En’âm 48 ile Yûnus 62'ye göre resûle îmân edip ıslah edici amel işleyenler Allah’ın evliyası diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmenû » En’âm 48 ile Yûnus 62'ye göre resûle îmân edip ıslah edici amel işleyenler Allah’ın evliyası diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

En’âm 48 ile Yûnus 62'ye göre resûle îmân edip ıslah edici amel işleyenler Allah’ın evliyası diyebilir miyiz?

“En’âm Suresinin 48. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
 
ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah'a ulaşmayı dilerse) ve ıslah olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

“Biz resûllerimizi başka bir şey için göndermeyiz sadece müjdelemek için ve uyarmak için göndeririz. Âmenû olanları müjdelemek geri kalan hepsini uyarmak için, ifade böyle. Âmenû olanları müjdelemek geri kalanları uyarmak için.” diyor Allahû Tealâ.  

Burada âmenû olmanın felâh’ın kesin işaretini taşıdığını Allah’a ulaşmayı dilemenin ama Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerinde mutlaka cehenneme girecekleri cihetle uyarılması gerektiğini anlıyoruz. Şimdi burada diyor ki Allahû Tealâ En’âm-48’de:

6/EN'ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.


fe men âmene ve asleha: Kim âmenû olursa yani mübeşşerin olmak, müjdeleyen olmak şerefine ererse
ve asleha: ve ondan sonra salâh makamına ulaşırsa ıslah olursa
fe lâ havfun aleyhim: onlara korku yoktur,
ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne): onlar mahsunda olmazlar.

Şimdi bu âyet-i kerimeyle birinci suali: “Bu âyet-i kerimeyle Yûnus Suresinin 62. âyet-i kerimesine göre resûle îmân edip ıslah edici amel işleyenler Allah’ın evliyası diyebilir miyiz?”
 
Yûnus Suresi 62. âyet-i kerime:

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?


“O Allah’ın evliyası varya onlara korku yoktur onlar mahzunda olmazlar.” Şimdi sual şöyle: “Bu âyet-i kerimeye göre resûle îmân edip ıslah edici amel işleyenler, Allah’ın evliyasıdır diyebilir miyiz?” Şimdi Yûnus-62’de bu var.

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.


“Onlar âmenû olmuşlardır Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir.
 
ve kânû yettekûn(yettekûne): ve takva sahibi olmuşlardır.”

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti): Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır diyor, Allahû Tealâ.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, bir de 64’ten sonrasına beraberce bakalım Yûnus Suresinin: “lâ tebdile” Yûnus 64’te Allahû Tealâ devam ediyor.
 
“lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi)” zaten burada varmış bir sonraki sualde sorulmuş. Öyleyse “lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti)” diyoruz ama devam ediyor, bizim ezberimizde bu kadarı var gerisinde:
 
“lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi): Allah’ın kelimâtullâhında tebdil göremezsin, Allah’ın sözünde değişiklik göremezsin.
zâlike huvel fevzul azîm(azîmu): işte bu fevz-ül azîmdir.” diyor.

İşte bu söylediği son kelime var ya ‘huve el fevzu el azîm’ bu, fevz-ül azîm kelimesi ıslah edici amelden, ıslahtan Allah’ın ne anladığını bize ne anlatmak istediğini ifade ediyor. Fevz-ül azîm, hazz-ül azîm, ecr-ül azîm ve fazl-ül azîm bu, 4 hüviyet mutlaka hepimize irşad makamını ifade eder. İrşad makamı yani 28. basamağın 5. mertebesine ulaşıp da irşada ulaştıktan sonra iradesini de Allah’a teslim edenler bu teslimin muhtevası içinde bir hedefe varmışlardır. İrşad makamına “İrşada memur ve mezun kılındın!” cümlesi ile tayin olunmuşlardır.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! İrşada memur ve mezun kılınmak, irşad makamının sahibi olmaktır. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimini gerektirir. Mutlaka ya fevz-ül azîm ile işaret edilmiştir, ya hazz-ül azîm ile işaret edilmiştir, ya ecr-ül azîm ile işaret edilmiştir, ya da fazl-ül azîm ile işaret edilmiştir. Hepsi de irşad makamının işaretleridir.  Veya başka bir işaret vardır. “ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne): ve ölme sadece muhakkak Allah’a teslim ol öyle öl, yani teslimi küllî ile ol ruhunu da vechini de nefsini de iradeni de Allah’a teslim ederek teslim ol.” demek mânâsı.  

Öyleyse bu âyet-i kerimeye göre Yûnus Suresinin 62. âyet-i kerimesine göre resûle îmân edip ıslah edici amel işleyenler Allah’ın evliyasıdır diyebilir miyiz? Hayır, diyemeyiz, ıslah edici amel işlemek 14. basamaktan başlar. 15. basamaktan sonuna kadar ıslah edici ameller devam eder. Ama 15. basamaktaki bir insan bu hedefe ulaşmamıştır. Evliya olmamıştır. Zaten Yûnus Suresinin 64. âyet-i kerimesi buradaki muhtevayı veriyor bize onlar fevz-ül azîmin sahipleri, yani irşad makamının sahipleri. İşte bu  “Fevz-ül azîmdir.” diyor Allahû Tealâ. Ve  “lâ tebdîle li kelimâtillâh: Allah’ın sözlerinde değişiklik olmaz.” diyor. Nerede diyordu buna benzer bir ifadeyi Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesinde:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.


“Vechini hanif olarak dîne ikame et (yani dînin ayakta tutulmasına ikame et). Kayyum olmasına ikame et. Allah bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır ki; Allah’ın yarattıklarında değişiklik göremezsin, Allah’ın kelimesinde değişiklik göremezsin, Allah’ın yaratmasında değişiklik göremezsin.”

Şunu içeriyor temelde; “Kişinin yapısını hep hanif dînini yaşayabilecek şekilde dizayn ederim.” diyor Allahû Tealâ. Ve sadece bu dîni yaşayabilir insanlar. “Bütün insanlar, Allah’ın kâinattaki yegâne dîni olan hanif dînini yaşamak üzerine yaratılmışlardır. Sadece bu dîni yaşarlar.” diyor.
 
Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler: “Ne Allah’ın dîni değişir, Allah’ın dînin de değişiklik göremezsin. Âdem (A.S)’dan başlayan hanif dîni kıyâmete kadar devam edecektir. Hiç değişmeyecektir. Dîn de değişiklik göremezsin. Ve insanları Allah’ın hanif fıtratında yaratmasında değişiklik göremezsin.” diyor. Çünkü dîn değişmeyecektir ki; Allahû Tealâ insanların yapısını değiştirsin. Bütün insanları Allahû Tealâ kâinatın tek dîni olan hanif dînini yaşayabilecek olan bir özellikle yaratmıştır.

Benzer konular