İslâm’ın 7 safhasındaki kulluğu gerçekleştirmek ve yaşamak için Allahû Tealâ’nın Nahl 36'ya göre resûller beas ettiğini söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » İslâm’ın 7 safhasındaki kulluğu gerçekleştirmek ve yaşamak için Allahû Tealâ’nın Nahl 36'ya göre resûller beas ettiğini söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

İslâm’ın 7 safhasındaki kulluğu gerçekleştirmek ve yaşamak için Allahû Tealâ’nın Nahl 36'ya göre resûller beas ettiğini söyleyebilir miyiz?

Allahû Tealâ 56'da; insanın yaratılış gayesinin Allah’a kul olmak olduğunu buyuruyor. 7 safha ve 4 teslimden oluşan Kur’ân’daki İslâm’ın 7 kulluğu ihtiva ettiğini, hamdolsun sizden öğrendik. İslâm’ın 7 safhasındaki kulluğu gerçekleştirmek, yaşamak için Allahû Tealâ’nın Nahl 36'ya göre göre resûller beas ettiğini söyleyebilir miyiz?

Evet, söyleyebiliriz. Zâriyât 6 Allahû Tealâ buyuruyor ki:

51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.


“Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil, Bize kul olsunlar diye yarattık.”

Nahl 36:

16/NAHL-36: Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen: Biz bütün ümmetlerde, andolsun ki; resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık).
eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte): Taguttan içtinap etsinler (insan ve cin şeytanlardan içtinap etsinler, kurtulsunlar) ve Bana kul olsunlar diye.” diyor Allahû Tealâ. Şeytana, taguta kul olmaktan kurtulsunlar da Allah’a kul olsunlar diye…

Görüyorsunuz, Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde de aynı husus var. Taguta kul iken, Allah’a kul oluyorlar. Neyle? Allah’a yönelerek, Allah’a ulaşmayı dileyerek. Devam ediyor Allahû Tealâ:

“fe minhum men hedallâhu: Onlardan bir kısmı hidayete erdiler, Allah'a ulaştılar.” diyor Allahû Tealâ. Bir kısmı hidayete erdiler (bir kısmını, Allah hidayete erdirdi). Bir kısmı Allah'a hidayet oldu (Allah'a ulaştı). Ama diğer bir kısmı:

ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu): Bir kısmınızınsa üzerine dalâlet hak oldu. (Resûl’ün öğrettiklerine dayalı olarak.)”

Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, başlangıçta dalâletten kurtulup hidayet üzere oluyor. Ondan sonra da 2. aşamada tâbiiyetini gerçekleştiriyor o kavimdeki resûle. Veya onun yetiştirdiği mürşidlere tâbî oluyor. Ve sonra da 3. aşamada, ruhunu Allah’a ulaştırıyor. “Bir kısmı hidayete erdiler. Allah’a hidayet oldular, Allah’a ulaştılar. Bir kısmınınsa üzerine dalâlet hak oldu.”

“fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne): Şu yeryüzünde dolaş da bak; tekzip edenlerin, Allah’ın söylediklerini yalanlayanların akıbeti, sonları nasıl oldu.”

Evet, Allahû Tealâ’nın kanunu açık ve kesin. Allah’a ulaşmayı dilemek; şeytana kul olmaktan insanları kurtaran temel faktör. Ama dilemiyorlar bir kısmı. Resûl ve açıklama yapanların hepsi açıklama yaptığı halde, insanların büyük kısmı -her devirde her zaman böyle olmuştur- Allah’a ulaşmayı dilememiştir. Ve kendilerine tebliğ yapıldığı halde dilemeyen bu insanlar üzerine, dalâletin hak olduğu ifade ediliyor. Yani onlara, dalâletten kurtulmak için fırsat verilmiş oluyor ama o fırsatı değerlendirmiyorlar, kullanmıyorlar. Ve dalâlet bu sebeple üzerlerine hak oluyor.

Benzer konular