En'âm-152 ve En'âm-153 ve Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dileyenlerin ancak, Sıratı Mustakîm'e tâbî olup Allah'ın ahdini yerine getirebileceğini söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » En'âm-152 ve En'âm-153 ve Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dileyenlerin ancak, Sıratı Mustakîm'e tâbî olup Allah'ın ahdini yerine getirebileceğini söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

En'âm-152 ve En'âm-153 ve Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dileyenlerin ancak, Sıratı Mustakîm'e tâbî olup Allah'ın ahdini yerine getirebileceğini söyleyebilir miyiz?

Allahû Tealâ En'âm Suresinin 152 ve 153. âyetlerinde şöyle buyuruyor:

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.


“Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında bir şey ile sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman yakınınız olsa bile artık adaletle söyleyin.”

Ve devam ediyor:

ve bi ahdillâhi evfû: Ve Allah'ın ahdini ifa edin (yerine getirin).
zâlikum vassâkum bihî: İşte bununla size vasiyet etti.  
leallekum tezekkerûn: Böylece tezekkür edersiniz diye.
(Allah işte böyle size onunla vasiyet etti, emretti; Allah'ın ahdini yerine getirin diye.)

Allah'ın ahdi sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım; ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah'a teslim etmenizdir. Yani 7 safha 4 teslimden oluşan İslâm'ın bütün safhalarını yerine getirmenizi emrediyor Allahû Tealâ, En'âm suresinin 152. âyet-i kerimesinde; “Allah'ın ahdini yerine getirin diye size vasiyet etti.” diyor.

En'âm Suresi 153. âyet-i kerime:

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.


ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen: ve bu muhakkak ki Sıratı Mustakîm'dir.
fettebiûhu: Öyleyse ona (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olun.
ve lâ tettebiûs subule: Yollara, Sıratı Mustakîm'in dışında kalan yollara tâbî olmayın.
fe teferraka bikum an sebîlihi: Eğer tâbî olursanız, o zaman sizi Allah'ın yolundan fırkalara ayırırlar (Allah'ın yolundan ayırırlar yani fırkalara ayrılmış olursunuz).
zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn: İşte böyle size onunla vasiyet etti, emretti. Umulur ki böylece takva sahibi olursunuz (Allah'ın vasiyetini, Allah'ın ahdini yerine getirdiğiniz zaman).

Kardeşimiz, bu 2 âyet-i kerimeyi söylemiş; En'âm-152 ve En'âm-153. “İnşallah bu âyet-i kerimeler ve Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dileyenlerin ancak Sıratı Mustakîm'e tâbî olup Allah'ın ahdini yerine getirebileceğini söyleyebilir miyiz?” diyor.

Rûm-31:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


munîbîne ileyhi vettekûhu: O'na yönel (O'na ulaşmayı dile) ve O'na karşı (Allah'a karşı) takva sahibi ol.
ve ekîmûs salâte: Ve namaz kıl.
ve lâ tekûnû minel muşrikîn: Ve müşriklerden olma.

Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerin Allah'ın ahdini yerine getirebileceğini söyleyebiliriz. Her şey Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Böyle bir dilek yoksa bunun ötesinde ulaşılması lâzım gelen hiçbir menzile hiç kimse ulaşamaz. Allah'a yönelmek, Allah'a ulaşmayı dilemek, Allah'a mülâki olacağından emin olmak, art arda gelen faktörlerdir. Ve neticede kişinin ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah'a teslim etmesini sağlar. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler Allah'ın ahdini yerine getirebilirler. Aslında buna Rûm-32'yi de eklememiz lâzım. Allahû Tealâ Rûm-31’de: “Allah'a yönelin ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Namaz kılın ve müşriklerden olmayın.” diyor. Rûm-32’de de buyuruyor ki:

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


“O müşriklerden olmayın ki onlar, fırkalara ayrılmışlardır. Ayrı ayrı hizipler oluşturmuşlardır. Her biri kendi elindekiyle ferahlanır.”

