Şirk konusunu bize açıklayabilir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Şirk konusunu bize açıklayabilir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Şirk konusunu bize açıklayabilir misiniz?

Muhterem Efendimiz! Hasret ve hürmetle mübarek ellerinizden öperim. Sizi çok ama çok seviyoruz.  Hatta çoook demiş. Efendimiz! Müsaadenizle inşaallah bir sualim olacak. Allahû Tealâ Nisâ-48 ve 116 âyetlerinde: ‘Allah, şirkteki kişiye asla mağfiret etmeyeceğini’ buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de: “Riya kokan yani şirk kokanları, Allah, onların amellerini kaale almaz.” buyuruyor. Bu âyet-i kerimeler ve Peygamber Efendimiz’in hadîsi bize şirk konusunda ne mesaj veriyor? Bir de şirk konusunu bize açıklayabilir misiniz? Mübarek ellerinizden tekrar öperim. Allah razı olsun.

Allahû Tealâ Nisâ-48’de buyuruyor ki:

4/NİSÂ-48: İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki Allah, O'na şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki şeyleri dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde büyük bir günah işleyerek iftira etmiştir.


“innallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî: Allah, O’na şirk koşanları mağfiret etmez (onların günahlarını sevaba çevirmez).”

Burada her ne kadar bizim Türkçeye çevirenler, bunu “bağışlamaz” diye yazmışlarsa da mağfiret etmek; günahları sevaba çevirmek demektir. Bağışlamak demek değil. ‘İki defa bağışlamak.’ deselerdi olurdu. Hiçbir şey bilmiyorlar ki, sevgili kardeşlerim!

mâ dûne zâlike li men yeşâu: Dilediği kişi için, bunun dışındakileri, mağfiret eder.
yagfiru: Mağfiret eder,
ve men yuşrik billâhi: Kim Allah'a şirk koşan,
fe kadifterâ: Ve o kesin olarak iftira etmiştir, büyük günah işlemiştir
ismen: Günah olarak
azîmâ: Büyük olarak, kesinlikle iftira etmiştir (ismen: Günah, azîmâ: Büyük, azîm günah işlemiştir.)

Allahû Tealâ burada bunu söylüyor. Nisâ-116’ya bakıyoruz:

4/NİSÂ-116: İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu. Ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîdan).
Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır.


innallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî: Bu da, başlangıcı ilk söylediğimiz âyetle, onunla aynı.
yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu: Buraya kadar da aynı, demin söylediğimiz.
ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ: (Burada farklılık var.) Kim Allah'a şirk koşarsa o, andolsun ki (muhakkak ki) o uzak bir dalâletle dalâlete düşmüştür. Uzak bir dalâletle dalâlettedir. Uzak bir dalâlete düşmüştür. Büyük günah işlemek ve uzak dalâlette olmak.

Şimdi Allah'a şirk koşmanın 2 tane anlamı var:

 1- Allah'a, bir başkasını ortak koşmak yani putlara tapmak.

Bu, Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından şöyle izah ediliyor: “Benim ümmetim putlara tapmaz. Bundan eminim, bundan korkum yok. Ama gizli şirkten korkuyorum.” diyor. “Gizli şirk ne?” derseniz, işte onun cevabını verelim size şimdi. Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde diyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“Allah'a yönel, ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dile. (Ve böylece, dilediğin için, dilediğin an takva sahibi olursun) takva sahibi ol.” Ondan evvel kişi takvada değil. Neden? Çünkü Allahû Tealâ daha sonra diyor ki: “ Ve namaz kıl, müşriklerden olma.” Yani kişiyi gizli şirkten kurtaracak olan şey; Allah'a ulaşmayı dilemek! Dilemeyen kişilerin hepsi, gizli şirkte. Diyor ki Allahû Tealâ:

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


“O gizli şirkte olanlar öyle bir şirktedirler ki; bunlar fırkalara ayrılmışlardır. Dinlerinde ve herbiri kendi elindekiyle ferahlanırlar.”

