Sâd 71, Hicr 26, Secde 9, A’râf 172 ve A’râf 27'yi geniş bir şekilde açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Sâd 71, Hicr 26, Secde 9, A’râf 172 ve A’râf 27'yi geniş bir şekilde açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Sâd 71, Hicr 26, Secde 9, A’râf 172 ve A’râf 27'yi geniş bir şekilde açıklar mısınız?

Sâd 71; Rabbimizin istemesi, Hicr 26; yaratması, Secde 9; üç ceset olarak dizayn etmesi. Bunların sonucunda A’râf 172'de, Rabbimizin bizleri huzurunda topladığı kâlû belâ günü, İndi İlâhi’de bizi yarattığı gün; günümüzdeki ve geçmişteki insanlar: "O günden benim haberim yok." demelerine karşı, bu dünyada sadece doğmuş olduklarını yani bu dünyada yaratılmadıklarını düşünecek olsalardı, zürriyetimizin Âdem (A.S)’dan olduğunu bilselerdi, acaba gene o kâlû belâ gününü inkâr edebilirler miydi? Eğer ederlerse, A’râf  27 ile bir açıklama yapabilir miyiz? Bu âyetleri bizlere geniş bir şekilde açıklar mısınız?

Sâd Suresinin 71. âyet-i kerimesi:


38/SÂD-71: İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin).
Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.


iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin): O zaman Rabbin meleklere: ‘Ben balçıktan, tînden bir insan yaratacağım.’ dedi.”

O zaman Âdem (A.S) yoktu; melekler vardı, bir de iblis vardı, cin taifesinden olan iblis yani şeytan. Şeytanlar da ateşten yani dumansız ateşten, enerjiden yaratılan mahlûklar.

Allah, Âdem (A.S)’ı tînden yani salsalinden, bir balçıktan yaratıyor.

Ve Hicr Suresinin 26. âyet-i kerimesi:

15/HİCR-26: Ve lekad halaknâl insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.


“ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin): Andolsun ki Biz insanı, hamein mesnûn olan salsalinden; standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden yarattık.” diyor Allahû Tealâ.

Her ikisinde de Allah’ın ilk insanı, Âdem (A.S)’ı yaratması söz konusu.

Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesi:        

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


“summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî: Sonra onu şekillendirdik. Sonra ona ruhumuzdan üfürdük.” diyor Allahû Tealâ.

ve ceale lekumus sem’a: Ona işitme hassası kıldık, verdik.
vel ebsâre: Ve görme hassası verdik.
vel ef’ideh: Ve idrak etme, fuad hassası verdik.
“kalîlen mâ teşkurûn: Ne kadar az teşekkür ediyorsunuz?” diyor Allahû Tealâ. Yaratılışın bütün safhaları ifade edilmiş.

A’râf Suresinin 172. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.


ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum: Senin Rabbin o zaman ki âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini ahzetmişti, almıştı.
ve eşhedehum alâ enfusihim: Ve onları nefsleri üzerine şahit tutmuştu.
e lestu birabbikum: Demişti ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
kâlû: Dediler ki.
belâ: Evet.
şehidnâ: Biz şahit olduk.

Niçin? Nefslerine şahit olmuşlar. Allahû Tealâ onları nefsleri üzerine şahit olsunlar diye, her bir insanı babasının sırtından almış, ahzetmiş.

“en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne): Kıyâmet günü ‘Biz bundan gâfildik.’ demesinler diye bunu yaptık.” diyor Allahû Tealâ A’râf Suresinin 172. âyet-i kerimesinde.

A’râf Suresinin 27. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-27: Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrace ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.


Âyet, çok ilgi çekici bir âyet: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi, anne babanızı, onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin.”

Fitne nedir sevgili kardeşlerim? Allah’a ulaşmayı dilememek, fitnenin ta kendisidir. Bu bütün dünyayı, bütün kâinatı kaplamış olan bir dumandır şu anda.

“Muhakkak ki o ve onun kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.”

Son cümleye dikkat edin! “Muhakkak ki Biz, şeytanları mü’min (âmenû) olmayanlara dost kıldık.”

lillezîne lâ yu’minûn: Âmenû olmayanlara şeytanları dost kıldık.

Allah’ın Resûl'üne ne diyorlardı sevgili kardeşlerim? Diyorlardı ki: “Sen şeytandan vahiy alıyorsun. Gideceğin yer cehennem.” Ama böyle söyleyen insanlar, Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar. Allahû Tealâ da bu zanlarının mümkün olmadığını ifade ediyor. A’râf Suresinin 27. âyet-i kerimesinde: “Şeytan, ancak âmenû olmayanlara dosttur. Biz şeytanları âmenû olmayanlara dost kılarız.” diyor.

Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesini hatırlayalım.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


Ne diyor Allahû Tealâ? “Allah, âmenû olanların dostudur. Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerin dostudur. Onları zulmetten nura çıkarır. Kâfirlere gelince onlar, tagutun dostlarıdır.” diyor Allahû Tealâ.

Burada da: “Muhakkak ki Biz şeytanları, insan ve cin şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık, âmenû olmayanlara (lillezîne lâ yu’minûn).” diyor.

Allahû Tealâ Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesinde: “vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu" diyor. “Ve o kâfirlere gelince, onlar tagutun dostudur.”  Tagut; insan ve cin şetanlar.  “Biz, insan ve cin şeytanlara âmenû olmayanları, Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri dost kılarız.” Yani “Tagutun vahyine hedef olanlar, ondan aldıkları vahye göre hareket edenler, işte onlar bu bapta hareket edenler, onlar kâfirlerdir.” diyor Allahû Tealâ ve tabiatıyla kaybedenlerden olacaklardır.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Her hâlükârda bir sonuçla karşı karşıyayız. Neticede bütün hakikatler ortaya çıkıyor. Allahû Tealâ kâlû belâ gününde bütün insanların fizik vücutlarını ve onların ruhlarını, nefslerine karşı şahit tutuyor.

kâlû belâ: Evet, dediler.
 
Yani: “Sen bizim Rabbimizsin.” dediler.
 
şehidnâ: Biz şahit olduk.
en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne): Kıyâmet günü: ‘Biz bundan gâfildik.’ demesinler diye.

“Fizik vücutlarını, nefslerine şahit tuttuk.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili kardeşlerim! Böylece bir dîn konusundaki sualler ve cevaplar faslı tamamlanıyor. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem de dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili kardeşlerim.

Bu sözümüzün sonunda da bir defa daha acıyla şunu söylüyoruz: Bugünün insanlarının %90’dan fazlasının Allah’ ulaşmayı dilemedikleri, üstelik de bunu söyleyene; Allahû Tealâ’nın dostuna düşman olduklarını görüyoruz. Sakın siz de onlardan biri olmayın.

Benzer konular