Nebî ve resûl kavramını açıklayabilir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Nebî ve resûl kavramını açıklayabilir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nebî ve resûl kavramını açıklayabilir misiniz?

Sevgili kardeşlerim! Nebîler peygamberlerdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de son Nebîdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki Ahzâb Suresinin 40. âyet-i kerimesinde:

33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.


"Muhammed aranızdan hiçbir erkeğin babası değildir. O Allah'ın Resûl'üdür ve Nebî'lerin Hatemi'dir; mührüdür, hitam bulmuştur. Nübüvvet peygamberlik onunla birlikte hitam bulmuştur." diyor. Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)'dir. Peygamberler arasında fetret devirleri vardır. Hz. İsa'dan 600 sene sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V) görev almıştır. 600 sene peygambersiz geçmiştir. Ondan evvel, Hz. İsa'dan evvel yüzlerce sene geçmiştir daha evvel ki peygamberle kendi arasında.

Sevgili kardeşlerim! Demek ki; peygamberler arasında fetret devirleri var, peygambersiz devre var. Ama resûller arasında fetret devri yok. Allahû Tealâ Mu'minûn Suresinin 44. âyet-i kerimesinde diyor ki:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


"Biz bütün kavimlere resûl göndeririz ve bütün kavimlere gönderdiğimiz bu resûlleri ardarda göndeririz. (Yani? Yani hiçbir kavimde resûlsüz bir devre yaşanması mümkün değildir.) Mutlaka o devirde bir resûl o kavimde mutlak olarak yaşar." Şu anda da dünyada ne kadar kavim varsa o kavimlerin herbirinin içinde, onlara kendi dilleri ile hitap eden resûller geçerlidir. Allahû Tealâ İbrâhîm Suresinin 4. âyet-i kerimesi diyor ki:

"Biz her kavme onların lisanıyla konuşan, onların lisanıyla onlara hitap eden resûller göndeririz." diyor. İbrâhîm Suresinin 4. âyet-i kerimesi:

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.


"Her kavme o kavmin lisanıyla hitap eden o kavimden birisini resûl olarak göndeririz." diyor. İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesinde:

17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.


"Biz bir resûl göndermedikçe hiç kimseye azap etmeyiz." diyor Allahû Tealâ. Ama bütün kavimlere resûl gönderdiği bu sözün arkasından, bu âyetin arkasından Meryem Suresinin 71. âyet-i kerimesine baktığımız zaman ortalık aydınlanıyor. Diyor ki Allahû Tealâ orada:

19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.


"İçinizden hiç kimse cehenneme uğramamış olmayacaktır. Kıyâmet günü, içinizden hepiniz mutlaka cehenneme uğrayacaksınız." diyor. Sonrada "Onların bir kısmı sürünerek cehenneme girecekler. Orada diz üstü çökmüş vaziyette bekleyecekler, diğerleri ise oradan cennetimize alacağız." diyor Allahû Tealâ. Öyleyse, demek oluyor ki; herkes kıyâmet günü mutlaka cehenneme uğrayacak. Öyleyse "Biz bir resûl göndermeden insanları cezalandırmayız." diyorsa Allahû Tealâ. Hiçbir kavme, hiçbir zaman aralığında resûl göndermemiş olması mümkün değildir. Mu'minûn Suresinin 44. âyet-i kerimesi bu konuda kesin teşhisi zaten itiraza mahal koymayacak, kalmayacak kadar açık bir şekilde koymuş. Yani Allahû Tealâ'nın dizaynında Allahû Tealâ'nın söylediği şey:

Madde-1: Biz bütün kavimlere resûl göndeririz.
Madde-2: Resûl göndermediğimiz hiçbir kavim olmaz. "Ardarda göndeririz. Hiçbir kavmi hiçbir devrede resûlsüz bırakmayız." diyor. "Ardarda göndeririz." diyor.

Sonra da korkunç olaydan bahsediyor. "Hangi kavme resûl gönderdiysek, bütün kavimler o resûlleri ret ettiler, inkâr ettiler." diyor. Bugün de dünya üzerinde aynı şey yaşanıyor. Allah hangi kavme resûl gönderdiyse, o resûller o kavmin müntesipleri tarafından hep inkâr ediliyor.

