Saff Suresi 7, 8 ve 9. âyetlerinde bahsi geçen Resûl bu dönemdeki hidayet çağının imamıdır diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mü'min » Saff Suresi 7, 8 ve 9. âyetlerinde bahsi geçen Resûl bu dönemdeki hidayet çağının imamıdır diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Saff Suresi 7, 8 ve 9. âyetlerinde bahsi geçen Resûl bu dönemdeki hidayet çağının imamıdır diyebilir miyiz?

Saff 7:

61/SAFF-7: Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhil kezibe ve huve yud’â ilâl islâm, vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
İslâm’a (teslime) davet olunurken, Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kim vardır? Ve Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.


İslâm'a davet edildiği halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim olan kimdir? Daha zalim kim vardır?

vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn (zâlimîne): Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.

Kimdir zâlim? Kendisine zulüm eden.
Kimdir zâlim? Başkasına zulüm eden.

Bir insan Allah’a ulaşmayı dilemeyince, kendisine zulmedenlerin en büyüğüdür. Çünkü kendisini cehenneme mahkûm etmiştir.

Saff 8:

61/SAFF-8: Yurîdûne li yutfiû nûrallâhi bi efvâhihim vallâhu mutimmu nûrihî ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
Onlar, ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlayacak olandır.


yurîdûne li utfiû nûrallâhi bi efvâhihim: Onlar, ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmeyi istiyorlar, diliyorlar, irade ediyorlar.

"Allah, kâfirler istemese de nurunu tamamlayacaktır."

İşte şimdiki dîn adamlarından bahsediyor Allahû Tealâ. Allah’a karşı yalan uyduranlar. Kitaplardan öğrendikleri dîni, dîn öğretisini Kur’ân’a karşı kullananlar. Kim şu anda bize karşıysa onların hepsi Kur’ân’a karşıdır. Çünkü biz sadece Allah’ın bize emrettiği, Kur’ân âyetlerini göstererek bize emrettiği, o âyetlerle konuştuğumuz için, karşımıza çıkıp da söylediklerimizi eğip bükenler, diledikleri şekilde yoruma tâbî tutanlar, onlar kâfirlerdir. Onlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Saff 9:

61/SAFF-9: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirahu alâd dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Resûl’ünü hidayet ile ve (esasları unutulmuş olan) dînlerin hepsinin üzerine, izhar etmek (açıklayıp doğrusunu ispat etmek) için, Hakk dîn (Allah’ın ezelî ve ebedî olan dîni) ile gönderen O’dur. Ve müşrikler, kerih görseler bile.


huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı: O'dur ki resûlünü hidayet ve hak dînle göndermiştir, diğer bütün dînlere hak dîni gâlip kılmak üzere.

Müşrikler istemeseler de. "ve lev kerihel muşrikû (muşrikûne)”

Öyleyse Saff-9’da Allahû Tealâ’nın söylediği, “huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî” bu ifade biraz evvel ifade edilen Fetih-28'le Tevbe-33'ün aynı.

“huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî)”

Fetih-28’de de bu var. Tevbe-33’te de bu var.

Fetih-28'de “ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden)” diye bitiyor. Tevbe-33 de: “ve lev kerihel muşrikûn (muşrikûne)” olarak bitiyor. Saff-9’da gene “ve lev kerihel muşrikûn (muşrikûne)” olarak bitiyor.

Dikkat edin; “Müşrikler istemese de.” diye ifade ediyor Allahû Tealâ. Buradaki müşriklerden murad edilen şey, puta tapan müşrikler değildir. Allah’a ulaşmayı unutan müşriklerden bahsediyor. Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için, bu insanlar Rum Suresinin 31. ve 32. âyetlerine göre müşriktirler. Ne diyordu Allahû Tealâ:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


"Allah’a yönel (Allah’a ulaşmayı dile) ve Allah’a karşı böylece takva sahibi ol. Ve namaz kıl ve müşriklerden olma."

Rûm 32:

"O müşriklerden olma ki onlar, dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır her biri kendi ellerindekiyle ferahlanırlar."

73 fırka, 72 tanesi dînlerinde fırkalara ayrılmışlar. Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için şirkteler. İşte bu insanlar da müşrikler olarak ifade ediliyor. Kim bunlar? Allah’ın dînini izhar eden Resûl’e karşı çıkan ve de; ‘Biz dînimizi biliriz. Bize dînimizi öğretmeye kalkma.’ diyenlere Allah’ın en güzel cevabıdır.

