Ruh'ûl Kudüs nedir? Bakara Suresi 87. âyeti açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Ruh'ûl Kudüs nedir? Bakara Suresi 87. âyeti açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ruh'ûl Kudüs nedir? Bakara Suresi 87. âyeti açıklar mısınız?

Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu. Efendimiz! Ruh'ûl Kudüs nedir? Bakara Suresi 87. âyeti açıklar mısınız?
 
2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.


“ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus: Biz, muhakkak ki Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra da birbiri ardından, peşleri arkaları kesilmeksizin resûller gönderdik.
ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti: Ve Meryem oğlu İsa’ya da beyyineler verdik, ispat vasıtaları verdik, kanıtlar verdik, ispat vasıtaları.
ve eyyednâhu bi rûhil kudus: Ve onu Ruh'ûl Kudüs’le destekledik.
e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne): Her ne zaman size bir resûl nefslerinizin hoşlanmadığı bir şey ile emirle geldiyse, hemen kibirlendiniz, bu sebeple bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.”

Kardeşimiz Ruh'ûl Kudüs’ü soruyor. Ruh'ûl Kudüs; mukaddes ruh. Allahû Tealâ’nın bir mukaddes ruh yaratması söz konusu. Bu, Hz. İsa’yı destekleyen Ruh'ûl Kudüs.

Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bahsettiği âyetlerde, O’na Ruh'ûl Kudüs’ün ulaştırıldığı konusunda bir şey söylemiyor. Ama Cebrail (A.S) devreye giriyor ve Cebrail (A.S)’ın muhtevasına baktığımız zaman Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile ilişkide olanın hep o olduğunu görüyoruz. Cebrail (A.S) her devrede Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yardım etmiştir. Savaşta da Allahû Tealâ melekleri ile yardım ettiği zaman, gene Cebrail (A.S) sahnede ama Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile Ruh'ûl Kudüs arasındaki bir ilişki, Kur'ân-ı Kerim boyunca hiç geçmiyor. Hz. Meryem’e, onun Hz. İsa’ya hamile kaldığını anlatanın da Ruh'ûl Kudüs mü yoksa Cebrail (A.S) mı olduğunu anlamak çok mümkün olmuyor. Bir görüş Cebrail (A.S)’la Ruh'ûl Kudüs’ün aynı olduğunu, bir görüş ikisinin farklı olduğunu ifade ediyor ama Kur'ân-ı Kerim’de bunu açık bir şekilde ispat edecek olan bir âyet söz konusu değil.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Sualler ve cevaplar faslı burada tamamlanıyor. Ama ben sizlere ayrılmadan evvel, çok önemli bir konu olan Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı dilemeniz konusunda bir uyarıda bulunmak istiyorum. Eğer bu uyarıyı dikkate alır da Allah'a mülâki olmayı dilerseniz, ruhunuzu hayatta iken Allah'a mülâki kılmayı dilerseniz, o zaman siz size düşen olayı gerçekleştirmiş olursunuz. Cehennemden mutlaka sadece bir dilekle, Allah'a ulaşmayı dilediğiniz için kurtulursunuz. Yetmez! Allahû Tealâ sizi mutlaka Kendi Zat’ına ulaştırır.

Ve böylece 3. kat cennetin sahibi olursunuz. Ruhunuz Allahû Tealâ’ya ulaşır, nefsinizin kalbi de %51 mutlak aydınlığa kavuştuğu için davranışlarınızın yarısından fazlası, hep Allah'ın hoşnut olduğu davranışlar olur. Devamlı derecat kazanırsınız. %49’u da size derecat kaybettiren davranışlar olabilir, hatalarınız olabilir ama 3. kat cennetin sahibi mutlaka kılınırsınız. Bir tek dilekle: Allah'a ulaşmayı dilerseniz! Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesini bir defa daha söyleyelim:
 
“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb: Allah dilediğini Kendisine seçer, onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse sadece onları Kendisine ulaştırır.”

Öyleyse, ama “Ulaştırır.” diyor. Allah'a ulaşmayı dileyen kişinin ruhunu o kişi Allah'a ulaştırmaz, Allah o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır. Ve Allah'a ulaşmayı dilemek diye bir kavram, bizim ülkemizde ve İslâm âleminde bugün tamamen unutulmuştur. Allahû Tealâ bize bu âyetleri öğretmeseydi siz de biz de bunları öğrenemeyecektik.

Öyleyse baştan başlayalım. ‘Kim Allah'a mülâki olmayı dilemezse ne olur?’dan başlayalım. Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetleri, Allahû Tealâ buyuruyor:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


“vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn.” diyor Allahû Tealâ. “Onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.”

