Yüce Rabbimizin bizlerden dünya ve ahiret mutluluğumuz için istediği tevhid akidesini nasıl sağlayacağımızı açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Zikir » Yüce Rabbimizin bizlerden dünya ve ahiret mutluluğumuz için istediği tevhid akidesini nasıl sağlayacağımızı açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Yüce Rabbimizin bizlerden dünya ve ahiret mutluluğumuz için istediği tevhid akidesini nasıl sağlayacağımızı açıklar mısınız?

Yüce Rabbimiz tarafından Kur'ân-ı Kerim’deki mutaalip âyet-i kerimelerde, tevhid üzere olmamızı buyurmasına rağmen günümüzde gerek cemaatler gerek tarikatlar ve gerekse siyasi partiler ile İslâm ve ehli kitap arasında tevhid yerine tefrikanın yaşandığını görmekteyiz. Yüce Rabbimizin bizlerden dünya ve ahiret mutluluğumuz için istediği tevhid akidesini nasıl sağlayacağımızı açıklar mısınız?

 
Tevhidin muhtevasında, Allah'a mülâki olmayı dilemek var. Dilemeyen hiç kimse birlik ve beraberliğin içinde olamaz. Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ diyor ki: “Fırkalara ayrılmayınız.” O, Allah'ın en büyük emridir. Fırkalara ayrılamayınız. İşte Şûra Suresinin 13. âyeti kerimesi, dînlerin olmadığını, sadece bir tek dînin olduğunu,  onun da temelinin fırkalara ayrılmamak olduğunu söylüyor. Gelin beraberce bakalım ne diyor Allahû Tealâ Şûrâ-13’te. Diyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Habibim! Hz. Nuh'a, Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya indirdiğimiz (verdiğimiz) şeriatı Sana da vahyetmek suretiyle, Sana ve sahâbene de (size de) şeriat kıldık. Fırkalara ayrılmayın ve dîni ayakta tutun diye.”

Hepiniz biliyorsunuz ki sevgili kardeşlerim, Hz. İbrâhîm’in dîninin adı “hanif dîni” dir. Allahû Tealâ Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e buyuruyor ki:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.


“Habibim! Sen hanifsin. Hanif olarak vechini (zatını) dîne ikame et, dîni ayakta tutmak için. Sen hanifsin.”

Allah bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır. “Ve bu dîn (hanif dîni), Senin dînin, hanif dînidir. Hanif dîni, ezelden ebede kadar devam edecek olan, kayyum olan dîndir. Ezelden ebede kadar, kıyâmete kadar devam edecek olan kayyum olan dîn, işte o dîndir.” diyor Allahû Tealâ. Ve diyor ki (sonu önemli âyet-i kerimenin): “Allah'ın ne insanları hanif fıtratıyla yaratmasında ne de dîni hanif fırkasının dışında bir dîn yapmasında bir imkân yoktur. Allahû Tealâ mutlaka dînini kıyâmete kadar hanif dîni olarak sürdürecektir. Bütün insanları da hanif fıtratıyla yaratmaya devam edecektir. Allah'ın ne dînin de ne de insanları hanif fıtratıyla yaratmasında bir değişiklik göremezsin. Dîn, hanif dînidir ve bütün insanlar bu hanif dînini yaşayacak olan hanif fıtratıyla yaratılmışlardır.” buyuruyor Allahû Tealâ.

Öyleyse ne diyor Allahû Tealâ? “Dîni ayakta tut. Kıyamda tut dînini ve vechini ona göre ikâme et.” diyor. İşte Allahû Tealâ’nın söylediği Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde de: “Fırkalara ayrılmayın ve dîni ayakta tutun diye Sana da bu dîni nasip kıldık.” diyor. Öyleyse bir tek dîn sevgili kardeşlerim! Bir tek dîn; Hz. İbrâhîm’in hanif dîni. Ve fırkalara ayrılmak yok!

