Âli İmrân Suresi 164. âyet-i kerimesinde belirtilen mü’minlerin başlarının üzerlerine ni’met olarak beas edilen resûlün, Mucâdele Suresi 22. âyet-i kerimesinde belirtilen, kalbine îmân yazılanların desteklendiği ruh ile ilişkisinin olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmenû » Âli İmrân Suresi 164. âyet-i kerimesinde belirtilen mü’minlerin başlarının üzerlerine ni’met olarak beas edilen resûlün, Mucâdele Suresi 22. âyet-i kerimesinde belirtilen, kalbine îmân yazılanların desteklendiği ruh ile ilişkisinin olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Âli İmrân Suresi 164. âyet-i kerimesinde belirtilen mü’minlerin başlarının üzerlerine ni’met olarak beas edilen resûlün, Mucâdele Suresi 22. âyet-i kerimesinde belirtilen, kalbine îmân yazılanların desteklendiği ruh ile ilişkisinin olduğunu söyleyebilir miyiz?

3/ÂLİ İMRÂN-164: Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.


Âli İmrân-164:

le kad mennallâhu alel mu’minîne: Mü’minlerin üzerine (başlarının üzerine) bir ni’met olmak üzere muhakkak ki, mutlaka
iz bease fîhim resûlen min enfusihim: Onların içinden, onların nefslerinden, onların aralarından ve “fîhim” onların içinde ve onların aralarından resûl beas etti.” diyor Allahû Tealâ. “Bir resûl beas ederiz.”
yetlû aleyhim âyâtihî: Onların üzerine âyetlerini okusun diye ve anlatsın diye, açıklasın diye.
ve yuzekkîhim: Ve onları tezkiye etsin diye.
ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete): Ve onlara kitap ve hikmet öğretsin diye.
ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin): Onlar bundan evvel onlar açık bir dalâlet içinde idiler.”

Âli İmrân Suresinin 164. âyet-i kerimesindeki resûl, Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinde kişinin başının üzerine ruhu gelen resûldür. Yani devrin imamıdır. Diyor ki Allahû Tealâ Mucâdele-22’de:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri: O kavmi bulamazsın (diyor) Allah’a âmenû olan ve yevmil âhire âmenû olan, Allah’a îmân eden ve yevmil âhire, ruhu Allah’a ulaştırma gününe îmân eden
yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu: Allah'a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın.” diyor.
ve lev kânû âbâehum: Onların anne-babalarından olsa bile
ve ebnâehum: Çocuklarından olsa bile
ve ihvânehum: Ve kardeşlerinden olsa bile
ev aşîretehum: Veya aşiretlerinden olsa bile
ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne: Onların ki kalplerine îmân yazıldı.
ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu): O’ndan, Allah'tan bir ruhla desteklendiler, yed edildiler.
ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru: Ve onları altından ırmaklar akan cennetlere konurlar.
hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalırlar.
radıyallâhu anhum: Allah onlardan razıdır,
ve radû anh(anhu): Ve onlar da Allah'tan razıdırlar.
ulâike hizbullâh(hizbullâhi): Onlar, Allah taraftarıdırlar.
e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne): O hizbullah var ya, onlar felâha erenlerdir.”

Yani hizbullah Allah’ın taraftarları. Burada Âli İmrân Suresinin 164. âyet-i kerimesinde belirtilen mü’minler, mü’minlerin üzerine devrin imamının ruhu bir ni’met olarak geliyor. Allahû Tealâ bir ni’met olmak üzere başlarının üzerine devrin imamının ruhunu getiriyor. Mucâdele-22’de de: “Allahû Tealâ onların kalplerinin içine îmân koyar.” diyor Allahû Tealâ ve “Onları Kendinden bir ruh ile destekler. Kalplerinin içine îmânı yazar ve onları Kendisinden bir ruh ile destekler.”

Allah’ın katından gelen bir ruh; devrin imamının ruhu.

“Üzerine bir ni’met olarak beas edilen resûlün, Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinde belirtilen, kalbine îmân yazılanların desteklendiği ruh ile ilişkisi var mıdır?”

Aynı ruhtur. İkisi de devrin imamının ruhudur.

Benzer konular