Resûller melek resûl olabilir, cin resûl de olabilir. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de cin resûllerinden bahsediyor ve melek resûllerinden bahsediyor. Ama bir melek nebî, bir cin nebî hiç olmamıştır, cinlerden ve resûllerden Allahû Tealâ'nın peygamber tayin etmesi mümkün değildir. Kur'ân-ı Kerim A'dan Z'ye inceledik ve gördük ki; Allahû Tealâ asla meleklerden ve cinlerden nebî tayin etmiyor. Allahû Tealâ diyor ki: "Biz resûllerimizi tayin ederiz ve Biz gaybı biliriz. Ama gaybı resûllerimizden hiçbirine bildirmeyiz. Sadece rızamıza ulaşmış olan resûle bildiririz" diyor. Allah'ın rızasına ulaşmış olan resûl, O devrin imamıdır.

72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).
O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).

72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,


"Sadece o resûle bildiririz." diyor. Öyleyse resûllerden sadece rızaya ulaşmış olanlara Allahû Tealâ gaybı bildiriyor, onun ötesinde hiçbir resûlüne bildirmiyor. Sevgili kardeşlerim! O gaybın kendisine bildirildiği resûl, devrin imamı olan resûldür. Nübüvvet müessesi bitmiştir ve devrin imamlığı nebîlerin (peygamberlerin) aslî vazifesidir. Onlar huzur namazının imamlığını asil olarak gerçekleştirirler. Ama onların bulunmadığı devirlerde de Allah'ın katında huzur namazı hep kılınacaktır. Ama nebî bulunmadığı sürece devrin imamlığına o kavim resûllerinden birisi Allahû Tealâ tarafından tayin edilir ve bu görevi o yapar. Kendisi nebî değildir. Ama nebîlerin bulunmadığı devrede bu görevi yapmakla vazifelenmiştir. Her devirde mutlaka huzur namazı kılınır. 14 asırdır dünya üzerinde peygamber yok. Ama 14 asırdır huzur namazının imamlığı devam ediyor, kıyâmete kadar da devam edecektir.

Nebî resûllerin 5 görevi vardır. Velî resûllerin 4 görevi vardır:

1- Allah'ın âyetlerini okumak.
2- Öğretmek ve onların muhtevasının derinliklerini anlatmak.
3- Hikmeti öğretmek.
4- Ve hikmetin ötesini öğretmek.

Nebîlerin 5 görevi. Ama nebî olmayan resûller 4 görevle görevlidir. Bu hikmetin ötesini öğretmek onların yetkisinde değildir. Kitabı öğretmek, o, onun kitabın muhtevasını öğretmek, onun ötesini öğretmek ama hikmetin, hikmeti öğretmekte resûller için bir görevdir, velî resûller için. Ama hikmetin ötesini öğretmek sadece nebîlerin vazifesidir. Nebîler 5 görevle görevlendirilmişlerdir. Allah'ın âyetlerini okumak, o âyetleri öğretmek, hikmeti öğretmek bu temel görevlerin ötesinde hikmetin ötesi var. O sadece devrin imamları ve sadece nebîler tarafından öğretilir. Öyleyse Allahû Tealâ'yla olan ilişkilerde farklı hususlar görüyoruz. Allahû Tealâ'nın nebîleriyle, Allah’ın resûlleri birbirinden farklı dizaynda Allahû Tealâ tarafından vazifelendirilmişlerdir. İncelediğimiz zaman farklılıkların hep var olduğunu görüyoruz.

Allahû Tealâ'nın resûlleri arasında melek resûllerin varlığını görüyoruz. Ama meleklerden bir peygamber hiç olmamıştır. Kiramen katibîn melekleri resûl olarak geçiyor Kur'ân'ı Kerim'de ve ölüm melekleri gene resûl olarak geçiyor. Ama nebîlerden, meleklerden veya cinlerden bir nebî hiçbir zaman oluşmamıştır. Görülüyor ki; nebîlerle (peygamberlerle) peygamber olmayan resûller arasında büyük farklılıklar var. Allahû Tealâ aralarını kesin şekilde açmış. Farklılıklar çok açık bir şekilde yerleşmiş Kur'ân-ı Kerim'e.


Benzer konular