle söyle.” demiyor. O, bizi konuşturuyor. Bizim irademiz O’ndan alıp da O’nun söylediklerini kendi irademizle tekrar etmek yetkisini bize vermiyor. O ne söyletirse biz sadece onu söyleyebiliriz. İnşaallah anlamışsınızdır.

“Onlar için yapacağımız dualar, kalplerinde bir değişikliğe yol açabilir mi?”

Kolay kolay açmaz. Onları ikna etmelisiniz. Onların bize ulaşmasını sağlayın. Biz ikna ederiz inşaallah.

Benzer konular