İnsanların Allah'a ulaşmayı dilemesinde yine bizzat Allah'ın dileğinin, mutlak iradesinin yerine geldiğini söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » İnsanların Allah'a ulaşmayı dilemesinde yine bizzat Allah'ın dileğinin, mutlak iradesinin yerine geldiğini söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

İnsanların Allah'a ulaşmayı dilemesinde yine bizzat Allah'ın dileğinin, mutlak iradesinin yerine geldiğini söyleyebilir miyiz?

Feyizli sohbetlerinizi büyük bir muhabbetle dinliyorum. Allah ilminizin hazmını versin muhterem Hocam. Resûlullah Efendimizin bir uyarısı hatırladığım kadarıyla şöyle: “Allah bir kavim yarattı cennet için, Allah bir kavim yarattı cehennem için.” Bu ifade Allahû Tealâ'nın A'râf 179'daki ifadesi. “Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğunu için hazırladık.” diyor. İnsanların ve cinlerin çoğunu bu sebeple cehennem için yaratmış oluyor Allahû Tealâ. Öyleyse cehennem için yarattı kalem kurudu. Herkes kendisine kolaylaştırılmış olanı başaracaktır.
 
Yani bu kardeşimiz demek istiyor ki, Allah insanları yarattığı anda, onların içinden cehenneme gidecekleri ve cennete gidecekleri seçer manası çıkıyor kardeşimizin anlattıklarından. Ve onlar mutlaka cehenneme gitmek mecburiyetindedir, Allah'ın cehennem için seçtikleri. Cennet içinde seçtikleri vardır, onlarda mutlaka cennete gideceklerdir. Yani kişilerin serbest iradesi bir mana ifade etmez. Seçim baştan yapılmıştır. Allah kimi seçmişse cennet için, o cennete gidecektir. Allah kimi de cehennem için seçmişse veya yaratmışsa, ikisi de aynı sonuca oluşuyor, onlarda cehenneme gideceklerdir. Kalemde kurumuştur. İnsanlık tarihi boyunca Allah'ın cehennem için seçtikleri cehenneme, cennet için seçtikleri cennete gidecektir manası çıkıyor.
 
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ' nın bir ismi “El Hakk” bir başka ismi “El Adl”. Ne hakkı zarardide eder, nede adaletsizdir. Allahû Tealâ'nın cehennem için seçtiği insanlar, Allah istiyor diye cehenneme gitmezler. Kendi iradeleri ile Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için cehenneme giderler. Kim cehenneme gidiyorsa, o kişi için temelde bir tek şart vardır: Allah'a ulaşmayı dilememek. Geri kalan şartlar onun sadece ilaveleridir. Ve burada bu ifadenin yanlışlığı nereden çıkıyor sevgili kardeşlerim. Bu ifade doğruyu anlatmıyor. Buradan eğer bu kardeşimiz, “Ve Allahû Tealâ, saidleri de şâkîleri de (zaten geliyor, said, ana karnında said; şâkî de ana karnında şâkî olmuştur." diyormuş Peygamber Efendimiz (S.A.V). Yani daha doğmadan evvel kişi şâkî  oluyor, yani cehenneme gidecek olan birisi oluyor. Daha doğmadan evvel kişi said oluyor, cennete gidecek olan birisi oluyor.  

Sevgili kardeşlerim, bu kardeşimiz iki hususu birbirine karıştırıyor. Allahû Tealâ'nın kullarına verdiği cüz’i iradeyi, kullar diledikleri gibi kullanma yetkisine sahipleridir. Allah'ın emrettiği biçimde kullanabilirlerse, cennet girerler. Adaletin sahibi olan Allah, cennete gitmeye layık olan bir insanı cehenneme gönderemez. Bu Allah'ın standartları içerisinde mümkün değildir. Kanununu koymuştur. Sadece diyor Allahû Tealâ, İki türlü insan yaşar:

1- Bana ulaşmayı dileyen insanlar.
2- Dilemeyen insanlar.

“Dileyen insanlar mutlaka benim cennetime girer.” diyor. Ama dilemeyen insanların gidecekleri yer muhakkak  cehennemdir. Ve diyor, “Sadece onların benden bunu dilemeleri yetmez (Allah'a ulaşmayı dilemeleri) kalpten bir dilek olması lazım.” diyor. Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allah için kulunun dileği ve serbest iradesi o kadar önemli ki, sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler, o dileğin sahipleri kurtuluşa ulaşacaklardır. Ötekilerin kurtulması mümkün değildir.

Haaa! Allahû Tealâ o kişinin said olacağını, Allahû Tealâ o kişinin şâkî olacağını doğmadan evvel bilir mi? Elbette bilir. Öyleyse Peygamber Efendimiz (S.A.V) bunu söylüyor. Allah'ın bilmesinden bahsediyor. Yoksa iradi yapı kuldadır. Kul serbest iradesini ya Allah'ın emrettiği biçimde kullanır, Allah'ın cennetine girer. Veya farklı bir biçimde kullanır Allah'a ulaşmayı dilemez, o zaman gideceği yer cehennemdir. Ama Allahû Tealâ, doğmadan evvel o kişinin cennete gideceğini, doğmadan evvel o kişinin cehenneme gideceğini bilir. Fakat kişinin cennete veya cehenneme girmesini tayin eden unsur, o kişinin cüz’i iradesiyle, Allah'a ulaşmayı dilemesi veya dilememesidir.

