Geleneksel Îslâm tatbikatında ümmet kavramı Peygamberimizin kendisinden sonra gelecek, her mu’min olduğunu söyleyene şefaat edeceği kabul edilmektedir. İnşaalah bize ümmet ve her kavmin şahitlerini anlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Geleneksel Îslâm tatbikatında ümmet kavramı Peygamberimizin kendisinden sonra gelecek, her mu’min olduğunu söyleyene şefaat edeceği kabul edilmektedir. İnşaalah bize ümmet ve her kavmin şahitlerini anlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Geleneksel Îslâm tatbikatında ümmet kavramı Peygamberimizin kendisinden sonra gelecek, her mu’min olduğunu söyleyene şefaat edeceği kabul edilmektedir. İnşaalah bize ümmet ve her kavmin şahitlerini anlatır mısınız?

Sevgili kardeşlerim kıyâmet günü bütün kavimler şahitleriyle birlikte toplanır. Her kavmin resûlü oradadır. Devrin imamı da oradadır. O devrin imamı da onlarla beraber kendi çağında yaşayan insanlarla birliktedir. Ve her devri her milletinde bulunan resûller, her kavimde bulunan resûller o kavmin şahidi olurlar. O devirdeki imam, ister Allahû Tealâ’nın bir nebîsi olsun (Huzur namazının imamıdır.) ister nebî olmasın, kavim resûllerinden birisini Allahû Tealâ huzur namazının imamı kılsın (Vekaleten bir imamlık müessesesi.) ama hepsi aynı hüviyettedir. Hepsi şahittirler bütün kavimlerdeki resûllere.

O kavimlerdeki resûller Allahû Tealâ’nın irşad makamına tayin ettiği kişilerin şahididir. İrşad makamına tayin edilen şahitler daha alt kademedeki mürşitlerin şahididir. Daha alt kademedeki ve daha alt kademedeki mürşitler de bu şahitlerin sırasına tâbîdir.

Şefaat müessesesi ise kıyâmet günü geçerli değildir. Allahû Tealâ birçok âyetinde kıyâmet günü hiç kimsenin şefaate nail olamayacağını açık bir şekilde ifade ediyor. Şefaatin dünya hayatında gerçekleşeceği ise Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesinde açıklık kazanıyor. Diyor ki Allahû Tealâ:

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


“O kendilerine zulmedenler sana gelselerdi, tövbe etseler ve Allah'tan mağfiret dileselerdi, sen de onların resûlü olarak onlar için bizden mağfiret dileseydin tövbelerini kabul etmek suretiyle Allah'ın her iki talebi de kabul ettiğini görecektin. Yani onların günahlarını Allahû Tealâ af edecekti hepsini onların talebi üzerine. Senin de talebin üzerine onların günahlarını bir defa daha af edecekti. Yani her iki talep de sahabeye ait.

Sahabenin talebi üzerine Allahû Tealâ günahlarını af ediyor (sıfırlıyor günahlarını). Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine sıfırlanan günahları bir defa daha af ediyor, sevaba çeviriyor. İşte bunun adı mağfirettir.
 
Dünya hayatında Allah'ın mürşidine Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin tâbî olmasıyla mümkündür. 12 ihsan ile tâbiiyet bunu sağlar. 7 tane ihsandan 7 tane af edersiniz bu 12 ihsandan sonraki 7 tane nimetten bir tanesi günahların sevaba çevrilmesidir.  Aynı numara içinde o bir tane içinde o kişinin o güne kadar kazandığı dereceler 1’e 10 iken o günden itibaren 1’e 100 olur. O 1’e 100’den 700’e kadar da yükselir.

Benzer konular