Duhân Suresinin 10, 11, 12, 13, 14. âyetlerinde, kendilerinin mü'min olduğu zannedip aslında mü'min olmayan bir kavimden mi bahsediliyor?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mü'min » Duhân Suresinin 10, 11, 12, 13, 14. âyetlerinde, kendilerinin mü'min olduğu zannedip aslında mü'min olmayan bir kavimden mi bahsediliyor?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Duhân Suresinin 10, 11, 12, 13, 14. âyetlerinde, kendilerinin mü'min olduğu zannedip aslında mü'min olmayan bir kavimden mi bahsediliyor?

Duhân Suresinin 10, 11, 12, 13, 14. âyetlerinde, kendilerinin mü'min olduğu zannedip aslında mü'min olmayan bir kavimden mi bahsediliyor?
 
Evet, kendilerinin mü'min olduğunu söyleyen ama aslında mü'min olmayan bir kavim. Tam bugünkü manzarayı vermiş Allahû Tealâ. Bugün insanlar Allah'a inanıyorlar diye kendilerini mü'min zannediyorlar. Oysaki Allah'ın mü'min kabul ettikleri yani cennete girebilecek olan mü'min kabul ettiği kişiler onlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler.

Aslında burada, “Mü'min olduğunu zannedip aslında mü'min olmayan bir kavimden mi bahsediliyor?” ifadesi çok yerine oturmuyor. Çünkü biliyoruz ki mü'min kelimesi, inanan demek.

Mü'min 2 grup:

1- Allah'a inanan ama Allah'a ulaşmayı dilemeyenler var. Allah'a inanmalarına rağmen gidecekleri yer cehennem.

2- Allah'a inanan ve Allah'a ulaşmayı dileyenler var. İkisinin de adı mü'min ama bu 2. grup cennete girer.

Öyleyse mü'min olduğunu zanneden dememesi lâzım. Orada Allah'a ulaşmayı dileyen bir mü'min olduğunu zanneden ama mü'min olmayan bir kavim söz konusu. Allah'a inanıp da Allah'a inandığı için mü'min olduğunu zanneden ama Allah'a ulaşmayı dilemediği için mü'min vasfının sahibi olmasına rağmen kurtuluşa ulaşamayacak olan insanlardan bahsetmemiz lâzım. İfadeyi bu tarzda değiştirmek doğru olur. Yoksa her ikisi de mü'mindir. İkisi de iki grup da Allah'a inanıyor ama kurtuluşa ulaşacaklar, sadece Allah'a inananlardan Allah'a ulaşmayı dileyenler.

“Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında müşriklerin kendilerini mü'min zannetmesi diye bir durum söz konusu olamaz diye düşünüyorum.” diyor.

Eğer putlara tapanlardan bahsediyorsanız, onlar da Allah'a inanıyorlardı ve kendilerine neden putlara tapıyorsunuz diye sorduklarında, “O putlar bizi Allah'a yaklaştıracak, Allah'a ulaştıracak diye biz onlara dua ediyoruz.” diyorlardı. Aslında putlara tapanlar da Allah'a inanıyorlar ama bu inançları putlara tapanları kurtaramıyor ve gidecekleri yer cehennem.

Yani, “Kendilerini mü'min zannetmesi diye bir durum yoktur diye düşünüyorum.” diyor kardeşimiz.

Eğer mü'min olmaktan Allah'a inanmayı kast ediyorsan öyle değil. Onlar da inanıyorlardı.

“Ama bugün insanların çoğu Allah'a inanmakla kendilerinin mü'min olduğunu zannediyorlar.” diyor.   O zaman da öyleydi, bugün de öyle.

“Âyet buna işaret etmiyor mu?” Ediyor. Bugünkü insanlar herkes kendisini mü'min zannediyor. Allah'a inanıyorlar ve de kendilerini mü'min zannediyorlar. Gerçekten de mü’minler; ama Allah'a ulaşmayı dilemeyen mü’minler. Mü'min, îmânın sahibi demek. Îmân, inanç demek; Allah inancı. Kişi Allah'a inanıyor, bu inancın sahibi kişi. Ama Allah'a ulaşmayı dilemiyor; o zaman mü'min olması kişiyi kurtaramıyor. Allah'a inanmak değil önemli olan, Allah'a inananların Allah'a ulaşmayı dilemesi.

Âyet buna işaret etmiyor mu? Allah'a inanmakla kendilerinin mü'min olduğunu zannedenleri ifade etmiyor mu mânâsına kullanıyor. Evet, Duhân-10, 11, 12, 13, 14’deki adı geçen mü'minler, “Yarabbi! Bu azabı bizden kaldır.” diyorlar. Çünkü hem dünyada mutsuz bu insanlar hem de kıyâmet günü cehenneme gidecekler. Dünyada da Allahû Tealâ devamlı yanlışlıklar yaptıkları için onlara azap ediyor: “Biz mü'minleriz. Biz Sana inanıyoruz. Bizden bu azabı kaldır.” diyorlar ama yetmiyor. Allah'a inanmaları, onların mü'min olması için yani kurtuluşa ulaşan mü'min olmaları için yetmiyor. Allah'a ulaşmayı dilemeleri şart.