İşte, kim Allah'a mülâki olmayı dilemezse, ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemezse o kişi, gizli şirktedir. O kişinin gideceği yer mutlak olarak cehennemdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in gizli şirk dediği bu şirk. Allah'a mülâki olmayı (ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı) dilemeyen herkes şirkte! Bu, bir gizli şirk. Bu insanlar putlara tapmıyorlar ama şeytan onları, farkında bile (onlar) olmaksızın, Allah'a ulaşmayı dilemekten çevirmiş. Bu faktörü, bu kavramı, ıstılahı yok etmiş iblis.

İnsanlar, 14 asır evvel, İslâm’ı yaşamışlar Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte. İslâm, 7 tane safha 4 tane de teslim gösterir.

1. safha: Allah'a ulaşmayı dilemektir.

Sadece Allah'a ulaşmayı dileyen insanlar takva sahibi olabilirler. Âyet-i kerimeyi şimdi söyledik. Ve sadece onlar gizli şirkten kurtulabilirler. Allah'a mülâki olmayı (ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı) dilemeyen hiç kimse şirkten kurtulamaz. Bu şirk, gizli şirktir. Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesine bakalım gelin. Şirk orada açık bir şekilde yer almış:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Diyor ki Allahû Tealâ: “Hz. Nuh'a, Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya verdiğimiz şeriatı (indirdiğimiz şeriatı), sana vahyetmek suretiyle, sana ve (senin sahâbene de) size de şeriat kıldık.” diyor Allahû Tealâ. Demek ki Hz. Nuh’un, Hz. İbrâhîm’in,  Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şeriatı aynı şeriat. “Sana da şeriat kıldık.” diyor. Sonra ne diyor Allahû Tealâ? “Fırkalara ayrılmayın ve dîni ayakta tutun diye.” diyor.

Sadece insanlar fırkalara ayrılmazlarsa dîni ayakta tutabilirler. Bu, Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) hanif miydi? Evet, hanifti. Demin söylediğimiz Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinden bir evvelki âyet-i kerime, Rûm Suresinin 30. âyeti kerimesidir. Allahû Tealâ diyor ki orada:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.


“Habibim! Vechini (zatını) hanif olarak dîne ikame et. Dîni ayakta tutmak için, vechini ayakta tut ki; dîn ayakta kalsın. Hanif olarak bunu yap. O hanif fıtratınla ki; Biz bütün insanları hanif fıtratıyla yarattık. Allah'ın ne insanları hanif fıtratıyla yaratmasında ne de kayyum olan, ezelden ebede kadar devam edecek olan bu dîni vücuda getirmesinde bir değişiklik göremezsin.” Yani? Diyor ki Allahû Tealâ: “Biz kıyâmete kadar hem insanları sadece hanif fıtratıyla yaratacağız, (hanif dînini yani kainatın tek dînini, yaşayabilecek olan özelliklerle yaratacağız) hem de dîn olarak, bu hanif dîninden başka bir dîni asla koymadık, kıyâmete kadar da koymayacağız. Sadece bir tek dîn var. O dîn, Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir.” diyor.

Şimdi bunun üzerine bina edelim, Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesini. Allahû Tealâ Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde diyor ki: “Dini ayakta tutun ve fırkalara ayrılmayın diye.” İşte Allahû Tealâ'nın Rûm-30’da söylediği şey: “Bu dîn, kayyum olan dîndir, ayakta olan dîndir. Kâinat durduğu sürece o dîn, hep kayyum olarak ayakta olan dîn olarak hep kalacaktır. Biz insanları da hanif fıtratıyla yarattık, dîni de hanif dîni olarak yarattık. Bu kayyum olan dînin üzerinde de değişiklik yapmayız. İnsanları da sadece bu dîni yaşayabilecek olan özelliklerle yaratmaktan vazgeçmeyiz. Kıyâmete kadar insanları da bu dîni yaşayabilecek olan özelliklerle donatacağız.” diyor Allahû Tealâ.