Bir şey daha söylüyor kardeşimiz: “Her hâlükârda ezeli takdirin yerine geleceğini buyurmuştur.” diyor. Hayır, orada takdir yok. Allahû Tealâ'nın kulunun cennete veya cehenneme gideceğini bilmesi var sadece. Nitekim devam edelim kardeşimizin  sözlerine: Bir âyette de Cenab-ı Hakk, “Dileyen siz değilsiniz, dileyen Allah'tır.” beyanıyla diyor .“Allah dilemeden siz dileyemezsiniz.” diyor Allahû Tealâ.

Aynı şey değil. Aynı şey olduğunu kabul edelim. Allahû Tealâ buyuruyor Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb: Allah dilediğini kendisine seçer. Ve onlardan kim  Allah'a ulaşmayı dilerse, bana mülaki olmayı dilerse, onları kendime ulaştırırım. Allah kullarından dilediğini seçer ve onlardan sadece Allah'a ulaşmayı dileyenleri kendisine ulaştırır”.

Öyleyse, bırakınız Allahû Tealâ'nın bilmesini,  Allah kullarından %90'nını seçiyor. Bu insanlardan bana ulaşmayı dileyenler ortaya çıksın diye. Ama Allah'ın seçtikleri, Allah'ın rızasını kazanmışlardır. Allah onların kendisine ulaşmayı istediği için onları seçiyor. Ama onlardan, o seçtiklerinden sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler, Allah'ın cennetine giriyor. Allah'ın seçmesine rağmen, Allah'ın onları kendisine ulaştırmayı dilemesine rağmen, o insanların çoğu (%90'dan fazlası) Allah'a ulaşmayı dilemiyorlar ve gidecekleri yer cehennem. Öyleyse cenneti ve cehennemi tayin eden faktör kişisel iradedir. Kim Allah'ın kendisine kullanması için tevdi ettiği cüz’i iradesiyle Allah'a ulaşmayı dilerse, sadece onlar Allah'ın cennetine girerler. Ama Allah o cennetine girecek olanlardan çok daha fazlasına, reyini vermiş onlardan razı olmuştur, onların cennetine girmesi için, Allah'a ulaşmayı dilerlerse. Allah'ın seçtiği insanlar, o seçtiği insanlardan (cennete girmelerini istiyor ki seçiyor insanları), onlardan sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler Allah'ın cennetine giriyor.

Öyleyse bu yanlış bir inanıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'ın da söylediği de Kur’ân'ın söylediğidir. Allahû Tealâ'nın söylediği de, Allah dilemiştir o kişilerin Allah ulaşmasını, dilediği için seçmiştir onları, ama o seçtiklerinden küçük bir kısmı (%10 dan daha azı) Allah'a ulaşmayı diliyor ve Allah'a ulaşıyor.

Öyleyse İlâhi İrade'nin Allah'ın cennetine girmeyi hak ettiği kulunu cehenneme göndermesi, hiçbir şekilde  söz konusu olamaz. Cenneti tayin edense kişisel iradedir, cüz’i iradedir. "Bizleri dileme kudretine haiz olanın, sadece ve sadece kendisi olduğunu vurgulamıştır." diyor  kardeşimiz. Bu verilerden yola çıktığımızda, insanların Allah'a ulaşmayı dilemesinde yine bizzat Allah'ın dileğinin, mutlak iradesinin yerine geldiğini söyleyebilir miyiz?”

Söyleyemeyiz. Allahû Tealâ, Allah'a ulaşmayı dileyen insanların on kat fazlasını seçiyor, Allah'a ulaşmayı dilemeleri için. Ama o insanlardan sadece  onda biri, yüzde ondan daha azı Allah'a ulaşmayı diliyor.

“Bildiğim kadarıyla varlık âleminde her an hükmü geçerli olan tek bir ilim, irade ve kudret söz konusu.” diyor. Elbette, Allah'ın kudreti, izni, iradesi her şeyin hakimidir. Ama Allahû Tealâ aynı zamanda “El Adl” ve “El Hakk” esmalarının sahibidir. Hak edenleri cennetine alır. Ve bu olay özellikle Allahû Tealâ'ya sadece kişinin kalbinden talep etmesini değil, dili ile de ikrâr etmesini istiyor. Allahû Tealâ'nın Kur’ân ifadesi “Dil ilen takdir, kalp ilen tasdik.” ifade eder.

Öyleyse kişisel irade Allah'ın mutlaka üzerinde durduğu çok ciddi bir kavramdır, zedelenmesine müsaade etmez. Kendi iradesi ile kişi Allah'a ulaşmayı dilerse o Allah'a ulaşacaktır, diğerleri ulaşamayacaktır. Ayrıca Allahû Tealâ kendisi diyor: "Dînde zorlama yoktur.” diye. Başkalarının zorlamasına müsaade etmediği serbest iradenin kullanılmasını, Allah zorlar mı zannediyorsunuz sevgili kardeşim?

Benzer konular