Baştan başlayalım, diyor ki Allahû Tealâ: “Onlar ki muhakkak surette kesin surette, Bize ulaşmayı, mülâki olmayı, ruhlarını Bize ulaştırmayı dilemezler. Onlar, dünya ile alâkalı olan işlerde onlara karşı ilgi duyarlar. Dünya hayatı onları mutmain eder, doyuma ulaştırır. Onlar, Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır. Onların gidecekleri yer cehennemdir.”

Allah'a mülâki olmayı, ruhunu Allah'a ilka etmeyi, ulaştırmayı dilemeyen kişinin gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor.

Onun için sevgili izleyenler, sevgili misafirlerimiz! Mutlaka ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin ki; hem Allah'ın âyetlerinden gâfil olmaktan kurtulun hem de cehennemden kurtulun. Mutlaka Allah'ın cennetine girersiniz ve söylediğimiz gibi bu, 3. kat cennet olur.

Öyleyse Yûnus Suresinin 45. âyet-i kerimesine bakıyoruz. Allahû Tealâ diyor ki:

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârafûne beynehum, kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).


“Kim Allah'a mülâki olmayı inkâr ederse onlar hüsrandadırlar ve onlar hidayette değildirler.”

Allah'a mülâki olmayı dilemeyen kişi hüsrandadır ve hidayette değildir, dalâlettedir yani. Dalâlette olduğunu bir başka âyet-i kerime daha söylüyor. Allahû Tealâ Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


“Allah, dalâlette olanları bırakır.” Herkes doğuşundan itibaren dalâlettedir ve Allah onlarla meşgul olmaz. “Ama” diyor Allahû Tealâ “Kim (o dalâlette olanlardan) Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onları mutlaka Kendisine ulaştırır.”

Öyleyse herşey bir dilekle, Allah'a ulaşmayı dilemekle ifade ediliyor. Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde; Allah'a ulaşmayı dilemeyenin takva sahibi olmadığını ve şirkte olduğunu söylüyor. Diyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“Allah'a mülâki olmayı dile ve böylece Allah'a karşı takva sahibi ol. Ve namaz kıl ve müşriklerden olma. O müşriklerden olma ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Her biri kendi ellerindeki ile ferahlanırlar.”

Bu, gizli şirk.

Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi gizli şirkte, şirk sahiplerinin gideceği yer cehennem.
Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi takva sahibi değil.
Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi; Allah'ın kulu değil, dostu da değil. Tagutun kulu ve onun dostu.

1. âyet Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


“Onlar (sahâbe), taguta kul iken (insan ve cin şeytanlara) -şeytana diyelim, şeytana kul iken- Allah'a yöneldiler, Allah'a ulaşmayı dilediler ve şeytana kul olmaktan kurtuldular. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele!” diyor Allahû Tealâ.

Şeytana kul olmaktan kurtulmuşlar. Kime kul olmuşlar? Allah'a kul olmuşlar. Ne yapmışlar? Allah'a mülâki olmayı dilemişler. Peki, Allahû Tealâ bu konuda başka ne söylüyor? Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


“Allah, Allah'a ulaşmayı dileyen mü’minlerin dostudur, onları zulmetten nura ulaştırır. Onların kalplerini nefs tezkiyesi yoluyla %51 nura ulaştırır. O kâfirlere gelince, kâfirler de tagutun dostlarıdır, tagut onları nurdan zulmete götürür.”
 
Öyleyse bir Allah'a ulaşmayı dileyen mü’minler var, bir de kâfirler var. Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri, bu âyet-i kerime açıkça kâfirler safında gösteriyor. Allah'a ulaşmayı dileyenler; onlar mü’minler, kalpleri nurlananlar, 3. kat cennete girecek olanlar. Allah'a ulaşmayı dilemeyenler, onlara “kâfirler” diyor Allahû Tealâ ve “tagutun dostları” diyor. Neydi? Tagutun kulu olarak geçiyordu, Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde. Burada tagutun dostları olarak geçiyor. Allah'a ulaşmayı dilemeyenler kâfirler olarak değerlendiriliyor ve tagutun dostları. Sebe Suresi 20. âyet-i kerime; Allahû Tealâ diyor ki:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


“Şeytan, kıyâmet günü insana olan vaadini, hedefini gerçekleştirdi. Mü’minleri oluşturan bir tek fırka hariç, geri kalan bütün fırkalar şeytana kul oldular.”

İşte burada Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesine paralel bir hüviyet var. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyen bir tek fırka mü’min. Mü’minleri oluşturan tek bir fırka hariç, geri kalan bütün fırkalar şeytana kul olanlar, şeytanın dostları, aynı zamanda şeytanın kulları. Allahû Tealâ bu âyetlerle bizlere çok şey söylüyor.
 
