Siz, "Bize ait olmayan sözleri insanlara söyleyip vakfımıza leke düşürmeyin." diye buyurmuştunuz. Allahû Tealâ, her kavimde resûl beas ettiğini ve bu resûllere tâbî olmayanların dalâlette olduğunu söylüyor. Günümüz resûlüde Zat-ı Âliniz olduğuna göre insanların size tâbî olamayanların dalâlette olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Dalâlet » Siz, "Bize ait olmayan sözleri insanlara söyleyip vakfımıza leke düşürmeyin." diye buyurmuştunuz. Allahû Tealâ, her kavimde resûl beas ettiğini ve bu resûllere tâbî olmayanların dalâlette olduğunu söylüyor. Günümüz resûlüde Zat-ı Âliniz olduğuna göre insanların size tâbî olamayanların dalâlette olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Siz, "Bize ait olmayan sözleri insanlara söyleyip vakfımıza leke düşürmeyin." diye buyurmuştunuz. Allahû Tealâ, her kavimde resûl beas ettiğini ve bu resûllere tâbî olmayanların dalâlette olduğunu söylüyor. Günümüz resûlüde Zat-ı Âliniz olduğuna göre insanların size tâbî olamayanların dalâlette olduğunu söyleyebilir miyiz?

Hayır! Söyleyemezsiniz. Çünkü bakın, böyle söylediğiniz zaman yanlış söylemiş oluyorsunuz.Dalâlet  oradan başlamaz. Dalâlet Allah’a ulaşmayı dilemedikleri noktadan başlar insanların. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes dalâlettir. Dalâletten kurtulmak için mürşide ulaşmak gerekmiyor. Küfürden kurtulmak için mürşide ulaşmak gerekmiyor. Resûle tâbî olmak, mürşide tâbî olmak ikinci etaptır. Ama bu etaba ulaşmadan da insanlar kurtuluşa ulaşabilir. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, dilediği andan itibaren kurtulmuştur. Mutlaka Allah’ın cennetine girecektir. Bir insan düşünün Allah’a ulaşmayı dilemiş, Allahû Tealâ onun kalbine bakıyor hep ve  kalbinde Allahû Tealâ o kişinin neler gizlediğini biliyor. Zumer Suresinin 7. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-7: İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufra, ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
Eğer inkâr ederseniz, muhakkak ki Allah, sizden Gani’dir (size ihtiyacı yoktur). Ve O, kulları konusunda küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizden razı olur. (Hiç)bir günahkâr, diğerinin (başkasının) günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece size yapmış olduklarınızı haber verecek. Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.


"innehû alîmun bi zâtis sudûr: Allah göğüslerde olanı bilir." diyor Allahû Tealâ.

Hep bunun için, göğüste olan nedir? Kalpte olanı bilir. Hep kalbinize bakar. Allah’a ulaşmayı dileme tahakkuk etmişse, kalbiyle o kişi derhal Allahû Tealâ tarafından Allah’ın vesayeti altına (koruyuculuğu) altına alınır ve  o kişinin vekili olur. Artık tağut o kişiye tesir edemez. Bu kişi bu noktadan itibaren, kurtulmuştur. Öyle ise tâbî olmayanın  dalâlette olduğunu söyleyemezsiniz. Dalâlet ondan çok daha evvel başlar. Kişi Allah’a ulaşmayı dilemiştir, ertesi gün ölmüştür. O kişi cennete gidecektir. Dalâletten kurtulmuştur. Tâbî olmuş mudur, hayır! Olmamıştır. Ama cehennemden kurtulmuştur. Öyleyse önce tamamını anlayacaksınız! Ondan sonrada bizim anlattığımız gibi anlatacaksınız. Yoksa böyle söylediğiniz gibi yanlış olur ifadeniz. Gerçekten mürşide tâbî olan ikinci defa hidayette olur. Bu ikinci hidayettir. Öyleyse dalâlette kalmayan insanlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Ama mürşidlerine tâbî olunca hidayetleri perçinleşir. Dalâlette hiç olmayacak insanlardır onlar.

Benzer konular