İslâm’da bu kadar ince bir çizgi, şimdiye kadar neden bu kadar ön plana çıkmadı?

Anasayfa » Ana Sayfa » İslâm » İslâm’da bu kadar ince bir çizgi, şimdiye kadar neden bu kadar ön plana çıkmadı?
share on facebook  tweet  share on google  print  

İslâm’da bu kadar ince bir çizgi, şimdiye kadar neden bu kadar ön plana çıkmadı?

Çıktı. 1996 yılında biz bunu herkese ilân ettik.

“Ben daha önce hiç duymamıştım.” Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında da bu geçerli olan bir şeydi. Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilemişler. Bir defa daha söyleyelim âyetleri. Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


“O sahâbe, Allah’a mülâki olmayı dilediler. Ve böylece taguta (şeytanlara) kul olmaktan kurtardılar kendilerini. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele!” diyor Allahû Tealâ.

Bütün sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den aldıkları ilimle, Kur’ân’daki âyetlerin ışığında hepsi Allah’a ulaşmayı dilediler. Ve şeytanın kulu olmaktan kurtulup Allah’ın kulu oldular. Ondan evvel de Hz. İsa zamanında, O’na tâbî olanlar, Hz. Musa zamanında, O’na tâbî olanlar, onların da hepsi dalâletten kurtuldular.

Duymamanızın sebebi; bizim dîn âlimlerimizin dînlerini unutmaları. Bu kadar insanın vebali onların omuzlarındadır. Ve onları Allah’ın huzurunda, Allah’ın güzelliklerini öğrenmeye ve öğretmeye davet ediyoruz.

“Bilmeyen insanların suçu ne?”

Bilmeyen insan yok! Herkese tebliğ yapılmıştır. Tebliğe dikkat etmeyenler, onu, tebliğin sahibini adam yerine koymayanlar, onlar suçludurlar. Evet, suçludurlar!

30 senedir bu konuları açıklamakla meşgulüz. İki yerde uydu açtık. Bir bütün Avrupa’ya, kuzey Afrika’ya ve Asya’ya yayın yapan bir Nur TV’miz var. Bir Nur TV’miz de burada; Amerika’da, bütün Amerika kıtasına yayın yapıyor. Hiç kimse bize ‘Biz bunu bilmedik.” dememelidir. ‘Duymadık.’ dememelidir. Eğer Ceviz Kabuğu’nu seyrettiyseniz siz de 3 defa duydunuz tam.

“Niçin bu kadarla sınırlı? Herkes bilmiyor? Bilinmemesi niçin sağlanıyor?”

Herkesin bilmemesinin sebebi; üç kağıtçıların sözlerine inanmaları. İşte Ceviz Kabuğu’nda bir çeteyi gördünüz. Aslında Ceviz Kabuğu, Allah’ın bir tuzağıydı. Nasıl bir tuzak? Orada Allahû Tealâ “Resûl’ünün ‘Resûl’ olduğunu, sözlerinin dinlenmeyeceğini, kendisine ‘deli’ denileceğini, kendisine ‘Şeytandan vahiy alıyor.’ denileceğini” Duhân Suresinin 10, 11, 12, 13, 14, 15. âyetlerinde ispat etmek için bizi oraya gönderdi. Ve onların tuzağına bile bile gittik. Giderken de kardeşlerimize bunun bir tuzak olduğunu, sabırlı olmaları gerektiğini söyledik.

44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.

44/DUHÂN-11: Yagşân nâse, hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.

44/DUHÂN-12: Rabbenâkşif annâl azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.

44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.

44/DUHÂN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.


Ama siz de mutlaka seyretmiş olmanıza rağmen hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Ama orada söylenenlere inandınız. İnandıysanız, Allah’ın söylediklerinin doğru olduğunu tespit ettiniz demektir. Çünkü orada Allah’ın apaçık bir resûlünün geleceğine, fitnenin bütün dünyayı doldurduğu bir devrede… Şu anda fitne bütün dünyayı kavramıştır.

Ona ‘deli’ deneceğine ‘Şeytandan vahiy alıyor.’ deneceğine, ‘sözlerinden ibret alınmayacağına’ eski hayatın, ona rağmen, o resûlün bütün söylemelerine rağmen daha uzun süre devam edeceğine dair kesin açıklama getirmiş Allahû Tealâ. Böylece Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesindeki resûlün o resûl olduğunu Allahû Tealâ kesinleştiriyor. Ve diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.


“Onlar Allah’a karşı hile yaptıklarını zannederler. Ama Allah da onlara karşı hile yapar. Ve Allah’ın hilesi daha büyüktür.”

Değil mi? İspat etmiş olmadı mı Allahû Tealâ bugün bütün insanlığa? Allah’ın resûlünün fitnenin en büyük devresinde geleceğini, kendisine ‘deli’ denileceğini, ‘Şeytandan vahiy alıyor.’ denileceğini, ‘sözlerinden ibret alınmayacağını’ ve ‘kendisinden yüz çevrileceğini’ söylemiş olmuyor mu? 14 asır evvel!

Benzer konular