Şirkte olanlar bunu söylüyorlar. Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için, Allah’a ulaşmayı dilemek konusunda bir fikrinde sahibi olmadıkları için, kendilerine asırlardan beri dîn adamlarının yazdığı kitaplarla bunlar öğretilmediği için, Allah’a ulaşmayı dilememiş durumdalar. Dilemedikleri için de onlar müşrikler. Bugünün Allah’a ulaşmayı dilemeyen bütün dîn adamlarına Allahû Tealâ’nın bir ihtarıdır bu âyetler.

Bu Resûl bu dönemim imamıysa, İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesinde bahsedilen azabı, Mu’minun-44 ve Saf-10-11-12. âyetleriyle açıklayabilir miyiz?

Burada kardeşimiz "İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesi." demiş ama buradaki Secde Suresinin 15. âyet-i kerimesi. Biz İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesine bakalım. Allahû Tealâ diyor ki:

17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.


menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih (nefsihî): Kim hidayete erdiyse, kendi nefsi için hidayete erer. Yani nefsini tezkiye ettiği için hidayete erer.
ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ: Kim dalâlette ise dalâlette kalmak aleyhinedir.
ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ: Kimse kimsenin günahını yüklenmez (yükünü yüklenmez).
ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ (resûlen): Ve Biz, bir resûl göndermedikçe “azap edici ” olmadık.

İsrâ 15 ile Secde 15 arasında bir irtibatta kuramadık. Böyle bir yanlışlığı yapmış kardeşlerimiz. İnşallah bundan sonra daha dikkatli oluruz. Burada kardeşimizin söylemek istediği şey:

“Biz, bir Resûl göndermedikçe azap edici olmadık.” diyor.

Bugünün insanlarına sesleniyor. Bu sözleri söyleyenin Allah’ın Resûl’ü olduğunun kesinlikle bilinmesini temin etmek saadetinde söylüyor Allahû Tealâ.

“Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.” diyor.

Mu'minin 44:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


summe erselnâ rusulenâ tetrâ: Sonra, resûllerimizi birbiri ardından ardarda gönderdik.
kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu: Hepsi (her ümmete) resûlü geldiği zaman, bütün ümmetler resûlleri geldiği zaman, ona o resûlü her birisi tekzip ettiler (yalanladılar).
fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs (ehâdîse): Biz de onları birbiri arkasından onları efsane kıldık.
fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne): Mü’min olmayan kavim uzak olsun.

Burada, Allahû Tealâ’nın resûllerini ardarda gönderdiğini söylüyor.

Saff 10:

61/SAFF-10: Yâ eyyuhâllezîne âmenû hel edullukum alâ ticâretin tuncîkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey âmenû olanlar! Sizi elîm azaptan kurtaracak bir ticaret için, size yol göstereyim mi?


Saff 11:

61/SAFF-11: Tu’minûne billâhi ve resûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne).
Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân edersiniz ve Allah’ın yolunda canlarınızla ve mallarınızla cihad edersiniz. İşte bu, sizin için hayırdır. Keşke bilseniz.


Saff 12:

61/SAFF-12: Yagfir lekum zunûbekum ve yudhılkum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adnin, zâlikel fevzul azîm(azîmu).
Sizin günahlarınızı mağfiret eder. Ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. Ve sizi adn cennetlerinde güzel meskenlere yerleştirir. İşte bu, fevz-ül azîmdir (büyük kurtuluştur).


Böylece O'da sizin günahlarınızı sevaba çevirsin ve sizi altından nehirler akan cennetlere koysun ve Adn cennetlerindeki tayyip meskenlere, temiz konaklara yerleştirsin.

zâlikel fevzul azîm (azîmu): İşte bu en büyük mutluluktur, kurtuluştur.

Bu Resûl bu dönemim imamıysa, İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesindeki bahsedilen azabı, Mu’minun-44 ve Saff Suresi 10-11-12. âyetleriyle açıklayabilir miyiz?

İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, “Bir resûl göndermedikçe biz azap etmeyiz kimseye.” diyor.
 
Mu’minun-44’te, İnsanları yok ettiğini söylüyor Allahû Tealâ. Azap etmekle yok etmek aynı şey değil. Yok etmek, o kavmi ortadan kaldırmak demek. Ama İsrâ 15’te azaptan bahsediyor. Mutlaka bir kavme Allahû Tealâ’nın azap etmesi o kavme resûl göndermesiyle mümkündür. Öyleyse Allahû Tealâ, “Biz, resûl göndermedikçe azap etmeyiz.” dediği cihetle mutlaka bu dönemde de Resûl’ünü gönderecektir. Hem de Mu’minun Suresinin 44. âyet-i kerimesine göre her kavme gönderecektir.

Benzer konular