Bakara-8'de, Allah’a ve yevm’il âhire iman ettiklerini bilirtenlerin, Hucurat-14'de belirtilen münafıklar olduğunu ve bu insanların muhtevalarını izah eder misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » İslâm » Bakara-8'de, Allah’a ve yevm’il âhire iman ettiklerini bilirtenlerin, Hucurat-14'de belirtilen münafıklar olduğunu ve bu insanların muhtevalarını izah eder misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bakara-8'de, Allah’a ve yevm’il âhire iman ettiklerini bilirtenlerin, Hucurat-14'de belirtilen münafıklar olduğunu ve bu insanların muhtevalarını izah eder misiniz?

Bakara 8:

2/BAKARA-8: Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne).
Ve insanlardan bir kısmı derler ki: “Biz Allah’a ve ahiret gününe (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşacağı güne) îmân ettik.” Ve onlar mü’min değillerdir.


Ve insanlardan öyle kişiler var ki, derler ki: “Biz, Allah’a ve ahiret gününe, yevm’il âhıre yani Allah’a ulaşmaya îmân ettik.” Ahiret günü (yevm’il âhır); Allah’a ulaşma günü. "Halbuki onlar mü’min değillerdir." diyor Allahû Tealâ.

"Onlar derler." diyor Allahû Tealâ. "Biz Allah’a ve yevm’il âhire, insan ruhunun dünya üzerinde yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırılmasına, insan ruhunun dünya üzerinde hayattayken Allah’a ulaşmasına, îmân ettik." derler. Ama onlar mü’min değillerdir. Yani Allah’a ulaşmayı dilememişlerdir, îmân etmemişlerdir.

Hucurât 14:

49/HUCURÂT-14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah’a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: "Teslim olduk." deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah’a ve O’nun Resûl'üne itaat ederseniz (Allah’a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.”


kâletil a’râbu âmennâ: Araplar dediler ki: Biz mü’min olduk.
kul: De ki.
lem tu’minû: Siz mü’min olmadınız.
ve lâkin kûlû eslemnâ: Deyin ki, biz İslâm dairesine girdik.
ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum: Çünkü kalplerinizin içine îmân girmedi.
ve in tutîullâhe ve resûlehu: Ve eğer Allah’a ve Resûl'e itaat ederseniz.
lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en): Amellerinizden hiç bir şey eksilmez.
innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): Muhakkaki Allah Gafur’dur, Rahîm’dir.

Şimdi kardeşimiz diyor ki: "Bakara-8'de, Allah’a ve yevm’il âhire iman ettiklerini bilirtenlerin, Hucurat-14'de belirtilen münafıklar olduğunu ve bu insanların muhtevalarını izah eder misiniz?"

Ne diyordu Allahû Tealâ? "'Allah’a âmenû olduk, Allah’a inandık ve yevm’il âhire de inandık (insan ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşacağına da inandık), iman ettik.' derler, ama onlar mü’min olmadılar." diyor Allahû Tealâ. Her ikisinde de mü’min olmak ifadesi var. Ve her ikisinde de bu mü’min olduklarını söyleyen insanların mü’min olamadıkları anlatılıyor.

Hucurât-14'te adı geçenler, kardeşimizin dediği gibi münafıklar hakikaten. Bu insanların muhtevası ne? Bunlar Allah’a ve yevm’il âhire inanmamışlar. "Hem Allah’a îmân ettik, hem ahirete yani insan ruhunun Allah’a ulaşacağı güne inandık." derler ama aslında bunlara inanmamışlar. Sadece bir tanesine bile inanmasalardı, meselâ yevm’il âhire inanmasalardı gene mü’min olamazlardı. Allah’a ulaşmaya inanmakta yetmez, mü’min olabilmek için Allah’a ulaşmayı dilemek gerekiyor. Burada Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için, insanların kalplerinin içine îmân girmiyor. Eğer Allah’a ulaşmayı dileselerdi mü’min olacaklardı. Ama dilememişler mü’min olma şerefine ermemişler. Eğer Allah’a ulaşmayı dileselerdi Allahû Tealâ kalplerinin içine îmânı koyacaktı. Yani bu insanlar Allah’a ulaşmayı dileyeceklerdi. Bunun için:

1- Allah’a inanacaklardı.
2- İnsan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasına inanacaklardı.
3- Bunun üzerlerine farz olduğuna inanacaklardı.
4- Allah’a ulaşmayı diledikleri taktirde, mutlaka Allahû Tealâ'nın onları Allah’a ulaştıracağına da inanacaklardı.

Eğer inansalardı, böyle olsaydı Allah’a ulaşmayı dileyeceklerdi. Diler dilemez Allahû Tealâ ne yapacaktı? Onların gözlerini açacaktı, görme hassalarını açacaktı. Kulaklarını açacaktı, işitme hassalarını açacaktı. Kalplerinin mührünü açacaktı. Kalplerindeki ekinneti alacaktı ve kalplerinin içine ihbatı koyacaktı. İşte o zaman kalplerine îmân böylece girmiş olacaktı. Kalplerin içine îmân girmesi, kalpten küfrün çıkmasına sebebiyet veriyor. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, bir kişinin küfür içinde olması söz konusu. Kalbinde küfür yazmıyor ama kişi küfürde. Bu küfrün çıkması kalbine îmâ girmesiyle mümkün. Ne zaman giriyor? Allah’a ulaşmayı dilediği zaman giriyor. Allah’a ulaşmayı dilediği zaman Allahû Tealâ kalpteki ekinnetti çıkarıp yerine ihbatı koyduğu zaman, ihbat kalbe îmânın girmesi istikametinde bir müessese. O kişinin kalbine ihbatla idraki sağlayan bu müessese ile aslında îmân giriyor. Bu kişi herhalükarda mü’minler safında yer alıyor. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi Allah’a ulaşmayı dilediği anda mü’minler safında yer alıyor. Söylediğimiz gibi böyle bir insan dilediğine göre dört tane inancın sahibi. Ve dilediği anda o kişi müminlerin arasına giriyor. Mü’minlerin arasına girmesi için kalbine îmânın girmesi lazım. İşte kalbe ihbat koyduğu zaman Allahû Tealâ, kalbin mührünü açıp da kalplerdekileri çıkardığı zaman, kalbin içine ihbatı koyduğu zaman, îmân kalbe giriyor. Bunun manası küfrün kalpten çıkmasıdır.
 

Benzer konular