Hûd 116’da; Yüce Rabbimiz yeryüzünde fesadı önleyecek fazilet sahibi kişiler olmasını istiyor. Maaruf ile emretmek ve münkerden sakındırmak ile (münkerden sakındırmak yani nehyetmek ile) fesatın önlenmesi arasında bir ilişki var mı?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fitne ve Fesad » Hûd 116’da; Yüce Rabbimiz yeryüzünde fesadı önleyecek fazilet sahibi kişiler olmasını istiyor. Maaruf ile emretmek ve münkerden sakındırmak ile (münkerden sakındırmak yani nehyetmek ile) fesatın önlenmesi arasında bir ilişki var mı?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Hûd 116’da; Yüce Rabbimiz yeryüzünde fesadı önleyecek fazilet sahibi kişiler olmasını istiyor. Maaruf ile emretmek ve münkerden sakındırmak ile (münkerden sakındırmak yani nehyetmek ile) fesatın önlenmesi arasında bir ilişki var mı?

%100 bir ilişki, 100 üzerinden 100 ile illiyet rabıtası söz konusu. İkisi de aynı şeydir. Maarufla emretmek ve münkerden nehyetmek yani sakındırmak (ikisini beraber ele alalım) ile fesadın önlenmesi ikisi de aynı şeydir.
 
Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadîsinde: “Sizler maaruf ile emretmezseniz ve münkerden nehyetmezseniz Allah size azab eder.” buyuruyor.

Bir maarufla emretmeye ve münkerden nehyetmeye yetkili olmak var, bir de herkesin karınca kaderince böyle yapmaya çalışması var.    

Öte yandan Rûm 41’de: “İnsanların kendi elleriyle kazandığı karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki dönerler diye. Yani Allah'a dönerler Allah'a ruhlarını ölmeden evvel ulaştırırlar diye. Onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.” buyuruluyor.

Azap ile kişinin kendi elleriyle ürettiği fesat arasında bir ilişki var mı?

Azap fesatın sonucudur. Kesinlikle mevcut.
 
Hûd Suresinin 116. âyet-i kerimesine bakıyoruz:

11/HÛD-116: Fe lev lâ kâne minel kurûni min kablikum ûlû bakıyyetin yenhevne anil fesâdi fil ardı illâ kalîlen mimmen enceynâ minhum, vettebeallezîne zalemû mâ utrifû fîhi ve kânû mucrimîn(mucrimîne).
Bu durumda, sizden önceki nesillerden bakiye sahiplerinden (asırlarca münkerden nehyedenler ve ma’rufla emredenler) onlardan kurtardıklarımızdan pek azı dışındakilerden de bir kısmı, yeryüzünde fesattan nehyetseler (men) olmaz mıydı? Zalim olanlar, onları şımartan şeylere (mal, mülk) tâbî oldular. Ve mücrimler (suçlular) oldular.


“Bu durumda, sizden önceki nesillerden bakiye sahipleri yani asırlar boyunca münkerden nehyedenler ve ma’rufla emredenler, onlardan kurtardığımız kimselerden pek azı  hariç yeryüzünde fesattan nehy (men) etseler olmaz mıydı? Zalim olanlar, onları şımartan şeylere (mal, mülk) tâbî oldular. Ve mücrimler (suçlular) oldular.”

Rûm 41:

30/RÛM-41: Zaheral fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).
İnsanların elleriyle kazandıkları sebebiyle karada ve denizde fesat zuhur etti (ortaya çıktı), yaptıklarının bir kısmının onlara tattırılması için. Umulur ki böylece onlar, (Allah’a) dönerler (yönelirler).


zaharel fesâdu fîl berri vel bahri: Denizde ve karada fesat zahir oldu (ortaya çıktı).
bimâ kesebet eydin nâsi: İnsanların ellerinin kazandığı (ellerinin intisap ettiği şeyler) sebebiyle.
li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn (yerciûne): Onlara yaptıklarının bir kısmını tattırsınlar diye (amellerinin bir kısmını kendilerine tattırsınlar diye) ve dönerler diye (ve böylece dönsünler diye), Allah'a dönsünler diye.”

Azap ile kişinin kendi elleriyle ürettiği fesat arasında bir ilişki var mı diyor.

Kişinin kendi elleriyle ürettiği fesat; başkalarını Allah'ın yolundan men etmektir. Kimdir fesatı üretenler? Yeryüzünde fesat çıkaran müfsitlerdir. Ve bu insanlar mutlaka 2 kat azaba duçar olacaklardır Ahzab Suresinin 67 ve 68. âyet-i kerimesi gereğince. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor Ahzab 67 ve 68’de:

33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptırdılar.”

33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel’anhum la’nen kebîrâ( kebîran).
“Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.”


“O cehennemdekiler derler ki: “Yarabbi, biz devrimizin küberasına yani devrin büyüklerine ve sâdatlarına her konunun ileri gelenlerine itaat ettik (burada konu dîn). Dîn konusunda ileri gelenlere itaat ettik. Bu yüzden cehennemdeyiz. Yarabbi onlara 2 kat azap ver. Onları en büyük lânetin ile lânetle.”

Öyleyse muhteva aynen yerli yerine oturuyor. Azap ile kişinin kendi elleriyle ürettiği fesat arasında ilişkinin olduğu kesin. Kim fesatın sahibiyse o lânet alıyor. Lânet alan kendi suçunun karşılığı olan cezanın en az 2 katı cezayla cezalandırılıyor.

Benzer konular