A’raf-178, En’âm 31 ve Yûnus 45 arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » A’raf-178, En’âm 31 ve Yûnus 45 arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

A’raf-178, En’âm 31 ve Yûnus 45 arasında bir ilişki var mıdır?

7/A'RÂF-178: Men yehdillâhu fe huvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).


6/EN'ÂM-31: Kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasratenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârahum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).
Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?


10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârafûne beynehum, kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

    
“Allah’a mülâki olmayı tekzip edenler hüsranda oldular. Hüsrana düştüler.”  

ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne): onlar hidayete erenler olmadılar. Onlar hidayette olmadılar.

Hidayet üzere de olmadılar, hidayette de olmadılar. Hidayette değiller. Daha Allah’a ulaşmayı dilemedikleri sürece hidayette olmaları mümkün değil.

Şimdi suale bakalım: Bu âyet-i kerimeyle (A’râf-178 ile) En’âm Suresinin 31. âyet-i kerimesi arasındaki ilişkiden bahsediyor. Bu âyet-i kerime A’raf-178’de: “Kim dalâlette ise onlar hüsrandadırlar.” diyor.

En’âm Suresinin 31. âyet-i kerimesi:

6/EN'ÂM-31: Kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasratenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârahum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).
Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?


Bu âyetle, A’râf-178 ile En’âm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde Allah’a ulaşmayı dilemeyenler dalâlettedir, diyebilir miyiz?

Allahû Tealâ, A’râf -178’de dalâlette olanların hüsranda olduğunu söylüyor. En’âm-31’de de Allah’a mülâki olmayı tekzip edenlerin (yalanlayanların) hüsranda olduğu ifade ediliyor. Hüsrandalarsa, hüsranda olanlar dalâlette olduğuna göre dalâletteler.

Sual: Bu âyet-i kerimelerle Yûnus Suresi 45. âyet-i kerimelerle arasında bir ilişki var mı?

“ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum: ve o gün gündüzden 1 saatten fazla kalmamışlar…”

Yani 1 saat kalmışlar gibi onları toplayacak… “Birbirlerini tanıyacaklar. Allah’a mülâki olmayı yalanlayanlar hüsranda oldular. Hüsrana düştüler.” diyor Allahû Tealâ.

“lem yelbesû illâ sâaten minen nehâr: 1 saatten başka kalmamışlar gibi onları toplayacaklar.” diyor Allahû Tealâ.

Allah’a mülâki olmayı tekzip edenler, hidayete hidayet üzere olmadılar.

Hidayete ermediler ifadesi, ruhlarını Allah’a ulaştırmadılar oluyor. Hidayette değiller. Allah’a ulaşmayı dilemedilerse hidayete ermek şöyle dursun, hidayet üzere de değiller.  Allah’a mülâki olmayı yalanlayanlar hidayet üzerede değiller. Allah’a ulaşmayı dileselerdi hidayet üzere olacaklardı.

“Hevasını kendilerine ilâh edinenleri görüyor musun?”

fe hidahillahû alâ ilmin: Allah onları ilim üzere dalâlette bırakır.
ve hateme alâ semihi: onların işitme hassası üzerine mühür vurulur (işitme hassaları mühürlüdür).
ve kalbuhû: ve kalpleri de mühürlüdür (kalplerindeki idrak hassası).
ve cealâ ala basarihi gisave: ve görme hassasının da üzerine gışavet çekip kılıınır.
ve men yehdi min badillah: bundan sonra o kişiyi kim hidayete erdirir?
efelâ tezekkerûn: tezekkür etmez misiniz?

“Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme hasası) ve kalplerindeki idrak hassasını mühürler ve onların kalplerindeki basar hassasının (görme hassasının üzerine) üzerine gışavet isimli bir perde çeker. Öyleyse bundan sonra kim o kişiyi hidayete erdirebilir?”

Öyleyse âyet-i kerimeler art arda aynı özelliklere götürüyor. Yâsîn-23’de dalâlette olan bir kişinin özellikleri veriliyor:

36/YÂSÎN-23: E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni.
Ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez (sağlamaz). Ve onlar beni kurtaramazlar.


Gözler, kulaklar, kalp idraksiz. Yani görme hassasının üzerinde gışavet var. İşitme hassası mühürlü, kalpteki idrak hassası da mühürlü.

Benzer konular