Enfâl-12:
8/ENFÂL-12: İz yûhî rabbuke ilâl melâiketi ennî meakum fe sebbitûllezîne âmenû, se ulkî fî kulûbillezîne keferûr ru'be fadribû fevkal a'nâkı vadribû minhum kulle benân(benânin).
Senin Rabbin meleklere vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık âmenû olanlara (Allah’a ulaşmayı dileyenlere) sebat verin (destek olun). Kâfirlerin kalplerine korku vereceğim. Artık boyunlarının üzerine vurun. Ve onların bütün parmaklarına vurun.”
“Senin Rabbin  meleklere vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık âmenû  olanlara (Allah’a ulaşmayı dileyenlere) sebat verin (destek olun).  Kâfirlerin kalplerine korku vereceğim. Artık boyunlarının üzerine vurun.  Ve onların bütün parmaklarına vurun.”
Burada kâfirlerin İslâm’a  karşı saldırı halinde olması söz konusu. İslâm’ı, Peygamber Efendimiz  (S.A.V) ve beraberindekileri Mekke’den atma konusundaki gayretlerinin  sonundaki harp oluşumunun sonunda Allahû Tealâ bu emri veriyor. Bunun  mânası; ‘Onlar sizi nasıl öldürdüyse siz de onları öldürün ve onların  parmaklarına da vurun yani kılıç tutacak elleri olmasın.’ Savaşta Allahû  Tealâ mü'minlere bu âyetle cesaret veriyor ve bir de emir veriyor:  “Madem ki onlar size, sizi vatanlarınızdan çıkarmak üzere saldırmıştır,  siz de onları öldürün ve silah tutan parmaklarını da vurun.”
Enfâl-13: 
8/ENFÂL-13: Zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûlehu, ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Bu, onların Allah’a ve O’nun (Allah’ın) Resûl’üne karşı gelmeleri sebebi iledir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelirse, (bu taktirde) bundan sonra muhakkak ki; Allah’ın ikabı (azabı) şiddetlidir.
“zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûluh: Bu, onların Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelmeleri sebebiyledir.
ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ikâb:  Ve kim Allah'a ve O’nun Resûl’üne karşı gelirse bu takdirde bundan  sonra muhakkak ki Allah'ın ikabı, azabı, cezası şiddetlidir.”
Allahû  Tealâ burada Allah'a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenler konusunda,  Allah'ın o karşı gelenlere şiddetli azap vereceğini söylüyor. Bu azabı  Allahû Tealâ dilerse doğrudan verir, dilerse insanları buna vasıta  kılar. Hem düşmanlarını öldürme yetkisi veriyor Allahû Tealâ hem de  parmaklarını kesme yetkisi veriyor.
Buradaki meleklerin Allah'a ulaşmayı dileyenlere destek olmasını açıklar mısınız?
8/ENFÂL-12: İz yûhî rabbuke ilâl melâiketi ennî meakum fe sebbitûllezîne âmenû, se ulkî fî kulûbillezîne keferûr ru'be fadribû fevkal a'nâkı vadribû minhum kulle benân(benânin).
Senin Rabbin meleklere vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık âmenû olanlara (Allah’a ulaşmayı dileyenlere) sebat verin (destek olun). Kâfirlerin kalplerine korku vereceğim. Artık boyunlarının üzerine vurun. Ve onların bütün parmaklarına vurun.”
Allahû  Tealâ’nın meleklere vahyettiğini söylüyor Allahû Tealâ. Bu melekler  arşı tutan melekler, devrin imamıyla beraber. Mu'min Suresinin 7. âyet-i  kerimesinde bu âyet-i kerimeyle alâkalı bir bölüm var. Diyor ki Allahû  Tealâ:
40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
“Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki, onlarla beraber olan kişi.” 
Devrin  imamı ve arşı tutan melekler. Devrin imamının ruhu orada İndi İlahi’de  orada namaz kıldırıyor. Arşı tutan melekler de orada, devrin imamı  Allah'ın huzurunda namazı kıldıran kişi. Bir kişi hangi mürşide tâbî  olursa olsun devrin imamının ruhu, o kişinin başının üzerine gider,  Mu'min Suresinin 15. âyet-i kerimesi gereğince. Onun günahlarının sevaba  çevrilmesini sağlamak üzere o kişinin başının üzerine gidip, ruhuyla  konuşur.
40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün
geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Ruha der ki: “Senin  Allah'a mülâki olma günün, yevmet telâkın geldi. Allah'a geri dön, geri  dönerek Allah'a ulaş.” Ne zaman oluyor bu olgu? Kişi Allah'a ulaşmayı  dileyip de 14. basamakta mürşidine ulaşıp, tâbî olduğu zaman… Başının  üzerine devrin imamının ruhu geliyor ve kalbinin içine “îmân” yazılıyor  kişinin.
İşte bu başının üzerine devrin imamının gelmesi ve  kalbine îmân yazılması müessesesinin sonucu; o kişinin günahlarının  sevaba çevrilmesidir. Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki devrin  imamı şöyle dua ediyor: “Yarabbi, Senin rahmetin ve ilmin herşeyi  kuşatmıştır. Kim mürşidinin önünde tövbe eder de mü'min olursa, kalbine  ‘îmân’ yazılıp îmânı artan bir mü'min olursa, Sen onların günahlarını  mağfiret eyle, onların günahlarını sadece affetmekle kalma, sevaba  çevir.”
İşte Mu'min Suresinin 7. âyet-i kerimesinde hem arşı  tutan melekler hem de devrin imamı bu duayı yapar herkes için, kim tövbe  eder de mü'min olursa. Yani kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir, mürşidine  ulaşmıştır, mürşidine ulaşıp, önünde diz çöküp, tövbe etmiştir ve  kalbine “îmân” yazılacağı için îmânı artan bir mü'min olmuştur. Ve o  kişinin günahları sevaba çevrilir arşı tutan meleklerin ve devrin  imamının duası sebebiyle. 
Burada meleklerin, Allah'a ulaşmayı dileyenlere duayla destek olması Mü'min Suresinin 7. âyet-i kerimesinde anlatılıyor.