Zumer 53, Furkan 70 ile Nisâ 64 arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Zumer 53, Furkan 70 ile Nisâ 64 arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zumer 53, Furkan 70 ile Nisâ 64 arasında bir ilişki var mıdır?

39/ZUMER-53: Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."


25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Elbette. Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesinde de günahların sevaba çevrilmesinden yani mağfiretten bahsediyor.

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi): Biz hiçbir resûl göndermedik, ancak Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilsin diye göndeririz.
ve lev ennehum iz zalemû enfusehum: Onlar ki nefslerine zulmetmişlerdir
câûke: Sana gelselerdi
festagferûllâhe: Allah’tan mağfiret dileselerdi
vestagfere lehumur resûlu: Ve onların resûlü de onlar için mağfiret dileseydi
le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen): Allah’ı tövbeleri kabul edici ve rahmet gönderici olarak bulurlardı.

Yani burada Allahû Tealâ, sahâbe ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bahsediyor. Sahâbenin bütün günahlarını Allahû Tealâ sahâbenin talebi üzerine affedeceğini, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine de bir defa daha affedeceğini ifade buyuruyor.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ne oldu? Günahların affı 2 defa affa dönüştü, mağfirete dönüştü, günahların sevaba çevrilmesine dönüştü. Bu âyetler (Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesi ve Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesi), günahların sevaba çevrilmesi konusunda kesin bir hüviyet taşıyor. Zumer Suresinin 53. âyet-i kerimesinde ise Allahû Tealâ bunun da ötesinde bir şeyden bahsediyor. Ne kadar büyük günahlar işlerseniz işleyin, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü Yunûs Suresinin 7. ve 8. âyet-i kerimelerine göre sadece Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin kaybettiği dereceler, kazandığı derecelerden fazladır. “Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, onların mutlaka kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazla hale getirilir. Onlar mutlaka Allah’ın cennetine girer.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse herkese müjdeyi verin sevgili kardeşlerim! Ne kadar büyük günah işlemiş olurlarsa olsunlar insanlar, eğer Allah’a ulaşmayı dilerlerse, onların Allah’ın cennetine girmemeleri için bütün sebepler kalkmıştır. Kim Allah’a ulaşmayı dilemişse, Allah onun kalbindeki bu talebi işitmiş, bilmiş ve görmüştür. Derhâl Rahîm esmasıyla tecelliye başlamıştır, derhâl günahlarını örtmüştür. Yani sevaplarını günahlarından daha öteye mutlaka geçirmiştir. Bu kişi ertesi gün ölse, gideceği yer cehennem değildir, bu sebeple mutlaka Allah’ın cennetidir.

Allah’ın kanunu; kimin günahları sevaplarından fazla olursa sadece onlar cehenneme giderler, ebediyyen cehennemde kalırlar. Kimin de sevapları günahlarından fazlaysa, onların da gideceği yer mutlaka Allah’ın cennetidir, ebediyyen cennette kalırlar.

Şimdi sevgili kardeşlerim! Bu kadar kolaysa bu konu ve insanlar bunu bilmiyorlarsa ve bilmedikleri için (sırf Allah’a ulaşmayı dileme keyfiyetini bilmedikleri için) insanların çok büyük bir kısmı cehenneme gidecekse ve bu açıklamayı Allah’ın resûlleri yapıyorsa; o zaman Allah’ın öğretisi, o resûlleriyle (bütün kavimlerde şu anda Allah’ın resûlleri var) bu kâinattaki en kıymetli öğreti haline gelmiyor mu?

İnsanlar sadece cehaletleri sebebiyle, bilmedikleri için (dîn âlimi olarak geçinenlerin de %90’ından fazlası bu hakikati bilmedikleri için) Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar. Dilemezlerse, ne yaparlarsa yapsınlar kurtulmaları mümkün değil. O zaman Allah’ın risaletine kulak vermek söz konusu değil mi sevgili kardeşlerim? Bir kurtuluş reçetesi değil mi bu söylenenler? Kur’ân söylüyor ve insanlar (özellikle 100 küsur üniversitedeki dîn âlimleri) bunları bilmiyorlar.

Öyleyse öğrenmeleri zaman alıcı bir faktör olsa bile, bu bir müjde değil mi? İşte bu, bütün insanlık için bir kurtuluş müjdesidir, hidayet müjdesidir, çağımızın anahtarıdır.

Hidayetin başlangıç noktası Allah’a ulaşmayı dilemektir. Bu çağ hidayet çağıdır ve hidayetin açıklaması yapılmaktadır şu anda. Ve bütün insanlar Allah’tan, günahlarının mahiyeti ne kadar büyük olursa olsun ümitlerini asla kesmemelidirler.                

Benzer konular