Şu anda dünya, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar diye dîn kendi içinde 3 parçaya ayrılmış. Ayrılması çok önemli olmayabilirdi. Ama insanlar ayrı ayrı dînlerin mensupları olduklarını zannederek savaştalar. Savaşın arkasında dîn farklılığı var. 3 dînde de diğer dînlerde olanlar kâfir ilan edilmiş durumda ve kan akıyor dünyada. İşte önümüzdeki günlerde bu akan kanlar mutlaka duracaktır. Mutlaka son bir savaş ve arkasından dînlerin birleştirilmesi. Bunların yakın gelecekte gerçekleştiğini göreceksiniz.

Öyleyse Hz. İbrâhîm’in hanif dînine baktığımız zaman bunun tam İslâm olduğunu görüyoruz. 3 esastan oluşuyor:
 
1- Vahdet: Allah'ın tekliği. Tek bir Allah var.
2- Tevhid: Allah'a ruhlarını hayattayken ulaştırmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka.
3- Teslim: Ruhun, vechin (fizik vücudun), nefsin ve iradenin Allah'a teslimi (4 teslim).

Sevgili misafirlerimiz, sevgili kardeşlerimiz! Allah'a sonsuz hamd ve şükrediyoruz ki; Allahû Tealâ bize bu güzellikleri öğretti. Öyleyse biz evvelâ kendi içimizde, ülkemizde, dîn farklılıklarını izale etmeliyiz. Gelecek günlerde dînimize girmiş olan bütün hurafeler devre dışı kalacaktır. Kur'ân’la mutlaka her husus karşılaştırılacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Dînde zorlama yoktur. “Lâ ikrâhe fîd dîni” diyor Allahû Tealâ. “kad tebeyyener ruşdu minel gayy: Rüşd yoluyla gay yolu (irşad yoluyla cehennem yolu) birbirinden ayrılmıştır, beyan edilmiştir, kesin şekle bağlanmıştır.” diyor Allahû Tealâ.

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.


Öyleyse sevgili kardeşlerim! Tek bir dîn olmasına rağmen Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik, Musevilik sanki farklı dînlermiş gibi insanları şeytan birbirlerine düşman etmeyi başarmış. Ve dünyada harpler bu sebeple hâlâ devam ediyor. İşte bütün dünyaya sulh ve sükûnun ulaşabilmesi, bu standartların, Allah'ın hakikatlerinin, bütün dînlerde öğrenilmesiyle gerçekleşecektir. Dünya mutlaka birlik hedefine ulaşacaktır. Allahû Tealâ’nın dizaynı, istikamette hedeflere varmaktır, birleşmektir, ayrılıklara son vermektir.

Ve kendi içimize baktığımız zaman, ülkemize baktığımız zaman, dînini yaşamakta olduklarını zanneden insanlar görüyoruz. İslâm'ın 5 şartıyla yaşanacağını zannedenler! Parça parça olmuşuz sevgili kardeşlerim! Kendi içimizde tarikatlar söz konusu. Her biri ayrı bir tarikat olarak var ve de aralarındaki muhtevaya baktığımız zaman, birbirlerine yardımcı olmaları gerekirken, adeta birbirlerine karşı olduklarını görüyoruz. Şeytan her konuya nifak sokmuş. Ve de İslâm'ın, hiç kimseyi cehennemden kurtarması mümkün olmayan 5 şartına indirgendiğini görüyoruz. Zannediyorlar ki namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahâdet getirmek; işte İslâm bu 5 şarttan ibarettir. Bir de uydurma hadîs, mevzu hadîs!

Bir bedevî gidiyor Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in yanına diyor ki:

- Ey Allah'ın Resûl’ü! Ben cennete gitmek istiyorum, ne yapayım?

Peygamber Efendimiz (S.A.V) de sözde ona söylüyor ki:

- Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelime-i şahâdet getir.

- Ey Allah'ın Resûl’ü! Ben bunların hepsini yaparsam cennete girer miyim?

- Girersin.

Hayır, giremez! Hiç kimse Allah'a mülâki olmayı, ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemeden Allah'ın cennetine giremez. Gideceği yer mutlak olarak cehennemdir. Söyledik konunun içinde.

