Peygamber Efendimiz’in hicreti esnasında olan bir olay sonucu inen âyet-i kerimeyi açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Gışavet » Peygamber Efendimiz’in hicreti esnasında olan bir olay sonucu inen âyet-i kerimeyi açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Peygamber Efendimiz’in hicreti esnasında olan bir olay sonucu inen âyet-i kerimeyi açıklar mısınız?

Allahû Tealâ hiçbir zaman Peygamber Efendimiz’e “Onlar kördürler, sağırdırlar, bir şey bilmezler, boşuna çabalama.” şeklinde buyurdu, diyorsunuz. (Hiçbir zamanla başlamış cümle, ‘diyorsunuz’ diyor, bakalım ne çıkacak arkasından.) “O âyet-i kerime, Peygamber Efendimiz’in hicreti esnasında olan bir olay ve bu olay sonucu inen âyet-i kerime değil midir? Yerden toprağı alıp kâfirlerin üzerine serpmesi sonucu o âyet-i kerime inmiştir. Açıklar mısınız? 

Allahû Tealâ, “Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler.” diyor. Bu, Allahû Tealâ’nın indirdiği âyetlerden bir tanesi. Sevgili kardeşlerim! Hadi gelin, beraberce bakalım. Bu kardeşimizden bir ricamız var: Bu sefer lütfen not alsınlar. Eve döndüklerinde de Kur’ân’ı açıp lütfen baksınlar. Allahû Tealâ bu konuda Bakara Suresinin 6 ve 7. âyetlerinde şöyle söylüyor:
 
2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü’min olmazlar.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâvetun, ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.

“Habibim! Sen onlara tebligatta bulunduğun zaman o, onunla ilgilenmeyenler, onlar, kâfirdirler ve değişmezler. Onlar mü’min olmazlar.” Tebliğe kayıtsız kalmışlar ve Allahû Tealâ diyor: “Bunun için Biz, onların görme hassalarının, basar isimli görme hassalarının üzerine gışavet isimli bir perde çektik.” diyor. “Onların işitme hassalarının üzerine, işitme hassalarını mühürledik.” diyor. “Onların kalplerini de mühürledik.” diyor.

Demek ki; görme hassalarının, basar hassasının üzerine gışavet adlı bir perde çekmiş. “Kördürler. Onlar görmezler. İşitme hassalarını mühürledik. İşitmezler. Kalplerindeki idrak hassasını da mühürledik. İdrak da etmezler.” diyor. Yetmez, Allahû Tealâ Câsiye Suresinin 23. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
 
45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

“O onlar ki; hevalarını (nefslerinin afetlerini) kendilerine ilâh edinmişlerdir.” Yani Allah’ın emirlerini bir tarafa bırakmışlardır. Nefsleri ne emrederse onu yaparlar. “Bu sebeple Biz onları, onların ilimleri üzere dalâlette bıraktık.” diyor.

Bugün dîn adamlarımızın ne yazık ki tamamına yakını, bu hüviyette sevgili kardeşlerim! Kur’ân’ı tamamen unutmuşlar. Hep nakle bakıyorlar. İnsanlardan neler nakledilmiş kendilerine; onları ilim haline getirmişler. Üniversitelerimizde de imam hatip liselerinde de bu nakiller okunuyor. Kur’ân’ın okunması öğretiliyor; lafzı ve onun arkasındaki 7 tane ruhu öğretilmiyor artık.

İşte orada da Allahû Tealâ Casiye Suresinin 23. âyet-i kerimesinde de: “Biz onları, onların ilimleri üzerine dalâlette bıraktık.” diyor. Bu insanlar ilim sahibi. İşte bizim üniversitedeki sevgili profesör kardeşlerimiz, ilim sahipleri ama onların ilmi dalâletten kurtarmaya onları, yetmiyor.  Devam edelim âyet-i kerimeye, diyor ki:

“Biz onların basar isimli görme hassalarının üzerini gışavet adlı bir perde ile örttük. Onların işitme hassalarını mühürledik. Onların idrak hassalarını da mühürledik.” diyor Allahû Tealâ. Yani: “Kalplerini mühürledik.”

Yeter mi? Hayır, gene yetmez. İnşaallah kardeşimiz notunu alıyordur. Ve 3. âyet-i kerimemiz. Daha var bu konuda âyetler, çok ama biz size sadece bu üç grup âyet-i kerimeyi veriyoruz. Sadece bunlara baksanız, zaten tatmin olacaksınız. Allahû Tealâ İsrâ Suresinin 45 ve 46. âyetlerinde şöyle buyuruyor:
 
17/İSRÂ-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâ(mestûran).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

17/İSRÂ-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûran).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

Diyor ki: “Habibim! Sen onlara Kur’ân’ı, Allah’ın tekliğini ifade ederek okuduğun zaman, kıraat ettiğin zaman Allah’a ulaşmaya (Allah’a ulaşma günü, ahiret gününüdür.) Allah’a ulaşmaya inanmayanlarla senin arana ‘hicab-ı mesture’ adlı bir perde gerdik.” Daha açık bir ifade ile: “Onların gözlerinin üzerine bu perdeyi koyduk.” Çünkü devamında görüyoruz ki: “Onların kulaklarına ‘vakra’ isimli bir engel koyduk; seni işitemesinler diye. Onların kalplerine ‘ekinnet’ isimli bir engel koyduk; seni idrak edemesinler diye. Sen sözlerini bitirdiğin zaman onlar, nefretle oradan uzaklaşırlar.”

İşte üç âyet; insanlar kör, sağır ve dilsiz. Hadi bir 4.’sünü de söyleyelim, mademki sırası geldi. A’râf Suresinin 179. âyet-i kerimesi, Allahû Tealâ buyuruyor ki orada:
 
7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi, lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

“Biz cehennemi, insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların gözleri vardır, o gözlerle göremezler. Onların kulakları vardır, o kulaklarla işitemezler. Onların kalpleri vardır, o kalplerle idrak edemezler. Onlar hayvanlar gibidirler hatta hayvanlardan daha da aşağıdırlar. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır.” diyor.

Gâfil olanlar, sadece onlar Allah’a ulaşmayı dilemeyenler. Sanıyoruz bu kadar delil yeterli, kardeşimiz!

Benzer konular