Mu’minun 44 ve Bakara 87’de Allahû Tealâ resûllerini ardarda gönderdiğini söylüyor. Bu resûllerin bir kısmı dönemin huzur namazının imamları, bir kısmı nebî aynı zamanda kavimlere gelen resûller de ardarda geldi diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Mu’minun 44 ve Bakara 87’de Allahû Tealâ resûllerini ardarda gönderdiğini söylüyor. Bu resûllerin bir kısmı dönemin huzur namazının imamları, bir kısmı nebî aynı zamanda kavimlere gelen resûller de ardarda geldi diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mu’minun 44 ve Bakara 87’de Allahû Tealâ resûllerini ardarda gönderdiğini söylüyor. Bu resûllerin bir kısmı dönemin huzur namazının imamları, bir kısmı nebî aynı zamanda kavimlere gelen resûller de ardarda geldi diyebilir miyiz?

Mu’minun 44’de Allahû Tealâ diyor ki:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


summe erselnâ rusulenâ tetrâ: Bundan sonra resûllerimizi birbirinin ardından gönderdik. Ardı arası kesilmeksizin gönderdik.
kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu: Bütün kavimler, hepsi kendilerine resûlleri geldiği zaman onları tekzip ettiler, yalanladılar.
fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan: Biz onları birbiri arkasından helâk ettik.
ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse): Ve onları efsane kıldık.
fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne): Mü’min olmayan bir kavim uzak olsun.

Mu’minun 44’de Allahû Tealâ resûllerini ardarda gönderdiğini söylüyor. Ardarda gönderilenler bütün kavimlerdeki resûllerdir, kavim resûlleridir. Hiçbir kavmi Allahû Tealâ hiçbir devirde resûlsüz bırakmıyor. İbrâhîm-4’e göre onları kendi lisanlarıyla gönderiyor.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.


“Biz, hiçbir kavim yoktur ki; ona kendi lisanıyla resûl göndermiş olmayalım. Kendi lisanlarıyla onlara âyetlerimizi beyan etsin diye onların lisanıyla göndeririz yani göndermediğimiz hiçbir zaman parçası veya hiçbir kavim yoktur ki onlara kendi dilleriyle onların arasından birini resûl olarak göndermeyelim.” Burası kavim resûlleri her resûl kendi kavmine aittir. Kavim resûlleri ve bunun işareti Mu’minun 44’de ardarda geliyor. Bir kavimde bir resûl öldüğü zaman onun yerine mutlaka bir başka resûl geliyor sevgili kardeşlerim. Bir kavim resûlü öldüğünde yerine mutlaka bir başka resûl geliyor.

İsra 15’te Allahû Tealâ buyuruyor ki:

17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.


“Biz, hiçbir kavme resûl göndermedikçe azap etmeyiz.”
    
İnsanlar ya cennete girecektir ya da cehenneme insanların %90’nından fazlasının gideceği yer cehennemdir. Ve Bakara Suresinin 87. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.


ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe: Andolsun ki Biz, Hz. Musa’ya kitap verdik.
ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli: Bundan sonrada resûllerimizi ardarda gönderdik.

Burada Hz. Musa bir peygamberdir, nebîdir. Ama Allahû Tealâ’nın ardarda gönderdiği resûller kavim resûlleridir. Bütün kavimlere birbirinin ardından, hiçbir boşluk bırakmaksızın Allahû Tealâ resûller gönderiyor.

ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti: Ve Hz. Meryem’e de beyineler verdik, ispat vasıtaları verdik, açıklamalar verdik.
ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi): Ve onu Ruh’ûl Kudüs’le yani Cebrail (A.S)’la Hz. Meryem’i destekledik.
e fe kullemâ câekum resûlun: Her ne zaman size resûller geldiyse
bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum: Nefslerinize hoş gelmeyen bir emirle ne zaman geldiyse ona karşı büyüklendiniz, tekebbür ettiniz.
fe ferîkan kezzebtum:  Bir kısmını tekzip ettiniz.
ve ferîkan taktulûn(taktulûne): Bir kısmını da öldürdünüz.” diyor Allahû Tealâ. Allahû Tealâ burada İsrail kavmine bir açıklama getiriyor.

Öyleyse Bakara 87’de hem nebîler vardır hem de kavim resûlleri vardır. Bakara 87’de Allah'ın bahsettiği husus hem ardarda gelen, birbirinin ardından gelen kavim resûlleri hem de birbirinin ardından gelmeden, aralarında fetret devirleri olan nebîler, peygamberler. Mu’minun 44 de ise sadece Allahû Tealâ kavim resullerinden bahsediyor. Birbirlerinin ardından gönderildiğini ve vazifelerini yaptıklarını ama bütün kavimlerin kendilerine gelen resûlü yalanladıklarını söylüyor Allahû Tealâ.

Sevgili kardeşlerim, bu konu hep birbirine karıştırılmıştır. Aslında son derece açıktır. Allahû Tealâ bütün kavimlere ardarda resûller gönderiyor. Hiçbir kavim, hiçbir zaman resûlsüz bırakılmıyor. İşte Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın?” (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.


