Allah’ın kitabını açıklama ve yorumlama yetkisini ve insanların tarikatlara ayrılmasını açıklarmısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Allah’ın kitabını açıklama ve yorumlama yetkisini ve insanların tarikatlara ayrılmasını açıklarmısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’ın kitabını açıklama ve yorumlama yetkisini ve insanların tarikatlara ayrılmasını açıklarmısınız?

Hocam! Allah razı olsun. Kur’ân âyetleriyle anlatılan, yaşayanların İslâm’ı bu kez inşaallah sizden öğreneceğiz. Sorum şu: Bu Allah’ın kitabını açıklama ve yorumlama yetkisini ve insanların tarikatlara ayrılması ve ayrıca şirki açıklarsanız bizleri sevindirirsiniz.

Allahû Tealâ, bu âyetlerin açıklama ve yorumlama yetkisini onu öğrettiğine veriyor.

Sevgili kardeşlerim! Bu yetki verilenlerden resûller, velî resûller ve gene resûllerden nebî resûller, peygamber resûller (onlar) doğmadan evvel seçilmişlerdir. Biz de velî resûl olarak doğmadan evvel seçilenlerdeniz. Bu Allah’ın kitabını açıklama ve yorumlama yetkisini Allahû Tealâ sadece bu doğmadan evvel seçilen velî resûllere ve nebî resûllere vermemiştir. “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesi, Allah’ın ruhunu, vechin, nefsini ve iradesini Allah’a teslim eden herkese verdiğini görüyoruz. Kim 28. basamağın 5. kademesinde iradesini de Allahû Tealâ’ya teslim etmişse, o kişi Allahû Tealâ’yla zaten devamlı konuşmak yetkisinin daha ulûl’elbab olur olmaz sahibi olmuştur. İhlâs makamında bu yetkisi artmıştır, kalbi 14 mertebe müzeyyen olduğu için. Salâh makamında bu yetkisi artmıştır, 5 mertebe daha müzeyyen olduğu için. 19 mertebe oluyor. O noktaya ulaşan kişi Allah ile her an konuşma imkânının sahibi olan, Allah’tan her şeyi sormak yetkisinin sahibi olan ve bu sebeple âyetleri açıklayabilen ve devamlı Allahû Tealâ’dan sorarak yorumunu öğrenebilen kişidir. Bu sebeple Allahû Tealâ onlara, Allah’ın kitabını açıklama yetkisini veriyor. Öğreten kendisidir. Kim ulûl’elbab olursa yani daimî zikre ulaşırsa, ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de içindeki ses hep Allah’ı devamlı zikrediyorsa (kalbindeki ses) o kişi daimî zikrin sahibidir. Ulûl’elbab olmuştur. O kişi ehli tezekkürdür. Ehli tezekkür demek; Allah ile her konuyu, her an müzakere etmek yetkisinin sahibi olan kişidir.

İşte böyle bir dizayn sevgili kardeşlerim. Allah’ın kitabını açıklama ve yorumlama yetkisi bunlara verilir. Onlar Allah ile açık bir şekilde konuşabilenlerdir. Ama bu konudaki en büyük yetkililer, asaleten devrin imamlığının sahipleri olan nebî resûllerdir (peygamber resûller). Ondan sonra bizim gibi velî resûller gelir. Onlar peygamber değillerdir. Sadece resûldürler. Ama nebî olmadığı için, nebî resûl olmadığı için dünya üzerinde onlar Huzur namazının imamlığını vekâleten götürmek mecburiyetindedirler. Çünkü imam başka bir gezegende yaşayan birisi olamaz. Mutlaka “Dünya” adı verilen bu gezegende yaşayan bir insan olması lâzım. Evet, bu 1. kesim sualin cevabı bu kadar.

İnsanların tarikatlara ayrılmasını ifade ediyor kardeşimiz. Tarikatlara ayrılması yanlış bir şey değildir insanların. Ayrı ayrı tarikatların hepsi Allah’a ulaştırır. Ayrı tarikatların var olmasının sebebi de bütün dünyadaki insanlara Allah’a ulaşma fırsatının tanınması içindir. Birçok tarikat çıkmıştır ortaya. Tarikatların hepsi de hak tarikattır. Hangi tarikat Allah’a ulaştırabiliyorsa, o mutlaka Allah’ın hak tarikatıdır. Allahû Tealâ tarafından tayin edilen bir mürşide tâbî olan herkes tarikata girmiştir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin tarikata girmesi, ona bir şey kazandıramaz. Tarikat ona bir fayda sağlayamaz. Çünkü onun yapısı Allah’a ulaşmayı dilemediği için algılamaya ve tatbikata müsait değildir.

Benzer konular