Haşr-10:
59/HAŞR-10: Vellezîne câû min ba’dihim yekûlûne rabbenâgfir lenâ ve li ihvâninâllezîne sebekûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî kulûbinâ gıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfun rahîm(rahîmun).
Ve onlardan sonra gelenler: “Rabbimiz bizi ve bizden önce îmân ile geçmiş (göç etmiş) olan kardeşlerimizi mağfiret et. Ve kalplerimizde âmenû olanlara karşı kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen; Rauf’sun, Rahîm’sin.” derler.
“Onlardan sonra gelenler: “Rabbimiz bize ve bizden önce îmân ile geçmiş olan (bizden önce îmân etmiş olan) kardeşlerimizi mağfiret et.”
ellezîne: Ve onlar ki.
(Onlardan sonra geldiler.)
yekûlûne: Derler ki.
rabbenâgfir lenâ ve li ihvâninellezîne sebekûnâ bil îmâni: Bizden önce gelen kardeşlerimize mağfiret et.
“sebekûnâ.” diyor, “Sabikûn olan.”
“Müsabakalarda en üst noktalara ulaşan bizden evvelki kardeşlerimize mağfiret et.”
Sabikûn olmuşlar mağfiret edecekleri.
“Ve kalplerimizde âmenû olanlara karşı kin ve haset oluşturma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen; Rauf'sun, Rahîm'sin.”
Burada Allahû Tealâ’nın iki grup insandan bahsetmesi söz konusu.
Bir, mü’min olanlar; Allah’a ulaşmayı dilemişler. Daha mürşidlerine falan yeni ulaşmışlar. Onlardan sonra gelenler diyor, evvelkiler için. “Bizden evvelki sabikunlara mağfiret et. Kalplerimizde âmenû olanlara karşı bir kin oluşturma.” Buradaki âmenû olanlar, “Bu hidayete en üst seviyede ulaşmış olanlara karşı haset oluşturma.” diyorlar. Çünkü onlardan sonra gelenler diyorlar bunu, öncekiler için. Öncekiler, sonrakileri hidayete ulaştırmışlar. Sonrakiler öncekilere tâbî olmuşlar. Sonra tâbî olanlar Allahû Tealâ’dan mağfiret istiyorlar; günahlarının sevaba çevrilmesini. Ve “Sabikûn olanlara da îmânda sabikûn olanlara karşı da haset oluşturma.” diyorlar.
49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrahe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah’ın Resûl'ü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
va’lemû enne fîkum resûlallâh: Bilin ki Allah’ın Resûl’ü aranızdadır.
lev yutîukum fî kesîrin minel emri: Onlara eğer emirlerin çoğunda size uysaydı, itaat etseydi o zaman sizin için kötü olurdu.
ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne: Lakin Allah size îmânı sevdirdi.
ve zeyyenehu fî kulûbikum: Ve o îmânla, onunla kaplerinizi müzeyyen kıldı.
ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân: Ve size küfrü, fıskı ve isyanı kerih gösterdi.
ulâike humur râşidûn: İşte onlar, irşad olanlardır.
Burada sahâbeden bahsediyor. Sahâbenin irşada ulaştığı ifade ediliyor. Fıskı, küfrü ve isyanı sahâbeye kerih gösterdiğini ve kalplerinin müzeyyen olduğunu söylüyor. Öyleyse tam bir anlaşma zemini olmuş. Nasıl muhacirînle ensar arasında muhteşem bir dostluk kardeşlik kurulmuşsa bu kurulan dostluklar, fıskın, küfrün, isyanın var olmadığı bir dünyayı ifade ediyor.