“Müzminler cehennemin kapısına gelirler, kapılar açılır ve cehennemdekiler onlara der ki: “Size, Allah'ın resûlleri gelip size Allah'ın âyetlerini okumadılar mı ve size Allah'ın âyetlerini okuyarak bunun mânâsı şu oluyor Allah'ın âyetlerini okudularsa mutlaka şunu söylemişlerdir. “Allah resûllerini âmenû olanları müjdelemek için ve âmenû olmayanları Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri uyarmak için gönderir. Size Allah'ın resûlleri gelip de Allah'ın âyetlerini okumadı mı demekten âyetteki murat odur ki; size Allah'ın resûlleri gelip de bakın siz Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz, gideceğiniz yer cehennemdir, sizi uyarıyoruz.” demediler mi?” diyor Allahû Tealâ. Cehennem bekçileri onlara böyle söyleyince onlar da diyor ki: “Geldiler ama azap kâfirlerin üzerine hak oldu.”

Öyleyse cehenneme kim giderse gitsin, cehenneme gidenlere mutlaka bu söz söyleniyor. Mutlaka bu ifade söyleniyor. Şimdi bu konunun bir başka açıdan ele alınmasını görüyoruz. Allahû Tealâ adına nezir demiş bu sefer ama ikisinin de aynı kişi olduğu yani resûl olduğu kesindir. Allahû Tealâ Mulk Suresinin 8, 9, 10. âyetlerinde diyor ki:

67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.


“Kıyamet günü cehennemin kapılarında birikilir sonra kapılar açılır. Cehennem bekçileri, cehenneme girenlerin hepsine derler ki: “Size Allah'ın nezirleri gelip de size Allah'ın âyetlerini okumadılar mı ve cehenneme geleceğinizi size söylemediler mi?”

Demin söylediğimiz Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesinde resûl insanlara cehenneme gideceklerini söylüyor. “Siz Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi cehennemden kurtulamaz, gideceğiniz yer cehennemdir. Ya Allah'a ulaşmayı dileyin kendinizi kurtarın ya da öyle yapmazsanız gideceğiniz yar cehennemdir.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, peki Mulk 8, 9, 10 ne diyor?

“Size Allah'ın nezirleri gelip de buraya cehenneme geleceğinizi, size Allah'ın âyetlerini okumadılar mı? Yani “Sizler Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz gideceğiniz yer cehennemdir.” demediler mi? Ve bunu söyledikten sonra da gideceğiniz yerin cehennem olduğunu söylemediler mi? Onlar da, bütün oraya gidenler aynı şeyi söylüyorlar: “Söylediler. Bize cehenneme geleceğimizi, Allah'a ulaşmayı dilemediğimiz için gideceğimizin yerin cehennem olduğunu söylediler. Ama

1- Biz onlara inanmadık.
2- Onlara dedik ki: “Allah hiçbir şey indirmemiştir.”
Resûle inanmıyorlar ve Allah'ın herhangibir şey indirdiğine de inanmıyorlar. “Allah hiçbir şey indirmemiştir.” diyorlar. Buna karşılık Allah'a inanıyorlar ama Allah'ın bir şeyler indirdiğine inanmıyorlar. “Allah hiçbir şey indirmemiştir.” dedik.
3-“Ve biz seni apaçık bir dalâlet içinde görüyoruz, dedik.” diyorlar.

Dalâlette olanlar, ister devrin imamı olsun, ister her kavmin resûlleri olsun bütün resûllere aynı şeyi söylüyorlar. “Biz seni dalâlette görüyoruz.” Dalâlette olanlar hidayette olanlara, hidayette olanları dalâlette gördüklerini söylüyorlar. İyi mi sevgili kardeşlerim? Âyet-i kerime açıkça böyle. Peki, sonrası? Sonrası açık ve kesindir. Onlar şöyle bir noktaya ulaşıyorlar.

“Eğer biz işitmiş ve idrak etmiş olsaydık burada cehennemde mi olurduk. Yani Allahû Tealâ gözlerimizde ki hicab-ı mestureyi açsaydı, bizden gışaveti alsaydı, kulaklarımızdaki vakrayı alsaydı, işitme hassamızın mührünü açsaydı, kalbimizdeki ekinneti alsaydı, kalbimize ihbat koysaydı hiç burada cehennemde olur muyduk? O zaman işiten ve idrak edenler olacaktık.” diyorlar.

İşte sevgili kardeşlerim bütün kavimlere Allahû Tealâ resûllerini gönderir. Bugün de dünyada ne kadar kavim varsa bütün kavimlerde şu anda Allah'ın resûlleri vardır. İşte bu resûller bütün kavimlerde şu anda kavimlerine açıklamalar yapıyorlar. O kavim hangi dilden olursa olsun açıklamalar bizim size yaptığımız açıklamaların aynıdır.

Benzer konular