Ne görüyoruz? En'âm-153'de Allahû Tealâ'nın söylediği fırkalara ayrılmayanların yolu, Sıratı Mustakîm'dir. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren 1. Sıratı Mustakîm'in üzerindedir. Mürşidine ulaşıp tâbî olur; 2. Sıratı Mustakîm'dedir. Böylece Sıratı Mustakîmler birbirinin ardından gelir. Allah'a ulaşmayı dilediğimiz andan itibaren 1. Sıratı Mustakîm'in üzerindeyiz. Bu 3. basamaktan 7. basamağa kadar olan kesimi kaplar. 7. basamaktan 14. basamağa kadar 2. Sıratı Mustakîm'in üzerindeyiz. Bu bizi mürşidimize götürür. Ama sadece Allah'a ulaşmayı dilediğimiz takdirde geçerlidir. 14. basamaktan 21. basamağa kadar ruhumuzun Allah'a ulaşması, 3. Sıratı Mustakîm'i ifade eder ki reel Sıratı Mustakîm budur. 4 seviyeden oluşur. Ve bizim ruhumuzu Allah'a ulaştırır; 3. Sıratı Mustakîm. 4.'sü, fizik vücudumuzu Allah'a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm. 5.'si, nefsimizi Allah'a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm. 6.'sı, irşada ulaştığımız Sıratı Mustakîm. 7.'si, irademizi Allah'a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm. 7 ayrı Sıratı Mustakîm söz konusu. Ve sadece Allah'a ulaşmayı dileyerek Sıratı Mustakîm'e tâbî olanlar, onlar fırkalara ayrılmamış olanlardır. Sadece onlar Allah'ın ahdini yerine getirebilirler.
 
Bu âyet-i kerimeler ve Âli İmrân Suresinin 102. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dileyenlere bihakkın takva sahibi olmak emrediliyor diyebilir miyiz?

Âli İmrân-102:

3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!


yâ eyyuhâllezîne âmenû: Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyen âmenû olanlar), Allah'a karşı takva sahibi olun. Hakka tukatihi (bi hakkın) takvanın sahibi olun.”

Nasıl bir takva? Hakka tukatihi takva.
“Hakkıyla takva sahibi olanlar nasıl bir takvanın sahibiyse siz de öyle bir takvayla Allah'a karşı takva sahibi olun.”
 
ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn: Ve siz ölmeyin. Ölmeden önce Allah'a teslim olun (Önce Allah'a teslim olun, sonra ölün).

Burada âmenû olanlara Hakka tukatihi takvanın sahibi olmak emrediliyor.

Bu âyet-i kerimelerle Yûnus Suresinin 62, 63 ve 64. âyet-i kerimeleri arasında bir ilişki var mıdır?

Allahû Tealâ diyor ki Yûnus-62, 63, 64'de:

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


“O Allah'ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar. Onlar âmenû olmuşlardır ve takva sahibi olmuşlardır (Allah'a ulaşmayı dilemişlerdir). Ve takva sahibi olmuşlardır. Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte o fevz-ül azîmdir (lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm).”

Yani burada cennet saadeti ve dünya saadetinden bahsediliyor. Dünya saadetinin bütününe ulaşan kişi, iradesini de Allah'a teslim eden ve bihakkın takvanın sahibi olan kişidir. Öyleyse En'âm-152, En'âm-153, Rûm-31, 32 ve Âli İmrân Suresinin 102. âyet-i kerimesi bir bütün olarak ele alınırsa Yûnus-62, 63, 64 de onu ifade ediyor.

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.


30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!


Yûnus-64'de Allahû Tealâ fevz-ül azîm ifadesini kullanıyor yani iradelerini de Allah'a teslim edenlerin ulaşabilecekleri son ifade edilmiş oluyor. “İşte bu fevz-ül azîmdir.” diyor Allahû Tealâ. Dünya saadeti sonuna kadar ulaşmış. Ahiret saadeti de en üstün Adn cennetlerine ulaşmış. Dünya saadeti, dünyadaki bütün mutlulukları o kişinin yaşamasını ifade ediyor.

Yûnus Suresinin 62, 63 ve 64. âyet-i kerimeleri arasında bir ilişkinin olduğu kesin sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler. İkisi de baştan sona kadar baştan almışlar. Âmenû olmaktan başlıyor, Allah'a ulaşmayı dilemekten başlıyor ve bihakkın takvaya kadar gidiyor. Yûnus Suresinin 62, 63, 64. âyetlerinde bunlar veriliyor. Ve diğer taraftan da En'âm-152, 153 sonuna kadar ifade ediyor, Allah'ın ahdini yerine getirmeyi ifade ettiği için. Rûm-31'de Allah'a ulaşmayı dileyenlerin bir hedefe ulaşması söz konusu. Âli İmrân-102'de ise iradelerini de Allah'a teslim edenlerin özel durumu anlatılıyor. İşte böyle bir dizaynda konuyla bütünleşmek söz konusu. Öyleyse Yûnus-62, 63 ve 64 tek başına bir evvelki devrede geçen bütün âyetleri ihtiva ediyor.

Benzer konular