Şimdi Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesine geliyoruz. Konunun önemini orada anlıyoruz: “Hz. Nuh’un, Hz. İbrâhîm’in,  Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın dîniyle Sen de vazifelendin. Senin de dînin aynı dîndir. Bu dîn, hanif dînidir. Kayyum olan dîn budur. Dîni ayakta tutun ve fırkalara ayrılmayın diye size hanif dînini öğretti, seni de hanif dîniyle vazifelendirdi. Fırkalara ayrılmayın diye.” diyor Allahû Tealâ.

İşte bu noktada farklı bir sonuçla karşı karşıyayız. Bugün dünya üzerinde 72 tane fırka tespit edilmiş durumda. 72 inanç çeşidi var. İnsanlar 72 ayrı standarda ulaşmışlar. Ama Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi indiği zaman Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sahâbe soruyor: “Ey Allah'ın Resûlü! Kaç fırka var?”
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “73” diyor.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


O zaman Kur'ân-ı Kerim’in söylediğiyle Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in söylediği arasında bir farklılık oluştu. İnsanların bugün tespit ettikleri 72 fırka. O “73” diyor.

“Ey Allah'ın Resûl’ü! Peki, bir tek fırka mı kurtulacak?” “Evet!”

“İsmi ne?” “Fırka-ı Naciye.” Kurtuluşa ulaşanların fırkası.

72 çeşit inanç, dünya üzerinde şu anda yaygın durumda. 73’ncü fırka mı? Herbir fırkanın içinde yaşamakta olan küçücük azınlıklar. İşte biz de diğer fırkaların arasında yaşayan, henüz küçük bir azınlığız. Allah'a ulaşmayı diledik. Ruhumuzu, vechimizi, nefsimizi ve irademizi hamdolsun ki, Allah'a teslim etmeyi Allahû Tealâ nasip kıldı. O, yaptı bunları.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah ile olan ilişkilerde, bu hedefin nasıl sonuçlandığını, Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinin sonucuna giderek anlayalım:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Müşriklere yani gizli şirkte olanlara senin teklifin ağır geldi. (Yani Allah'a ulaşmayı dileyin ve şirkten kurtulun (gizli şirkten kurtulun) tarzındaki talebin, müşriklere ağır geldi.)” diyor. Bu müşrikler puta tapanlar değil, bunlar sadece “Allah'a mülâki olmak.” diye bir kavramdan haberleri olmadığı için, Allah'a ulaşmayı dilemeyenler.

İşte sevgili kardeşlerimiz! Bugün dîn adamlarımız, bu hakikatlerden ne yazık ki haberdar değiller. Ve de o zaman onların öğrettiği dîn öğretisinin ne kıymeti kalıyor ki? Şûrâ-13’e devam edelim. Allahû Tealâ diyor ki: “Allah dilediğini Kendisine seçer ve o seçtiklerinden kim…” Bu seçtikleri %90’dan fazlasıdır insanların. Kimleri seçmez? Sadece kendisi Allah'a ulaşmayı dilemedikten başka, başka insanları da Allah'ın yolundan çevirmeye çalışanlar. Allah'a ulaşmayı dilemekten men etmeye çalışanlar. Allah sadece onları seçmez. Onlar seçilemezler. Ama seçilenlerin de çok küçük bir kısmı (insanların %90’dan fazlası seçilir.) onların %90’dan fazlası Allah'a ulaşmayı dilemezler. Geriye kalan küçücük bir azınlık, Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir. İşte onlar, o 72 tane fırkanın içerisinde dağınık olanlardır.

