En’âm 48 ile A’râf 35 arasında bir ilişki var mı?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmenû » En’âm 48 ile A’râf 35 arasında bir ilişki var mı?
share on facebook  tweet  share on google  print  

En’âm 48 ile A’râf 35 arasında bir ilişki var mı?

 
6/EN'ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.


"fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)"

“Biz resûllerimizi, müjdeleyiciler ve inzal ediciler, uyarıcılar olmaktan başka bir şey için göndermeyiz. Sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.”

fe men âmene: Kim âmenû olursa, Allah’a ulaşmayı dilerse.
ve asleha: Ve ıslah olursa, nefs tezkiyesi yaparsa, tasfiyesi yaparsa.
fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Onların üzerine korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.

A'raf 35:

7/A'RÂF-35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.


yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî: Ey Âdemoğulları! Sizden, sizin içinizden resûller, size geldiği zaman üzerinize âyetlerimizi kıssa ettiği zaman.
yekussûne aleykum âyâtî: Âyetlerimi size kıssa ettiği zaman.
fe menittekâ: Kim takva sahibi olursa.
ve asleha: Ve ıslah olursa.
fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

İki âyette de resûllerin gelişinden bahsediyor Allahû Tealâ. Ve âmenû oluş... Birisinde âmenû oluş ve ıslah olmak, diğerinde takva sahibi olmak ve ıslah olmak söz konusu. İkisi de aynı şeyi söylüyor; âmenû olmak, takva sahibi olmaktır. Kim âmenûysa o takva sahibidir. Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 62., 63., 64. âyetlerinde diyor ki:

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


“O Allah’ın evliyası var ya onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.” diyor Allahû Tealâ.

“E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne): Onlar âmenû olmuşlar ve takva sahibi olmuşlardır.”

"Âmenû olmuşlar ve âmenû oldukları için takva sahibi olmuşlardır."

Öyleyse burada âmenû olanların neticede takva sahibi olduğu ortaya çıkıyor. En’âm 48 ile A’râf 35 âmenû olmakla takva sahibi olmanın aynı başlangıç seviyesini ifade etmiş oluyor. Çünkü birinde: “fe menittekâ” diyor Allahû Tealâ, diğerinde: “fe men âmene” diyor ama her ikisinde de: “ve asleha” diyor. “Fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).” İkisinde de var. Demin söylediğim Yûnus-62, 63 ve 64’te de var:
 
“lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti): Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır.
ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti): Ama daha evvel o Allah’ın evliyası var ya onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.” diyor.

Evliyalığın, Allah’a dost olmanın başladığı nokta, Allah’a ulaşmayı dilediğiniz noktadır.

Allahû Tealâ diyor ki Bakara 257’de:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


allâhu velîyyullezîne âmenû: Allah âmenû olanların dostudur.
yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri): Onları zulmetten nura çıkarır, âmenû olanların dostudur.
vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu: Kâfirler de tâgutun dostlarıdır.
yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti): Ve onlar da tâgut tarafından nurdan zulmete götürülürler, kalpleri nurdan zulmete götürülür.”

Ortaya bir sonuç çıkıyor, bu sonuç açık ve kesin. Allah’ın dizaynı en açık ve kesin bir şekilde şunu söylüyor ki; âmenû olanlar Allah’ın dostudur, olmayanlar Allah’ın dostları arasında yoktur. Onlar tâgutun, insan ve cin şeytanların dostlarıdır. Ve Allah’ın dostu olanlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar, çünkü gidecekleri yer mutlaka Allah’ın cennetidir.

Şimdi bu çerçeve içerisinde bir açıklamadan sonra suallere dönüyoruz. “En’âm-48 ile A’râf-35 arasında bir ilişki var mı?”

Evet, çok kesin bir ilişki var, bir illiyet rabıtası var.


Benzer konular