Nahl-36’yı resûller konusunda açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Nahl-36’yı resûller konusunda açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nahl-36’yı resûller konusunda açıklar mısınız?

Sevgili Efendimiz! Bilindiği gibi nübüvvet yani nebî resûllük, peygamber olan resûllük müessesesi bitti. Ama Allahû Tealâ her devirde, her kavme bir resûl gönderiyor. İnsanlar bunu bilmiyorlar. Ama bir bilseler Allahû Tealâ’nın insanları başıboş ve yalnız bırakmayacağını ve resûllerin kıyâmete kadar insanlar için hep olacağını bir bilseler! Sevgili Efendimiz! Kur’ân’ın mealinde Nahl-36’da her millete ve her ümmete peygamber gönderdiğini yazıyor. Bu devirde de peygamber olmadığına göre…

Hop hop! Her millete peygamber gönderdiğini yazmıyor. Nahl-36’da her millete gönderdiği resûl, nebî değil resûldür. İşte bu büyük hatayı; senin yaptığın hatayı, şu andaki dîn âlimlerinin hepsi yapıyor. Diyorlar ki: “Bütün resûller nebîdir.” Hayır, değildir. Bütün resûller nebî değildir. Diyorlar ki: “Bütün nebîler resûldür.” Doğru, bütün nebîler yani bütün peygamberler gerçekten aynı zamanda mutlaka resûldürler. Ama bütün resûller nebî değildir.

Akait bu konuda Kur’ân’a tamamen ters düşen bir iddianın sahibidir. O kadarla bitmiyor. Daha büyük gafları da var, daha büyük hataları da var. Diyorlar ki: “Resûller kendilerine kitap verilen peygamberledir.” Yanlış! Nebîler kendilerine kitap verilen peygamberlerdir. O yanlışın daha çok yanlış olmasını sağlayan ikinci kesimi sözün: “Nebîler kendilerine kitap verilmeyen, resûllere indirilen kitaplarla hükmeden peygamberlerdir.” diyorlar. 2 ayrı açıdan da yanlış. Resûllere şeriat kitabı indirmez Allahû Tealâ. Nebîlere (nebî resûllere) indirir. Buradan yanlış ve bütün nebîler peygamberdir ama bütün resûller peygamber değildir.

Nahl-36’da diyor ki Allahû Tealâ:

16/NAHL-36: Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


“ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen: Biz, bütün ümmetler için resûl beas ederiz. Onların arasından birisini, o ümmetin resulü olarak vazifelendiririz.” diyor.
 
eni’budûllâhe: Allah’a abd olsunlar diye, kul olsunlar diye ve hidayete ersinler diye.
vectenibût tâgûte: ve taguttan kurtulsunlar diye, Allah’a ulaşsınlar diye.
vectenibût tâgûte: ve taguttan kurtulsunlar da Allah’a kul olsunlar diye.

eni’budûllâhe, eni’bu, mûnibine” kelimeleri Allah’a ulaşmayı dileme, “abd” kelimesi kul demektir.

“fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh:
Onlardan bir kısmı hidayete erdiler ve onlardan bir kısmı onların aleyhine (onların üzerine) dalâlet hak oldu.”
 
fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn: Şöyle bir etrafı dolaş da tekzip edenlerin (yalanlayanların) akıbetlerinin ne olduğunu gör.” diyor Allahû Tealâ.

Şimdi suale tekrar dönelim: “Her ümmete bir peygamber gönderdiğini yazıyor.”

Hayır. Peygamber (nebî resûl) değil, bu veli resûldür. Her kavme gönderdiği velî resûl, peygamber olmayan resûldür.

“Bu devirde de peygamber olmadığına göre her millete, her ümmete resûl gönderildiğini bir bilseler Allahû Tealâ’nın! Sevgili Efendimiz! Bu âyeti tam olarak açıklar mısınız?”
 
Henüz bilmiyorlar ama öğrenecekleri günler gittikçe yakınlaşıyor.

Sevgili kardeşlerim! Bizi dinlemek isteyenler dinliyorlar. Ayrıca bizden kim bilgi isterse bugüne kadar birikimimiz var. Bizim 6000 saatten fazla konuşmamız var. Hepsi de kasete alınmış durumda. Öyleyse bütün Kur’ân’ı size açıklıyoruz. Kur’ân’ın sizin işinize yarayacak olan bütün kesimlerini Allahû Tealâ bize öğretti. Biz de size öğretmekle vazifeliyiz. Hepsi bilgisayarın hafızasına girdi. Artık değişmez. Yani her kim bize müracaat eder de “Ben falan konudaki bilgiyi istiyorum.” derse, biz onu bilgisayarımızdan size aktarırız.

Bizim bu 30 seneyi bulan hayatımızda (Allah’a ulaşmayı diledikten sonraki bir hayat); 30 yıllık bir manevî hayat! Burada hatta buna 40 yıl da diyebiliriz. Çünkü Dayı Bey’le geçen devremiz de buna dâhil. Nereden nereye geldiğimizi açıkça onlar ispat eder. Öyleyse hakkımızda yalan karalamalarda bulunanlar kâinatın en sağlam delilinin bizde mevcut olduğunu hangi tarihte, hangi kaseti oluşturan konuşmayı yaptığımızı bizdeki kayıtlar net ve açık olarak gösterir. Bilgisayarın hafızasında da hepsi var. Kim, hangisini dinlemek isterse düğmeye bastı mı, hangi tarihte o konuşmayı yapmışız, ne söylemişiz hemen çıkar. O zaman insanların hidayeti bilmesinin mümkün olmadığı bir devrede, bizim hidayeti sizlere açıkladığımızı görecekler. Hiç kimse bilmediği cihetle, bizim de Arapçamızın ne olduğu malum olduğu cihetle, bu ilmi Allah’tan başka kimden alabiliriz sevgili kardeşlerim? Güneş balçıkla sıvanmaz. Karşımızda olanlar için ellerindeki kozlar tükenmiştir. Artık bizim çağımızdır bu. Her geçen gün güneş biraz daha ortalığı ısıtacaktır.

Benzer konular