Allah'a ulaşmayı dilemek; sadece bir dilek sevgili kardeşlerim! Buradan, kalbinizden sıcacık bir dilek Allah'a ulaşacak. Allah'a ulaşmayı dilemeyenler, görüyorsunuz küfürde, dalâlette, gidecekleri yer cehennem. Yetmez! Bu Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin amellerinin boşa gideceğini söylüyor. Bu onların cehenneme gideceğinin kesin işaretini taşır. Amelleri sebebiyle kazandıkları bütün dereceler heba oluyor insanların. “Allah'a mülâki olmayı inkâr edenlerin amelleri boşa gider.” diyor Kehf Suresinin 105. âyet-i kerimesi:

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


Bunlar Allah'a ulaşmayı dilemeyenler. Peki dileyenler? Onların da günahları örtülüyor. Allahû Tealâ Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde diyor ki:

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


“Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı takva sahibi olun.” Yani siz Allah'a inanıyorsunuz, mü’minsiniz ama bu yetmez. Takva sahibi olmalısınız. Yani Allah'a ulaşmayı dilemelisiniz. Gördünüz ki; sadece dileyenler takva sahibi: Rûm-31.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“munîbîne ileyhi vettekûhu: O’na yönelin ve böylece Allah'a karşı takva sahibi olun.” Yönelmeselerdi takva sahibi olmayacaklardı. Çünkü şirkte kalacaklardı. Gidecekleri yer cehennem. İnsanları kurtaran 1. takva Allah'a ulaşmayı dilemek.

İşte Allahû Tealâ diyor ki: “Ey âmenû olanlar!” Bu âmenû olanlar; Allah'a inanıyorlar, mü’minler ama takva sahibi değiller. “Takva sahibi olun.” Yani: “Allah'a ulaşmayı dileyin ki, Allah size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün.”

Allah'a ulaşmayı dileyenlerin günahları örtülüyor ve Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin amelleri boşa gidiyor. Amelleri boşa gittiği için o kişiyi cehennemden hiçbir şey kurtaramaz. Allah'a ulaşmayı dilediği için kişinin günahlarının örtülmesi, o kişinin mutlak olarak cennete girmesini ifade eder. Çünkü mutlaka sevapları vardır, olmaması mümkün değildir. Hiç günahı olmadığı cihetle o kişi mutlaka Allah'ın cennetine girecektir.

Öyleyse bu kadar önemli bir kavramdan bugüne kadar sizlere hiç kimse bahsetmedi. Haklılar mı? Elbette haklılar, onlar bilmiyorlardı. Biz de bilmiyorduk. Üstelik biz bu yolun hiç yolcusu değilken, bir komünistken Allahû Tealâ bizi bu yola adım adım yaklaştırdı.

Sevgili kardeşlerim! Mu’minûn Suresinin 102 ve 103. âyetlerine baktığımız zaman şunu görüyoruz, Allahû Tealâ buyuruyor ki:

23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


“Kıyâmet günü mizanlar kurulur. Kimin sevap tartıları ağır gelirse onlar felâha erenlerdir.” Felâha erdikleri cihetle “Gidecekleri yer cennettir.” oluyor.

103: “Kimin de günah tartıları ağır olursa onlar, hüsranda olanlardır. Gidecekleri yer ebediyyen kalmak üzere cehennemdir.”

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir konferansta Konya’da, Allahû Tealâ bizleri sizlerle birlikte kıldı. Birkaç saatlik bir zaman devresini, yaklaşık 3 saatlik bir zaman devresini Allahû Tealâ bizleri birlikte kılarak tamama erdirdi. Sizlere çoğunuzun, büyük kısmınızın belki hiç duymadığı Kur’ân hakikatlerinden bahsetmek imkânına Allahû Tealâ bizi kavuşturdu. Ve sizlerin Allah'ın cennetine girmeniz için, ulaşmanız için bütün kolaylıkları bizim ağzımızdan size ulaştırdı. Bir tek dileğiniz yeter sevgili izleyenler, dinleyenler! Sadece Allah'a ulaşmayı dilemeniz; mutlaka Allah'ın cennetine girersiniz.

Öyleyse ne duruyorsunuz? Allah'ın cennetine koşuşun! Allah'a ulaşmayı dileyin, coşkuyla huzurla, mutlu bir dünya hayatı yaşayın ve öyle ölün. Ölümünüz de Allah'a ruhunu ulaştırmış birisi olmak sizin için mutlaka 3. kat cenneti garanti eder.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha bir konferansı tamamlamayı Yüce Rabbimiz bizlere burada, Konya’da nasip kıldı.

Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun sevgili Konyalı kardeşlerimiz, Konyalı misafirlerimiz ve Konya’nın dışından gelen sevgili kardeşlerimiz ve değerli misafirlerimiz! Allah hepinizden razı olsun. Cennet mutluluğu da dünya mutluluğu da sizlerin olsun…

Benzer konular