3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
İbrâhîm 4'te Allahû Tealâ diyor ki:
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî: Biz hiçbir resûl göndermemişizdir ki, o kavmin lisanıyla onu göndermiş olmayalım yada Biz bütün kavimlere o kavmin lisanıyla resûl göndeririz
li yubeyyine lehum: Onlara beyan etsin diye.
Beyan edebilmesi için ne olması lâzım? Onların dillerini konuşması lâzım, o kavmin içinde doğması lâzım.
Devam ediyor Allahû Tealâ:
fe yudillullâhu men yeşâu: Allah dilediğini dalâlette bırakır.
ve yehdî men yeşâ’(yeşâu): Ve dilediğini de hidayete erdirir.
ve huvel azîzul hakîm (hakîmu): O, Azîz’dir ve Hakîm’dir.
Âli İmrân 103'e göre Allahû Tealâ’nın âyetleri beyan etmesinin, İbrâhîm 4'e göre resûllerin eliyle gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz?
Çok açık:
"ve mâ erselnâ: Biz göndermeyiz.
min resûlin: Resûllerden.
illâ bi lisâni kavmihî: O kavmin lisanıyla konuşmadıkça, Biz o kavme resûl göndermeyiz” diyor Allahû Tealâ.
Bu kavim resûllerinin en belirgin özelliğidir. Allahû Tealâ bütün kavimlere resûl gönderiyor, onların kendi lisanlarıyla gönderiyor. Ama nebî gönderdiği zaman, nebînin mutlaka kendi kavminin resûlü olması hasebiyle, bu âyet gereğince onların dillerini konuşması lâzım. Bütün nebîler kendi kavminin resûlüdür, onların lisanlarıyla konuştukları için. Ama nebînin lisanı kâinat şümuldür. Allah’ın peygamberi, bütün kâinatın peygamberidir. Sadece bu dünyanın peygamberi değildir.
Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa için Allahû Tealâ, “Seni âlemlere rahmet olasın diye gönderdik.” diyor. Bu dünyaya rahmet olasın diye değil.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın âyetleri beyan etmesi resûller eliyle gerçekleşir. Zaten ne diyordu Allahû Tealâ:
“Sonra, Senden sonra da Kur’an’ı beyan edecek Biziz.”
Allahû Tealâ’nın bir resûlü olması gerek ki, Allahû Tealâ ona, bizatihi Kendisi âyetleri öğretsin. Âyetlerin gerçek mânâsını Allah öğretsin. “Senden sonra da Kur’an’ı Biz beyan edeceğiz.” demesi Allahû Tealâ’nın, gene her kavme resûl göndermeye devam edeceğinin kesin bir delili.