Allah'a ulaşmayı dileyenler sadece onlar mü'minlerdir. Allah'a ulaşmayı dileyen mü'minler; sadece onları cennete girecek olanlar olarak kabul ediyor Allahû Tealâ. Bu fırkanın, münip olanların dışındaki bütün fırkaların, cehenneme gideceği açık bir şekilde Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde yer almış. Mü'minleri oluşturan bir tek fırka hariç, ötekilerin hepsinin gideceği yer cehennem. O tek fırka da (fırkalara ayrılmayanlar) Rûm-31’deki Allah'a ulaşmayı dileyip takva sahibi olanlar, şirkten kurtulanlardır. Öyleyse bütün ilim, yanlış temeller üzerinde şekillenmiş ve insanlar; yüzlerce, binlerce kişi okullardan mezun oluyor hep bu eksik ve yanlış ilmi tahsil ederek, Kur'ân hakikatlerinden haberdar olmaksızın.

Sevgili kardeşlerim! Gerçekten çok hüzün duyulacak bir noktadayız. Dîn yaşanmıyor. Dîn, İslâm’ın 5 şartı, Allah'a ulaşmayı dilemedikçe hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz. Bir husus daha var. İslâm'ın 5 şartına mutlaka ilave edilmesi lâzımgelen bu husus; zikir. Zikir, Allah'ın ismini “Allah, Allah, Allah, … Allah” diye sesle veya “Allah, Allah, Allah, … Allah” diye sessiz bir şekilde zikretmektir.

Sevgili kardeşlerim! Böyle bir müessesenin (zikir müessesesinin) varlığını inceliyoruz ve bakıyoruz ki Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesin. Allahû Tealâ bütün insanların cennete girmesini istiyor ve bunun için zikri farz kılmış. İşte İslâm'ın 5 şartında zikrin mevcut olmadığını görüyorsunuz ama Allahû Tealâ da zikri farz kılıyor. Diyor ki: “vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen): Allah'ın ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek Allah'a ulaş.”

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


Bu, ara sıra zikretmektir. Ve Allahû Tealâ farz kılmış. “Allah'ın ismiyle zikret!” diyor açık bir şekilde.

Sonra Ahzâb Suresinin 41. âyet-i kerimesinde: “yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran): Ey âmenû olanlar! Allah'ı çok zikirle (günün yarısından daha çok) zikredin.” diyor Allahû Tealâ.

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.


Nisâ-103’de ise:

“fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum: Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah'ı zikredin.” diyor.

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.


Öyleyse Allahû Tealâ’nın devamlı zikredilmesi üzerimize farz kılınmış. Ve zikir de farz başlangıç için. Orta seviyede Allah'ı çok zikretmek (günün yarısından daha fazla zikretmek) söz konusudur. Nihai noktada da Allah'ın bizden istediği şey, daimî olarak, kesintisiz olarak Allahû Tealâ’yı zikretmek. Zikri daim!

Sevgili kardeşlerim! Bu kadar açık ve kesin bir şekilde zikir farz olmasına rağmen, İslâm'ın muhtevasını ifade eden ne 32 farzda ne 54 farzda biz zikri bulamadık. Eğer bulan birisi varsa bize lütfen haber versin. Ne 32 farzın içinde ne 54 farzın içinde zikir yok. Zikir yoksa nefs tezkiyesi yok. Öyleyse Allah'ın bütün insanlara hediye edeceği, ruhun teslimi hiçbir zaman gerçekleşemez. Allah'ın doğrularını bugün yaşayabilenlerin, sadece tarikat mensupları olduklarını görüyoruz sevgili kardeşlerim. Tarikatlar da insanların büyük kısmı tarafından kötüleniyor. Oysaki zikir sadece tarikatlarda var. Onun dışında insanlar zikretmiyor. Günün yarısından da daha çok zikir de, daha çok zikir de, daimî zikir de farz olmasın rağmen, ne 32 farzın içinde ne 54 farzın içinde zikir olmadığı gibi tarikatların dışında zikir müessesesi tamamen devreden kalkmış. İnsanların küçük bir kısmı tarikatlarda, geri kalanlar da zikretmiyorlar. Zikir yoksa nefs tezkiyesi yoktur.

