En’âm-122’de belirtilen, kendisine nur verilmiş kişi, Tahrîm-8’de bahsedilen kişiyle aynı özellikte midir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Nurlar » En’âm-122’de belirtilen, kendisine nur verilmiş kişi, Tahrîm-8’de bahsedilen kişiyle aynı özellikte midir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

En’âm-122’de belirtilen, kendisine nur verilmiş kişi, Tahrîm-8’de bahsedilen kişiyle aynı özellikte midir?

Bakalım:

6/EN'ÂM-122: E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûran yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ölü (Allah’a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.


En’âm-122:

"e ve men kâne meyten fe ahyeynâhu"
 
e ve men kâne meyten: O kişi ki ölüdür. Ölü iken o zaman ahyeynâhu onu dirilttik, diyor Allahû Tealâ.
ve cealnâ: Ve Biz kıldık.
lehu: Onun için.
nûren: Nur kıldık.
yemşî bihî fîn nâsi: İnsanların arasında onunla yürüyeceği nur verdik.

En’âm Suresinin 122. âyet-i kerimesi.

Tâbî olmuş mürşidine ve başının üzerine devrin imamının ruhu gelmiş. O kişi Allah’a ulaşmayı dilemeden evvel bir ölüydü. Önce Allahû Tealâ onu diriltiyor. Ondan sonra mürşidine ulaştırıyor. Ve ona insanların arasında yürümesi için nur veriyor.

ke: Gibi mi (Baştaki “e” ile “k”yi birleştirdiğimiz zaman ‘Gibi mi?’ oluyor.) Gibi midir?
men: O kişi ki.
meseluhu fîz zulumâti: Onun meseli o kişi gibi midir, fîz zulumâti; karanlıklar içinde olan?
leyse bi hâricin minhâ: Ondan çıkması mümkün olmayan (çıkması mümkün değil).
 
“Bu iki kişi bir olur mu?” diyor Allahû Tealâ. “Karanlıklar içinde olup da o karanlıklardan çıkması mümkün olmayan kişi gibi olur mu?”

Neden diğeri karanlıkta? Başının üzerinde nur yok. Kimin başının üzerine devrin imamının ruhu gelirse devrin imamının ruhunun mutlaka başının üzerinde salâh nuru var. O salâh nuru sebebiyle kişi önünü gören, aydınlık bir dizayn içerisinde. Eğer Allahû Tealâ o kişiye de nur verseydi o zaman nuru önce ve sağda olan Tahrîm Suresinin 8. âyet-i kerimesindeki kişi olacaktı.

“kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne): Böylece kâfirlere yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi, süslendi, tezyin edildi.” diyor Allahû Tealâ.

“Tahrîm-8’de bahsedilen kişiyle aynı özellikte midir?” diye soruyor kardeşimiz.

Tahrîm Suresinin 8. âyet-i kerimesindeki kişi aynı kişi değil. Burada kendisine nur verilen kişi daha 1. nuru almış. Mürşidine tâbî olmuş. Mürşidinin tâbiiyetinden sonra derhal devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelmiş, yerleşmiş. Devrin imamının ruhunun başının üzerinde de nur olduğu için o kişinin üzerinde bir tane nur var. Ama Tahrîm Suresinin 8. âyet-i kerimesinde 2 tane nurdan bahsediliyor. Bu olay 14. basamaktaki olaydır. Birincisi, başının üzerinde 1 nur var. Ama Tahrîm Suresinin 8. âyet-i kerimesi, 28. basamağın 3. kademesinde gerçekleşen bir olgudur. O kişinin başında o noktaya kadar 1 nur vardı. Başının üzerine Allahû Tealâ nur koyduğu zaman, salâh makamının nurunu salâh nurunu koyduğu zaman kendi başının üzerinde kendisine ait nur oluyor. (salâh nuru) Evvelce başının üzerinde devrin imamının ruhu vardı. O ruhun da üzerinde salâh nuru vardı. O, başının üzerindeydi. Bu sefer bunu başının gene üstünde ama sağ tarafta Allahû Tealâ kılıyor. Ve böylece kişi farklı bir noktaya ulaşıyor. Tahrîm-8’de Allahû Tealâ o hedefe götürüyor kişiyi. Diyor ki Allahû Tealâ:

66/TAHRÎM-8: Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.


“Ey âmenû olanlar! Allah'a nasuh tövbesiyle tövbe edin ki; Allah, sizin günahlarınızı örtsün ve sizi, altından nehirler akan cennetlere koysun.”

Ha, Arapçasını okumadık:

yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhen): Ey âmenû olanlar! Allah'a nasuh tövbesiyle tövbe edin.
asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum: Böylece Rabbiniz sizden günahlarınızı örtsün.
ve yudhılekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr: Ve sizi, altından ırmaklar akan cennetlere koysun.
yevme: O gün (yani kıyâmet günü).
lâ yuhzillâhun nebiyye: Allah nebîleri mahzun etmeyecektir.
vellezîne âmenû meah(meahu): Ve onunla beraber olan âmenû olanları, Allah’a ulaşmayı dileyip de âmenû olmanın herhangibir kademesinde bulunanları.
nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim: Onların üzerinde ve sağlarında nurlarıyla onlar yürürler, diyor.
yekûlûne rabbenâ: Rabbimiz, derler.
etmim lenâ nûrenâ: “Bizim nurumuzu tamamla.” (Yani bundan sonra bizi salâh makamının 5. kademesine ulaştırıp irşad makamına ulaştır. Bizim ruhumuzu ver başımızın üzerine. Onun da nuru olsun. Böylece nurumuz tamamlansın, 3 nur olsun.)
vagfir lenâ: Ve bizim günahlarımızı sevaba çevir.
inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun): Muhakkak ki Sen her şeye kaadirsin.

Görünüyor ki olay farklı. En’âm-122’deki kişi mürşidine yeni ulaşmıştır. Başının üzerine ilk defa devrin imamının ruhu gelmiştir. Başının üzeri nurlanmıştır. Tahrîm-8’de ise 2. defa nur alıyor kişi (Salâh nuru). Sonra da üçüncüsü ancak. Tahrîm-8’in bu noktasında ikincisi mevcut. İradesini teslim ettiği zaman da üçüncü nuru da alacak, nuru tamamlanacak.

Benzer konular