En’âm 48.'e göre resûllerin uyarma ve müjdeleme görevini; Bakara 6 ve 7'ye göre uyarılmayanlar açısından, Fâtır 18 ve Yâsin 11'e göre ise uyarılanlar açısından bizlere açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » En’âm 48.'e göre resûllerin uyarma ve müjdeleme görevini; Bakara 6 ve 7'ye göre uyarılmayanlar açısından, Fâtır 18 ve Yâsin 11'e göre ise uyarılanlar açısından bizlere açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

En’âm 48.'e göre resûllerin uyarma ve müjdeleme görevini; Bakara 6 ve 7'ye göre uyarılmayanlar açısından, Fâtır 18 ve Yâsin 11'e göre ise uyarılanlar açısından bizlere açıklar mısınız?

En’âm Suresinin 48. âyet-i kerimesi:

6/EN'ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.


ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne): Biz resûllerimizi başka şey için göndermeyiz. Sadece müjdelemeleri için ve inzar etmeleri için (uyarmaları için).
fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne):  Kim âmenû olur ve ıslâh olursa onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
 
Burada şunu görüyoruz: Resûller sadece 2 gruba hitap ederler:

1- Allah'a ulaşmayı dileyenler; onlara müjdelerler “Senin makamın mutlaka cennettir.” diye.
2- Allah'a ulaşmayı dilemeyenler; onlara da ikaz ederler (uyarırlar).

Burada Allahû Tealâ kimlerin müjdeleneceğini, kimlerin uyarılacağını ‘mubeşşirîne ve munzirîn’ kelimelerini kullandığı noktada vermemiş ama sonucu veriyor. Yani müjdelenecek olanların âmenû olanlar olduğu ve ıslâh olanlar olduğu ifade ediliyor.

Öyleyse buradaki muhteva âmenû olmayı aşıyor, mürşide ulaşmayı aşıyor, ıslâhı da alıyor. O ıslâh ise ruhun teslimini, fizik vücut teslimini, nefsin teslimini de alıyor. Ta sonuna kadar yürüyor âyet-i kerime; ıslâhın en sonunda, nefsin bütün afetleri yok olduktan sonra 19. mertebede müzeyyen olması söz konusu.
 
Ve Bakara Suresinin 6. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü’min olmazlar.


“Muhakkak ki onlar kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar eşittir (birdir), mü’min olmazlar.”

Bakara Suresinin 7. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâvetun, ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.


hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim: Allah onların kalplerini mühürlemiştir (kalpleri üzerine mühür koymuştur) ve işitme hassalarına da mühürlemiştir.
ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun): Ve onların görme hassalarının da üzerinde gışâveh (gışâvet adlı bir perde) vardır. (“Ve de Allahû Tealâ onların görme hassalarının üzerine de gışâveh adlı bir perde çeker.” şeklinde ifade etmek lâzım.)
ve lehum azâbun azîm(azîmun): Onlara azîm bir azap söz konusudur.

Bakara Suresinin 6. ve 7. âyet-i kerimesinde kimler var? Kâfirler var. Gözler, kulaklar ve kalp geçmiyor. Görme, işitme ve idrak etme hassaları geçiyor. Bunların hepsi bütün kâfirlerde kapalı. Uyarılmadıkları sürece (uyarılamadıkları sürece), Allah’a ulaşmayı dilemedikleri sürece, onlar böyle kalmaya mahkûmlar. Öyleyse bunlara ne diyor resûl? Bunlara diyor ki: “Siz Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz, gideceğiniz yer cehennemdir. Ne yaparsanız yapın, kim olursanız olun, hangi ilmin sahibi olursanız olun, Allah'a ulaşmayı dilemedikçe kurtuluşunuz mümkün değildir.” Onları uyarıyor, Allah'a ulaşmayı dileyenleri ise müjdeliyor: “Siz Allah'a ulaşmayı dilediniz, siz mutlaka Allah'ın cennetine gireceksiniz.”
 
Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesine bakıyoruz:

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).


ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ: Hiç kimse kimsenin günahını yüklenmez
ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un: Eğer başkasını çağırırsa yüklensinler diye, hiçbiri yüklenilmez.
ve lev kâne zâ kurbâ: Akrabası olsa bile.
innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi: Muhakkak ki sen ancak gaybta Rab’lerine huşû duyanları uyarırsın.
ve ekâmûs salâh(salâte): Ve namaz kılanları uyarırsın.
ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî): Kim nefsini tezkiye ederse o muhakkak ki nefsi için tezkiye olmuştur (bunu kendi nefsi için yapmış olur).
ve ilâllâhil masîr(masîru): Ve Allah’a doğru yola çıkar.

Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesinde uyarılanlar var. Uyarılmış ve uyarıya pozitif cevap vermiş kişi. Nefsini tezkiye etmek için yola çıkmış. Bunlar gaybte Rab’lerine huşû duyanlar. Kim huşû duyuyor? Allah'ın kalp gözünü, kalp kulağını açtığı kişiler huşû duyuyor. Günahlarını örttüğü kişiler huşû duyuyor.

Ve Yâsîn Suresinin 11. âyet-i kerimesi:

36/YÂSÎN-11: İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybi, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecrin kerîm(kerîmin).
Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (günahların sevaba çevrilmesiyle) ve "kerim ecir" ile müjdele.


“Sen ancak Kur'ân’a tâbî olan ve gaybte Rahmân’a (Allah'a) huşû duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini bir mağfiret ile üstün bir ecir ile (kerim bir ecir ile) müjdele.” diyor.

fe beşşirhubi magfiretin: Mağfiret ile ve ecrin kerim ile kerim olan bir ecir ile müjdele. Allahû Tealâ tarafından ikram edilmiş bir ecir ile.

Ne olmuş kişi? Zikre tâbî olmuş, Kur'ân’a tâbî olmuş. Ne diyor Kur'ân? 1. madde, ilk madde, en önemli madde, hayatınızı buna bağlamanız gereken madde; Allah'a ulaşmayı dilemek. Dilemezseniz kurtuluşunuz yok.

Öyleyse uyarılanlar kimlerdir? Burada Allahû Tealâ’nın dizaynına bakalım; evvelâ 2 tane davet var:  Birincisi; Allah’a ulaşmayı dilemeye davet. Bu davete sadece Allah'a ulaşmayı dileyen kişi icabet eder ve Allahû Tealâ onların Allah'a ulaşmayı diledikten sonra Allah'a ulaşmasını temin etmek üzere onlara ikramlarda bulunur. Gözlerini, kulaklarını, kalplerini; işitir, görür ve idrak eder hale getirir. 7 tane furkan ile onların günahlarını örter. Bu nokta 7. basamaktır. 3. basamakta; 5-6 dakika içinde kişi 7. basamağa ulaşır. Bunların hepsi gerçekleşir.

Bu noktadan sonra 8. basamaktan başlayan, 7. basamaktan sonraki 14. basamağa kadar gelen bütün basamaklarda kişi ikinci davete icabet etmek üzere hazır hale gelmiştir ve icabet eder, Allah'a ulaşmak üzere harekete geçer. Bu noktada o, huşû sahibi olur. Gaybta, Rabbine huşû sahibi olur.

Bu noktada Allah'a ulaşmayı dileyen bu kişi, mutlaka ruhunu Allah'a ulaştıracağından emin olur, öyle bir huşûnun sahibi olur. O standartlar içinde hacet namazını kılar, mürşidini gösterir Allahû Tealâ. Ona ulaşır ve tâbiiyetini gerçekleştirir.

Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemekle başlayan ve tâbiiyete kadar uzanan bir dizayn. Başlangıç noktasında kapalı olan kalpler sonra açılıyor.

Benzer konular