Nefsin kalbindeki afetlerin yok edilmesi ancak bir tek işlemle gerçekleşebilir. Onun adı zikirdir. Zikir yoksa nefs tezkiyesi yoktur. O zaman nefsimizin kalbindeki afetlerin bütünüyle durduğu bir noktada, o kişinin nefsiyle ruhu daimî bir kavganın içinde olacaktır ve ruh boşuna bekleyecektir bir hayat boyu, ona Allah'a göndersinler diye. Oysaki Allahû Tealâ açık bir şekilde ruhumuzu Allah'a ulaştırmamızı üzerimize farz kılıyor. “İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön. Geri dönerek Rabbine ulaş.” diyor ruha.

“Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh. İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh. Fedhulî fî ibâdî. Vedhulî cennetî.”

Allahû Tealâ buyuruyor ki Fecr-27, 28, 29, 30. âyetlerde:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey mutmain olan nefs!

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.


“Ey mutmain olan nefs!” Bu ifade nefsedir. Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne… Mutmainne kademesine gelmiş olan bir nefse sesleniyor: “Ey mutmain olan nefs! Allah'tan razı ol (Raddiye), Allah'ın rızasını kazan (Mardiyye)”. Ve “İrciî ilâ rabbiki: Rabbine dön (ulaş)!” Bu da tezkiye kademesidir. Sonra Allahû Tealâ önce nefse hitap ediyor: “Mutmain olan nefs! Allah'tan razı ol, Allah'ın rızasını kazan.” Ruha hitap ediyor: “Rabbine geri dön, geri dönerek O’na ulaş.” Fizik vücuda hitap ediyor: “Fedhulî fî ibâdî: O zaman kullarımın arasına gir. Allah'a ulaşmayı dilemeden sen kullarımın arasında değildin. Şimdi kullarımın arasına gir ve cennetime gir.” diyor fizik vücuda.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesin. Bütün insanlar için bütün kapıları açmış. İnsanlar da bu kapıdan girmek konusunda teçhiz edilmek imkânının sahibi değil. Çünkü dîn unutulmuş.

Muhterem Diyarbakırlı kardeşlerimiz, sevgili misafirlerimiz! Hiç bu söylediklerimizi başka ağızlardan dinlediniz mi? Şu ana kadar bütün söylediklerimizi Kur'ân-ı Kerim âyetleriyle sizlere ulaştırmadık mı? Hepsi doğru değil mi? Kim doğru olmadığını iddia edebilir ve bunların hepsini unutmuş değil misiniz sevgili misafirlerimiz? Eğer Allahû Tealâ bize bu görevi vermişse, sizlere bu hakikatleri söyleyerek hatırlatıyorsak ve hepinizi sadece Kur'ân âyetleriyle Allah'ın cennetine davet ediyorsak, bu bir kabahat mi?

Sevgili kardeşlerim! Birleşmek mecburiyetindeyiz. Tevhidi mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Kardeşimiz son derece haklı bir davanın adamıdır. Tevhid! Neden insanlar birbirine karşı? A partisi B partisine karşı? İnsanlar birbirine karşı, her an birileri öldürülüyor? Her an ülkemizde hırsızlıklar? Şu anda dünyada en çok suç işlenen 2. ülkeyiz ve biz bundan utanç duyuyoruz. Neden? Osmanlı imparatorluğu 600 yıl boyunca bütün dünyada en az suç işlenen bu ülkeydi ve sadece 80 yılda en az suç işlenen ülkeyi, dünyanın en çok suç işlenen 2. ülkesi haline getirebildik. Tebrikler!

Sevgili kardeşlerim! Bunlar bizim içimize hicran. Nasıl kopmuşuz köklerimizden bu kadar? Koca Osmanlı çınarını mahvetmişiz ve bu noktaya nasıl gelmişiz? İnsanımız birbirine düşman. Her tarafta cinayetler, soygunlar, kapkaç olayları… Bütün dünyaya rezil olduk. Bu Osmanlının nasıl bir mirasıdır ki; dünyadaki en az suç işlenen ülke, en çok suç işlenen 2. ülke haline gelmiş. Biz bundan utanç duyuyoruz sevgili kardeşlerim! İnşaallah herkes duyar da aklımızı başımıza toplarız ve Allah'ın bize, bu ülkeye emrettiği İslâm âleminde, Türklere emrettiği İslâm âleminin başına geçip İslâm âlemini kurtarmak bu ülkenin vazifesidir.

Benzer konular