“O Resûl’ün Peygamber Efendimiz (S.A.V) olduğunu iddia edenlere, o Resûl’ün Peygamberimiz değil ondan sonra gelecek olan Mehdi Resûl olduğu, Mehdi Resûl’ün kavminin kendisini mü'min zanneden bir kavim olduğu söylenebilir mi?”

Söylenebilir. Şu açıdan söylenebilir: Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında kim kendisini mü'min olarak düşünüyorsa o, mutlaka Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den aldığı emir gereği Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Bütün sahâbe, gördünüz Allah'a ulaşmayı dilemişler; diledikleri anda mü'min olmuşlar. Ama nasıl mü'min? Allah'a ulaşmayı dileyen mü'min olmuşlar. Ondan evvel de Allah'a inanıyorlarsa, Allah'a inanıyorlardı ama mü’min; Allah'a ulaşmayı dileyen mü'min değillerdi. Yani kurtuluşa ulaşan bir mü'min değillerdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) onlara açıklama yapıyor, Allah'a ulaşmayı dilemelerini emrediyor. Bütün sahâbe Allah'a mülâki olmayı dilemişler. Demek ki Allahû Tealâ, açık bir şekilde Zumer-17’de diyor ki:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


Allahû Tealâ sahâbeden bahsediyor: “Onlar ki taguta kul iken, cinlere, şeytana kul iken, Allah'a ulaşmayı dilediler. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele.” diyor Allahû Tealâ. Onların şeytanın kulu iken, tagutun kulu iken Allah'ın kulu olduğunu söylüyor. Ne yapmışlar? Allah'a yönelmişler, Allah'a ulaşmayı dilemişler.

Mehdi Resûl’ün bulunduğu devirde ise kendilerine böyle bir şeyi söyleyen hiç kimse gelmemiş Mehdi Resûl’e kadar. Onlar Allahû Tealâ’ya inanıyorlar diye kendilerinin cennete gideceklerini zannediyorlar. Bu sebeple onu söylüyorlar. Bakalım şimdi âyetlere:

44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.

44/DUHÂN-11: Yagşân nâse, hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.

44/DUHÂN-12: Rabbenâkşif annâl azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.

44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.


fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn: Göklerin açık bir dumanla kaplanacağı günü gözetle.
yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun): O öyle bir duman ki bütün insanları saracak elîm bir azaptır.

Yani bu dumanın aslında gerçek bir duman değil bir azap olduğunu söylüyor Allahû Tealâ. “Bütün insanları saracak bir dumanla gökler kaplanacak.” diyor. Bu duman, bir azaptır. Allah'a ulaşmayı dilemeyen herkese Allahû Tealâ devamlı azap eder. Çünkü her an yanlış şeyler yaparlar, her an azaplanırlar.

rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne): Rabbimiz diyecekler: Bu azabı bizden kaldır. Çünkü biz mü'minleriz.

İşte bugün mü'min olduklarını söyleyenler, aslında kendilerini cennete ulaşacak mü'minler zanneden mü'minler. Aslında Allah'a inanıyorlar ama cennete ulaşacak vasıfta mü'min değiller yani Kur'ân’daki hakiki mü'min değiller, gerçek mü'min değiller.

Allahû Tealâ diyor ki: “ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun): Muhakkak ki onlar öğüt almazlar. Onlara andolsun ki apaçık bir resûl geldi.”

İşte bu devrin imamı, Mehdi Resûl. Resûl onlara 3 defa dedi ki: “Eğer Allah'a ulaşmayı dilemezseniz, gideceğiniz yer cehennemdir.” Ama ondan öğüt almadılar. Hiç kimse ondan öğüt almadı söylediklerini kimse gerçekleştirmedi.

“summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun): Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona öğretilmiş deli dediler.” diyor Allahû Tealâ.

Hem söylediklerinden ibret almıyorlar hem ondan yüz çeviriyorlar hem de “öğretilmiş” diyorlar, “deli” diyorlar. 4 faktör: “Öğretilmiş” diyorlar, “Şeytan tarafından öğretilmiş, şeytandan vahiy alıyor.” 2.’si; “Deli dediler.” diyor, 3.’sü, “Onun söylediklerinden ibret almadılar, öğüt almadılar. Söylediklerini gerçekleştirmediler.” 4.’sü de “Ondan yüz çevirdiler.” Hepsi de birer birer gerçekleşti.

Benzer konular