Diyor ki Allahû Tealâ: “Kim Allah'a (o seçtiklerinden her kim Allah'a) mülâki olmayı dilerse (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilerse) Allah, sadece onları Kendisine ulaştırır.”  Allah'ın bir insanın ruhunu Kendisine hayattayken ulaştırması, onu hidayete erdirmesi için o kişinin mutlaka Allah'a ulaşmayı dilemesi lâzım. Dilemezse olmaz, sevgili kardeşlerim!

İşte şimdi sonuca ulaşıyoruz: “Müşriklere o söylediğin şey ağır geldi.” diyor Allahû Tealâ. Kim o müşrikler? Gizli şirkte olanlar. Ne diyor? “Allah'a ulaşmayı dileyin! Gizli şirkten kurtulun.” “Hayır, dilemeyeceğiz!” diyorlar. İşte zamanımızda da bütün dîn âlimleri karşımızda. Çok büyük bir kısmı. Hamdolsun ki; bir kısmının gerçekleri öğrendiğini biliyoruz. Öyleyse her gün, aydınlıkta olan kesim büyüyecek. Karanlıkta olan kesim giderek küçülecek, sevgili kardeşlerim. Bir gün hidayeti bütün dünya öğrenecek. Ve sadece İslâm dînini yaşadıklarını zannedenler değil, başka dînleri yaşadıklarını zannedenler de onlar da Kur'ân gerçeklerinin, kendi kitaplarındaki gerçeklerle aynı olduğunu görecekler. Onlara bunu ispat edeceğiz. Şu anda bütün deliller elimizde.

Sevgili kardeşlerim! İslâm 7 safhadan oluşuyor:

1. safha: Allah’a ulaşmayı dilemek. (3. basamak)
2. safha: Mürşide ulaşıp tâbiiyet. (14. basamak)
3. safha: Ruhun Allah’a ulaşması (teslimi) (22. basamak).
4. safha: Fizik vücudun Allah’a teslimi. (25. basamak) (2. TESLİM)
5. safha: Nefsin teslimi. (26. basamak) (3. TESLİM)
6. safha: Muhlis olmak. (27. basamak)
7. safha: İradenin Allah’a teslimi. (28. basamak) (4. TESLİM)

1- 3. basamak: Allah'a ulaşmayı dilemek.
2- 14. basamak: Mürşide ulaşıp tâbiiyet.
3- 21. basamak: Ruhun, Allah tarafından Allah'a ulaştırılması.

Buraya kadar olanı Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiş durumda. Kim ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilerse o kişinin ruhu, mutlaka kesin olarak Allahû Tealâ’ya ulaşır, sevgili kardeşlerim. Allah bunu garanti ediyor! Âyet-i kerimeyi söyledik, Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesi: “Onlardan kim Bize ulaşmayı dilerse (seçtiğimiz insanların %90’dan fazlasından her kim Bize ulaşmayı dilerse) sadece onları Kendimize ulaştırırız. Ama mutlaka ulaştırırız.” diyor.

İşte onlar, 72 tane fırkanın içindeki küçük azınlıklar. Biz de o küçük azınlıklardan biriyiz, şu anda. Ama gelecekte, dünya onlardan müteşekkil olacak. Son bir savaşlar dizisi, sonra da bütün dünyayı hidayetin ışığı altında, bolluk ve bereketin kaplaması söz konusu olacak. O çağı müjdeliyoruz sizlere! O çağın müjdesi bize ait. Bu görevle görevlendirilen kişi, biziz. Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz.

Bizim hakkımızda yanlış şeyler bilenler! Hayır, bildiğiniz gibi değil. Biz sizi de hidayete ulaştırmak üzere buradayız. Karşımızda olanlar! İslâm'ın 5 şartıyla kurtulacağınızı zannediyorsunuz. Gideceğiniz yer, orada kaldığınız sürece (İslâm'ın 5 şartıyla kaldığınız sürece) sadece cehennemdir. Farkında değil misiniz? Bu, şeytanın İslâm âlemine oynadığı oyundur. Evvelâ Yahudileri, musevileri devre dışı bırakmış. Onlara dînlerini unutturmuş. Ha! Hz. Musa’dan sonra olaylar değişiyor. Ondan sonra hristiyanların unutturmuş şeytan dînlerini. Aynı dîn! Sonra da İslâm’ı unutturmuş.

Dünyadaki ilmin, bir vakitler gerçek sahibi İslâmdı. Sevgili kardeşlerim! Sonradan bu hale geldik. Şeytan insanlara, İslâm'ın 5 şartından oluşan bir İslâm’ı birçok âlimleri kullanarak kabul ettirdi. Âlimler, şeytan tarafından kullanıldıklarının elbette farkında değillerdi. Onları suçlamıyoruz. Bugün, bu kadar çok yanlışın içinde bulunan insanların, o yanlışlardan kurtulması için biz hayatımızı vakfettik. Bu yolda hayatımızı rahat rahat feda etmek için hazırız. Hiç kimseden bir çekincemiz yok. Mutlaka Allah'ın dediği hidayet, bütün dünyaya ışık tutacaktır. O günler artık hamdolsun ki, uzakta değil. Dîn adamları, anlattıklarımızı inceleyip Kur'ân’la karşılaştırdıkları zaman görüyorlar ki; bütün söylediklerimiz doğru. Kur'ân’la tam bir uyum içersinde. Ama onların ilimleri gene görüyorlar ki, yanlış. Siz âlim olsaydınız, bununla karşılaştığınız zaman ne yapardınız, sevgili izleyiciler? Doğruyu seçmek herkesin üzerine borçtur. Ayrıca herkes, cehennemden kurtulmak için çözüm aramak mecburiyetinde.

İslâm'ın 5 şartı insanları neden kurtaramaz? Allahû Tealâ açıkça söylüyor: “Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişinin (ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilemeyen kişinin) gideceği yer cehennemdir.” diyor. Söyledik başlangıçta. Bir defa daha söyleyelim. Belki ikinci söyleyişimizde herkesin kulağında kalır. Allahû Tealâ buyuruyor ki Yûnus Suresinin 7 ve 8. ayetlerinde:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


“Onlar Bize mülâki olmayı kesin şekilde (muhakkak surette) dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla doyuma ulaşırlar (mutmain olurlar). Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır.”

Gâfil olmasalardı ne olurdu sevgili kardeşlerim? Gâfil olmasalardı Allah'a ulaşmayı dilerlerdi. Allah'a ruhlarını ulaştırmak için büyük bir gayretin içine düşerlerdi. Zaten büyük gayrete düşmeleri de pek gerekmezdi. Çünkü kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah'a ruhunu hayattayken ulaştırmayı dilerse… Allahlaşmak değil! Allah'a ulaşmaktan bahsediyoruz. Bir üçkâğıtçı çıkıp Allahlaşmaktan bahsettiğimizi söylemiş. Biz “Allah'a ulaşmaktan” bahsediyoruz. Ruhun Allah'a ulaşması!

Sevgili kardeşlerim! Kim Allah'a ulaşmayı dilemezse onun durumu anlatılıyor: “Dünya hayatından razılar ve tatminleri dünya hayatı. Dünya hayatında kazandıkları paralar. Dünya hayatıyla tatmin oluyorlar. Onların gidecekleri yer ateştir, cehennemdir.” diyor Allahû Tealâ. Kim bu insanlar? Tek bir açıdan değerlendirmiş burada, Allah'a ulaşmayı dilemeyenler. İşte sevgili kardeşlerim, Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi indiriliyor.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


Diyor ki Allahû Tealâ orada: “Şeytan, insanlara olan vaadini yerine getirdi, hedefini gerçekleştirdi. Mü’minleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkalar, şeytana kul oldular.”

Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerin o tek fırkası, kurtuluşa ulaşanlar sadece onlar. Geri kalan bütün fırkalar tagutun kulları. Gidecekleri yer ne yazık ki, cehennem. Ve de hayatımızı, bu hakikatlerin sizler tarafından öğrenilmesine vakfetti Allahû Tealâ. Biz bunun için yaşıyoruz.

Öyleyse Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes gizli şirktedir. “Kim Allah'a şirk koşarsa artık o uzak bir dalâlet içindedir.” diyor Allahû Tealâ. Allah'a şirk koşmak; Allah'a ulaşmayı dilememektir. Ve hiçbir üniversitemizde bu, size anlattığımız Kur'ân hakikatleri bilinmez ve öğretilmez. Ve de insanlar, başta dîn adamlarımız olmak üzere cehenneme doğru yolculuklarını devam ettirirler. O şirkin (gizli şirkin) içersinde şirkte olduklarının farkına bile varmaksızın. İşte hazin olan tablo bu kardeşlerim!

Hayatımız boyunca hep onlara dedik ki: “Sizlerle gelin bir seminer yapalım. Sizin orada bir konferans verelim. Diyanet İşleri Başkanlığına, üniversitelere. Orada bize söyleyin. Ama hakikatleri bir defa duyun, bizim ağzımızdan. Konuşalım. Doneleri verelim, inceleyin.” Ve kabul görmedi taleplerimiz. Ondan sonra insanlara ihtarlar gönderdik. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişinin küfürde olduğunu, şirkte olduğunu, gideceği yerin cehennem olduğunu, amellerinin boşa gideceğini, o kişinin hüsranda olduğunu… Daha neler sevgili kardeşlerim. Hepsini anlattık.

 Ve şu anda ülkemizdeki dîn camiası çok ağır bir yara almıştır. Omuzlarında bu dünyadaki en büyük vebal vardır. Allah'a ulaşmayı dilemeyi öğrenmedikleri için, sözlerimize kulak asmadıkları için 70 milyondan fazla insan, şu anda cehenneme doğru gidiyor. Çünkü dîn adamları da dâhil insanlar “Allah'a mülâki olmak” diye “ruhu hayattayken Allah'a ulaştırmak” diye bir kavramdan haberdar olmaksızın yaşıyorlar.

Onları haberdar edecek olan kimler? Dîn adamlarımız! 87.000 kadrosuyla Diyanet İşleri Başkanlığı, üniversitelerdeki öğretim üyeleri, İmam Hatip Liselerindeki öğretmenler. Bu, öğretici kadro Allah'ın hakikatlerinden habersiz yaşamaktalarsa 30 yıldır bu açıklamaları yapmamıza rağmen onlar, hâlâ öğrendikleri kendisini kurtarması mümkün olmayan emaniye ilme sımsıkı sarılmış durumdaysa o zaman 70 milyondan fazla insanın cehenneme doğru yol almasına zemin hazırlamış olmuyorlar mı? Elbette öğrenecekler. Öğreneceklerini kesin olarak biliyoruz. Yetmez! Söylediklerimizi tatbik edeceklerini de biliyoruz. Allah bize öğrettiği için biliyoruz. Biz kendimizden bir şey bilmeyiz. Ama öyle olacak. Göreceksiniz böyle olduğunu. Şimdiye kadar her söylediğimiz nasıl gerçekleşmişse bu da gerçekleşecek. Çünkü biz söylemiyoruz, sevgili kardeşlerim! Bu söylediklerimiz size hayal gibi geliyor galiba.

Her devirde, her kavmin içinde Allah'ın mutlaka bir resûlü vazifelidir. Mu’minûn Suresinin 44. âyet-i kerimesi kesin olarak bunu söylüyor:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


“Biz bütün kavimlere ard arda resûl göndeririz. Hangi kavme resûl gönderdiysek, bütün kavimler resûllerini yalanladılar.” diyor. Sevgili kardeşlerim! İnşaallah söylediklerimizi anlıyorsunuzdur. Sadece anlayabilenler kurtulacak olanlardır.

Benzer konular